“Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa…” Heyhat…Medeniyet tüccarlarının taksiminde; çocukların payına şehitlik, büyüklerin payına da şahitlik düştü. Gazze’de yaşananlar, insanlık tarihinin hafızasından silinmeyecek bir vahşetin kanlı manzaraları…Çocuklar, bedenlerinden daha büyük bombalarla paramparça edilirken; ekmeğiniz taze, çayınız demli, ağzınızın tadı yerinde, uykunuz huzurluysa; başkalarına değil kendinize acıyın. Gazze’de şehit edilen çocukların değil, yitirdiğiniz vicdanınızın, insanlığınızın ve Müslümanlığınızın matemini tutun. On binlerce çocuk, hiçbir sorumluluklarının ve günahlarının olmadığı siyonist işgali altında can verirken, yüreğiniz ıstırap duymuyor, boğazınız düğümlenmiyor, canınız acımıyorsa, heyhat!
Vatanında, insanca ve Müslümanca yaşama isteği yüzünden şerefiyle şehit olana mı yanmalı yoksa kardeşleri katledilirken dünya lezzetlerine ve hazlarına batmış, zihni, kalbi ve isyanı uyuşmuş olana mı acımalı. Evet, bence Gazze’deki kardeşlerimize değil, kendi halimize acıyalım. İçimizde ölen hasletlerimiz için yas tutalım. Aslına bakarsanız en büyük matemi kendimiz için tutalım ve gözyaşlarımızı kendimiz için akıtalım.
Terör ve katliam devleti neredeyse bir asırdır işgal ettiği topraklarda çocuk, kadın, genç veya yaşlı demeden insanları katlediyor. Dünyanın muktedirleri, evrensel hukukun kurucuları ve savunucuları adeta bir aksiyon filmi izler gibi bu hazin manzarayı seyrediyorlar. Katillerin ve katledilenlerin sadece isimleri değişiyor ve insan denen eşref-i mahlukatın özü olan çocuk cinayetleri sadece sayılarla tarif ediliyor. Gazze’de katil israil tarafından düzenlenen saldırılarda 16.314 çocuk öldürüldü (AA., 2024) deniyor. Sonraki haber küresel ısınma hakkında…
“Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;
Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...”
Dizeleriyle yazıma başladığım üstadımız Necip Fazıl; “ağaç geliştiren tomurcuk” olarak tanımlıyor çocuğu. Henüz daha tomurcuk iken, çiçek açamadan soldurulan dahi öldürülen çocuklar. Ve kör, sağır, dilsiz milyonlar, milyarlar…İnsanın etiyle, kemiğiyle nefret etmesi gereken, yüzüne tükürmesi gereken bir çağ.
Sahi “evrensel hukuk” diye bize yutturulan belgelerdeki “çocuk” kim? Evrensel hukukun, yaşamını değerli saydığı, yaşamını güvence altına aldığı çocuklar hangi milletlerin ve coğrafyaların çocukları? Gazze’de, Suriye’de, Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Afrika’da öldürülen çocuklar neden “çocuk” sayılmıyor. Çocuk sayılmanın hangi kriterine sahip değiller?
Üzgünüm, aldatıldık, oyalandık ve parçalandık. İki milyar Müslüman, on beş milyon yahudinin vahşetine dur diyemiyor. Çareyi Amerika’dan veya Avrupa’dan umanlar, derin bir gaflet içerisinde olduklarının farkında dahi değiller. Müslümanların güvendikleri şer odakları bilakis ateşi harlamakla meşguller. Üstelik ebabil kuşları da gelmeyecek. Çünkü Müslümanlar fazlasıyla imkana sahipler. Eksik olan şey imkanla değil imanla alakalı. Dolayısıyla biz uyanmak, dirilmek ve değişmek arzusunda olmadığımız için Allah bizi değiştirmiyor. Bakınız Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez” (Ra'd Suresi / 11. Ayet).
Diliyor ve umuyorum ki zalimler hak ettikleri karşılığı bizim elimizden bulacaklar. Buna inanıyor ve iman ediyorum. O büyük günü sabırsızlıkla bekliyor ve buradan tarihe bir not düşmek istiyorum. Terör devleti, çocuk katili israil, hak ettiği elim akıbeti, kahraman ve Müslüman Türklerin elinden bulacaktır. Amerika’dan aman dilenmelerinin sebebi budur. Yaklaşmakta olan acı akıbetlerinin farkındalar. Ne yapsalar boş, kader-i ilahinin önüne geçemeyecekler. İşte o gün geldiğinde, İslam’ın ve Türklerin çağı yeniden başlayacak. Çünkü her şey aslına rücu eder. Sözlerime Ulu Rabbimin, israiloğullarına ithafen Yûnus Suresinin 102. ayetindeki sözleriyle son veriyorum:
“Aslında onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin günlerinin benzerini beklemekteler. De ki: “Bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber bekliyorum!”
Vesselam…