Kendi mahallemizin toplumsal değişim ve sosyal dokusuna yakından baktığımızda, birliktelik ruhumuzu ve ortak yürüyüşümüzü aksatacak bazı arızalı anlayışların genç kesimlerde kabul gördüğünü fark edebiliriz…

Nedir bu sakıncalı sav ve söylemler?

Şimdilik sadece üç cümle üzerinden bir değerlendirme yapmaya çalışacağım:

“Kendini kullandırma„

“Kendini ezdirme, kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğren„

“Kişisel geleceğini riske atma„

İlk bakışta bu ifadelerin kulağa hoş gelen makul ve mantıklı düşünceler olduğunu söyleyebiliriz… Ancak bu söylemin liberal ve seküler kulvarlarda nesillerin kayboluşuna neden olabileceğini de unutmamak gerekiyor…

Zamanla toplumsal dayanışma zeminimizi tehdit eden bir algıya, birlikle hareket etme ruhunu zedeleyen bir anlayışa, kolektif bilinci felç edecek bir mantaliteye dönüşebiliyor… Günün sonunda toplumsal güvenin zedelendiğini, şüpheci, ikircikli bir ruh halinin öne çıktığını, bu anlayışın etkisi ile gençlerimizin uyumsuz, geçimsiz, tepkisel bir kimliğe büründüklerini görmeye başlarız...

Kural, kriter tanımayan, kendi başına buyruk, savruk, özensiz, düzensiz bir nesil karşımıza çıkıverir... İtaat bilincini yatsıyan disipline gelmeyen, insicam ve intizam ruhundan mahrum kontrolsüz bireylerin sorunları ile boğuşmaya başlarız...

Liberal zamanlarda kişisel özgürlük sav ve söylemleri ile sosyal yaşamımızın nasıl yozlaştığına yakinen tanıklık etmekteyiz...

Yaşamın bereketi, birlikteliğin neşvesi, dayanışmanın huzuru heba oluyor…

Hakikat şu ki, örgütsüz toplumlar egemenler tarafından daha hızlı öğütülüyor…

Gayet tabii ki, örgütlü ve organize yapıların işleyişinde hata, yanlış, istismar ve haksızlıklar olabilir… Ancak buradan hareketle genellemeye gidip tümünü olumsuzlamak akıl kârı değildir...

Son zamanlarda İslami mücadele mesajı olanların öne sürdüğü mazeret ağırlıklı bu yönde…

“Ya beni kullanırlarsa!„

İslami ortamların dışında kalmanın riskini düşünmüyorlarYalnız kalma durumunda azgın şeytan ve önlenemez arzuların etkisini düşünmüyorlar…

Kardeşlik ikliminden, ümmet bilincinden, cemaat ruhundan yoksun kalmanın doğuracağı sonuçları yeterince hesap edebilmiş değiliz…

Siyasal, sosyal, kültürel, düşünsel tüm mesleki, İslami örgütsel ve kurumsal yapılanmaların kan kaybettiğini gözlemlemekteyiz…

"Kendimi kullandırtmayayım" kaygısı nice yeteneklerin körelmesine, enerjilerin israfına, değerlerin zedelenmesine, ilkelerin çiğnenmesine neden oluyor…

Kötülük küresel ölçekte örgütlenirken bireysel iyiliklerimiz ile hangi sorunları çözebiliriz ki?

Hakkın egemenliği için evrensel boyutlarda örgütlü bir iyiliğe ihtiyaç vardır…

Kişisel ikbal ve istikbalini hayatın merkezine alan bireyden kimseye bir hayır gelmeyeceği kesin bir gerçek… Dava derdi, hesap günü endişesi olmayandan ne beklenebilir ki?

Şimdi; "Kendimi kullandırtmam„ “Kendimi ezdirmem.„ "kaygısı ile kendini şartlandırmış bir kuşağı nasıl kuşatabiliriz? Neslimizi içine düşkünleri girdaptan, tekrardan sosyal hayata nasıl katabiliriz?

Ortak zeminlerde nasıl buluşabiliriz?

Üretilmiş korkular ile kolektif ruhtan kopmuş gençleri kazanmanın bir yolunu mutlaka bulmamız gerekiyor… Aksi taktirde tek tek yalnızlığın dehlizlerinde yok olup gidecekler…

Buna yönelik yeni bir dil ve kaygılı gençleri cezbedecek, güven verecek bir sistem sunmamız gerekiyor… Çözümün kendini toplumdan soyutlamakta değil, tam aksine sorumluluk almak ve sonuna kadar direnmekte olduğuna ikna etmekten geçtiğini vurgulamak durumundayız...

Tabii ki, her konuda hüküm ve karar Allah’ındır...

Şimdi Kerim Kitabımızın uyarısına kulak verelim:

"İyilik ve takva konusunda yardımlaşın. Günah ve haddi aşma da yardımlaşmayın..„ (Mâide-2)

Ya birlikte var oluruz ya da tek tek yok oluruz…

Yarınların bizim olmasını istiyorsak, yalnızlığa sığınmayacağız, mutlaka yardımlaşacağız… Yan yana duracağız… Kurşunla kaynatılmış duvar gibi...