Şu günlerde Instagram'da, Twitter'da, hatta dedikodu sitelerinde bile bir Ekrem İmamoğlu furyasıdır gidiyor. Silivri’de sabah sporu, ardından kahvaltı, öğlen avluda güvercinleri seyrederken, akşam demir kapı kapanırken... Her an, her yerde karşımızda!
Sanki modern çağın Truman Show'unu izliyoruz. Kahramanımız öyle bir performans sergiliyor ki, neredeyse "acaba uyurken de canlı yayın yapıyor mu?" diye düşünmeden edemiyoruz.
Görünen o ki, modern siyasetin yeni altın kuralı: "Paylaş, yoksa yok ol!" Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, dün akşam ne yediğini paylaşmayan siyasetçi, bugün var mı yok mu belli değil.
Ekrem Beyciğim de bu "dijital varoluş" oyununda başrolü öyle bir kaptı ki, neredeyse sosyal medya fenomenliğinden tadıyla cezaevinde yatmaya vakit bulamayacak. Ama kim bilir, belki de asıl mesele tam da bu: Görünmek, görünmek ve daha çok görünmek...
Malum şahıs, Silivri'nin soğuk koridorlarında volta atarken, sosyal medya hesapları harıl harıl çalışıyor. Ne güzel değil mi? Biri içeride, Twitter dışarıda! Modern zamanların uzaktan kumanda siyaseti bu olsa gerek.
“Eskiden hapishane günlükleri” yazılırdı, şimdi Instagram story'leri... Teknoloji çağında mahpusluk da değişti vesselam! Bir zamanlar "demir parmaklıklar ardında" diye başlayan türküler vardı, şimdi "Wi-Fi çekmeyen koğuşta" diye başlayan tweetler var.
Görüyorsunuz ya, bizim beyefendi öyle bir hapishane performansı sergiliyor ki, orada yatmasaydık neredeyse Silivri'yi "boutique hotel" zannedeceğiz. Her gün bir paylaşım, her saat bir açıklama... Sanki Hilton'da tatilde!
Eskiden birileri de böyle yapardı... Hani şu "hizmet" diye yola çıkıp, "himmet" diye devam edenler... Sonra da Analarını bacılarını namuslarını, vatanlarını 1 Dolar’a satan uluslararası casusluk ve ihanet şebekeliğine evrilenler…
Onlar da unutulmamak için her taşın altından çıkardı. Şimdi neredeler peki? Aa, pardon... Onlar da aynı "otelde" değil miydi?
Bu "hapishane influencer'lığı" öyle bir noktaya geldi ki, yakında Silivri'den canlı yayın bile bekleriz. "Bugün koğuşta ne yaptım?", "Gardiyanlara nasıl selam verdim?", "Avludan İstanbul manzarası..."
Ama gelin görün ki, bizim beyefendi bir hesap yapamamış: Hapishane hayatını ne kadar Instagram'laştırırsan Instagram'laştır, sonunda yine Silivri soğuktur! Ne kadar tweet atarsan at, koğuş kapısı yine çeliktendir!
Velhasıl, İstanbul'un eski tekfuru şimdi Silivri'nin yeni fenomeni oldu.
Dışarıda İstanbul trafiği akarken, içeride sosyal medya trafiği akıyor. Ne derler; kader işte! Kiminin yolu Saraçhane'den, kiminin yolu Silivri'den geçer.
Bu dijital hapishane şovunda finale doğru yaklaşırken, biz de merakla bekliyoruz: Acaba yakında "Silivri'den Canlı Yayınlar" diye bir reality show başlar mı? Kim bilir, belki de "Survivor Silivri" bile izleriz!
Sahi, bir zamanlar birileri daha vardı böyle "unutulmama" taktiği yapan... Neyse, onları boş verin. Onlar şimdi başka "şubelerde"...
Eh, ne diyelim? Sosyal medya çağında yaşıyoruz. Kimi köprü yapar, kimi algoritma. Belli ki bazıları "like" almayı, oy almaktan daha çok önemsiyor.
Not: Bu yazı, soğuk Silivri gecelerinde, sıcak sosyal medya hesaplarından ilham alınarak yazılmıştır!