0

Güzel şeyler yazmak istiyor insan. İnceliğe, zarafete, hakka, hakikate dair şeyler… Yaratılışa, geçmişe, geleceğe, gökyüzüne, yeryüzüne, bulutlara, ırmaklara, kıyılara… Halil İbrahim sofralarına, gün batımlarına, Eyüp sabırlarına, Yusuflara, İsa hoşgörülerine, Magdalenalara, Efendimize, efendiliğe dair… Ama bir türlü fırsat gelmiyor, araya savaş haberleri, ölümler, gasplar, sayısız karmaşa giriyor. Her sabah o ürpertiyle, o sevinçle, o tazelikle açıyorsun gözlerini; birkaç dakika sonra, hata... Apansız değişiyor iklim. Sanki birileri, bir şeyler gece boyu onarıyor dünyayı; sanki birileri, bir şeyler sabahtan bozmaya başlıyor, akşamına alabildiğine çöplük dünya…

Güzel şeyler yazmak istiyor insan. Çocukluğa, çocuklara, kırlara, çiçeklere, mahallelere, sokaklara, sabah kahvaltılarına, öğle uykularına, ikindi neşelerine, ip atlamalara, uzuneşeklere… Ama bir türlü fırsat gelmiyor, araya bilgisayarlar giriyor, cep telefonları, televizyonlar, apartman boşlukları, yeraltı kafeler, cesedi kıyıya vurmuş Aylan bebekler, onların ıslak ayakkabıları, ayakkabının içindeki kırgın parmaklar…

Güzel şeyler yazmak istiyor insan. Şiirlere, şarkılara, akşam yürüyüşlerine, derin felsefi münakaşalara (abes muktebes, nerede o eski ses), Itrilere, Dede Efendilere, Kadim Mısır'a, Büyülü Perse, Bilge Hind'e dair şeyler, araya ideolojiler giriyor, siyasetler, ekmek kavgaları, adaletsizlikler, hoşgörüsüzlükler… Kızıl Çin, Katil Amerika, içten pazarlıklı İngiltere, demokrasi düşmanı Fransa, Faşist Almanya, gözü yaşlı Ortadoğu alıp götürüyor zihni kırık dökük limanlara…

Güzel şeyler yazmak istiyor insan. Erdeme, liyakate, barışa, kardeşliğe, huzura, hoşgörüye dair şeyler… Ama bir türlü fırsat gelmiyor, araya çıkar kavgaları giriyor; hırslar, aç gözlülükler, çalmalar, çırpmalar, zararlı alışkanlıklar, haksız rekabetler... Bankalar, faizler, devlet denetleme kurulları, ihaleler, bankamatik kuyrukları, 'zarif ihanetler'…

Bilinmeyen bir yerden, bilinmeyen bir ses, hakikatin yerine yalanın; gerçeğin yerine simülakrın; sevginin yerine partal bir keyifsizliğin gelip oturduğunu ve artık bir daha geri dönülmez biçimde dünyanın rayından çıkıp boşluğa savrulduğunu söylüyor. Sanki ne zamandır, gizli bir el dünyaya gözlerimizi, dünyayı gözlerimize kapamış… Hayatla ruhu birbirini göremeyecek şekilde ortadan ikiye ayırmış, sınırlar çizmiş.

Kim yaptı bunu, dünyanın ruhunu kim küstürdü, bedenini kim yaraladı? Gökyüzünün altına sis bombalarını, güneşin yerine güneş panellerini kimler yerleştirdi? Karanlığı kim aydınlattı, aydınlığı kimler kararttı?.. Cetvel kimin icadı, gönye kimlerin işi? Küreyi masanın üstüne kim koydu, sınırları kimler çizdi, mazlumu kimler üzdü? İçimizdeki sevinci kim çaldı beyler, kimler apardı insanlığımızı?.. Öyle yavanlaştı ki yaşamak, zeytinlerin bile tadı kaçtı.

İşte böyle, güzel şeyler yazmak istiyor insan, yazamıyor…