0

Sıcak savaşların hem uzağında hem yakınındayız. Ülkem de yaşadığımız günler gibi. Kimi coğrafyalar karlar altında soğuk rüzgarların esiri, kimi bölgeler ise güllük gülistanlık.

Her gün taze ölüm haberleri ile sarsılan günlerimiz, acıyan yanlarımız, alışılageldiğimiz düzenlerimizin tam ortasındayız.

Her şey yaşanıyor. Anlar o son ana doğru akıp gidiyor. Bizler de kendi meşgalemizle koşturup duruyoruz…

Bu gün Bab-ı Ali Sohbetleri' nde Fahri Tuna Hocamızı konuşacağız. Şehirlerin de kaderleri vardır. Sonra şehirlerin meclisleri, edebiyatları, kuşakları, yetiştirdiği nice nesilleri vardır.

Anadolu'nun bereketli ikliminden geliyor Fahri Hoca. Engin yüreği, sevgi ve merhamet dokunmuş eşsiz duyarlılıkları ile dokunuyor gençlere… Onlara her daim umut aşılamak derdi. Yol göstermek yol olmak…

Kısa, anlaşılır, veciz ve nükteli bir dille anlatıyor üstadları. Onların hallerine, dünyalarına dokunuyoruz kalemiyle. Öyle sıkı sıkıya yazılmış, okunmaz halini almış yazılar değil portre yazıları. Bir solukta hemen yanıbaşınızda hissedebileceğiniz yakınlıkta, yüreğinize sessizce, sıcacık akan nice hayatlar.

Bu hayatlara dokunurken; zatına hoşça bakıyor sanki… Yaşayan Portreler de kimler yok ki… Bu günümüzün değerli öykücüleri, yazarları, ressamları… Bir güzel insan bir güzide insan destesi yapmış Fahri Hoca ve sunmuş bizlere…

Beşir Ayvazoğlu'nun Defterimde Kırk Suret kitabı geliyor aklıma. Üstadları tanımak onlara yakın olmak için portre yazıları önemlidir, elzemdir.

Kendisi giriş yazısında: "Bilenler bilir; hayat felsefem bir ömür Nefi'nin şu ünlü dizesi olmuştur: 'Aşinaya aşina bîganeye biganeyiz "diyor.

Otuz üç portre yazısı bulunuyor kitapta. Hepsi yaşıyor, hepsi hala üretiyor, hepsi aramızda dolaşıyor… Yine kendi deyimiyle hepsinin de yanmış, pişmiş, kemale ermiş olmaları özelliği var.

Yaşayan Portreler kitabında kimler var diye baktığımızda; Mor Ötesi Dizelerin Şairi: Ali Ural, Kuşlarını Uçuran Şair Adem Turan, Son İstanbullu: Ahmet Güner Sayar, Bir Hüzün ve Umut Öykücüsü: Ali Haydar Haksal, Aşk Şarkıları Devşiren Derviş: Beşir Ayvazoğlu, Doğu'nun Sekizinci Oğlu: Cahit Koytak, Kalemin Yakıştığı Adam: D. Mehmet Doğan, Şiirimizin Dede Babası: Haydar Ergülen, Yorgun Düşler Sokağı Şairi: Hicabi Kırlangıç, Hace-i Ekber'im dediği Hilmi Yavuz, Hasretlerin ve Sevdaların Şairi Hüseyin Atlansoy,Edebiyatımızın Çalar Saati: Hüseyin Su, Bir Medeniyet Sevdalısı: Mehmet Nuri Yardım, Türk Hikayeciliğinin Beyaz Lekesi: Mustafa Kutlu, Kalp Denizlerine Yelken Açan Şair: Mustafa Özçelik, Hayatımıza Ansızın Girip de Hiç Çıkmayan Öykücü: Necip Tosun, Şakir Kurtulmuş, Şeref Akbaba, Nurullah Genç gibi değerleri görebiliyoruz.

Ada'lar onun için sanatın ve edebiyatın diriliş soluğu. Kendi memleketini merkez alarak Meriç kıyılarına, İstanbul'un kalabalığına, Edirne'nin tenha sokaklarına taşıyor nice çalışmalarını ve buluşuyor eli kalem tutanlarla. Onlara yol gösteriyor yol oluyor. Herkesin birbirini görmezden geldiği, sanatın ve edebiyatın ego sarmalıyla sarmalandığı, çeteleşmelerin, gruplaşmaların ayyuka çıktığı zamanlarda uzatıyor gençlere elini Fahri Tuna.

Hemşerisi Sait Faik gibi parola bir cümle var dilinde: "Bir insanı sevmekle başlar herşey, dünyayı güzellikler kurtaracak."

Şair Ercan Yılmaz özetlemiş her şeyi: "Şehri için bu kadar koşturan, çalışan didinen bir adam daha var mıdır yeryüzünde. Ada'nın kültürel belleğini oluşturuyor incelikle. O belleğin ne anlama geldiğini gelecek nesiller çok iyi anlayacak. Fahri Tuna'nın anlattığı mekan, insan, olay artık aleladelikten kurtulmuş özel hafızalara nakşolmuştur."

Kalemine, yüreğine, emeğine sağlık saygıdeğer Fahri Hocam…