0

"Depresyondayım, çok yalnızım!"

Göksel fena söylüyor; "köye giderken" dinleyince ruhum daraldı, içim karardı.

Bu memlekete geldim geleli sürekli olarak "Önümüzdeki birkaç yılın ne kadar karanlık olduğuna" dair tahminleri işitiyorum.

Kırk kere deli denilen deliriyorsa ve bir öğretmenin 29 kere 40 yıl kölesi oluyorsak, kafayı yiyoruz demektir.

Karpuz gibi ortadan (neredeyse tam ortadan) ayrılmış durumdayız.

Endişeli laikler, endişeli muhalifler, endişeli iktidar çevreleri…

Endişeli talebeler, endişeli öğretmenler…

Herkes herkesin "kendisi gibi" olmasını istiyor.

Herkes herkesten şikayetçi.

Bu işler de asla düzelmez!..

Fitne, fücur…

Kakafoni…

Başım ağrıyor!..

Sık sık ziyaret ettiğim köyde "Down Sendromlu" teşhisi konmuş bir kardeşimiz var.

Bu köye sıkça gitmem biraz da Hasan Ali'nin orada yaşıyor oluşundan…

"Ağlayan adam" taklidi yaptığımda, "Üzülme amca üzülme, geçer!" demesi ve içerideki oyuncakları getirmesi…

Olmadı "davul çalarak" gönlümü eğlendirmeye çalışması…

O da olmadı, kendi buluşu "dualarla" avutmak istemesi çok hoşuma gidiyor.

O benim ağlıyor oluşuma gerçekten üzülüyor.

Benim ne iş yaptığımı, benden ne gibi "menfaatler" veya "zararlar" gelebileceğini hesap edebilecek durumda değil.

O benden bir şey beklemiyor, o benden korkmuyor.

O beni, öyle inanıyorum ki seviyor.

Beni Hasan Ali'den fazla düşünen yok sanki.

Hasan Ali gazeteye müthiş meraklı, belki de yegane beklentisi budur benden; gazete veren bir el.

Hediye ettiğim gazetelere bakarken "Recep Tayyip Erdoğan"ı gördüm mü, gülüyor.

"Adamım" der gibi bir el işareti var, kendisine has bir işaret.

Benim fotoğrafımı gördüm mü de yüzümü gözümü boyuyor Hasan Ali

Makyaj yapıyor!..

Hasan Ali, ara sıra, "kendi lisanınca" dua ediyor...

Son derece "özgün" bir dua; "Allah" ve "Âmin"den başka hiçbir kelimeyi anlayamazsınız…

Ne dediğini biliyor olmalı ki, müthiş bir "vecd" görüntüsü sergiliyor Hasan Ali

Dua okurken onun kadar kendisini vereni görmedim.

"Riya"yı bilmez Hasan Ali, içinden gelen neyse onu yapar.

Onun içinden "pislik" gelmez; bir "mahur beste" kıvamında el-kol yıkayışı vardır yemeğe oturmadan evvel…

Bu ritmik temizlik gösterisine şaşarsınız.

Hasan Ali'nin evden içeri girmeden "izin almak" gerektiğine dair bir "şuur"u da olmamalı ama mutlaka yapar bunu, gülüşünden "Müsaade var mı?" sorusunu alırsınız.

"Buyurun Hasan Ali Bey" demenizi ve oturması için yer göstermenizi bekler.

Gösterdiğiniz yere de gayet edepli bir şekilde oturur.

Mübarek Hasan Ali kardeşime kızanlar vardır köyde; daha doğrusu bir kişi, bir "yaşlı teyze" kızar.

Hasan Ali o teyzeden kaçar…

Eğlenceli bir haldir; artık "çocuksu" duygularla hareket eden ve Hasan Ali'ye kendisine gösterdiğimizden daha fazla alaka atfetmemize içerlediğini açıkça söyleyen "Şirin Teyze" ile Hasan Ali arasındaki "tatlı rekabet" şahit olanları güldürür.

"Şirin Teyze" bazen insafa gelir ve der ki o an yakınında kim varsa;

"Şunu al, Hasan Ali denilen şeye götür de yesin!"

Böyle der ve ekler:

"Benim gönderdiğimi de söylemeyesin!"

O teyze, çok iyi bir teyzedir.

Çocuk gibidir.

"Yaşıtı bir amca"ya sevdalıdır.

82 yaşındaki 65 yıllık evli çift, el ele hayvan güder.

Namazlarını aksatmaz, hayvan bakımında kullandıkları kıyafetleri başka işlere asla bulaştırmazlar!..

Orada "İslam" yaşanır, Kur'an yaşanır, dar sınırlar içinde.

Onlar, "fıtratları" bozulmamış insanlardır…

"Sosyal Medya" denilen afetten uzak, "politika"ya evrilmiş siyasetten uzak…

Kinden, nefretten, hasetten uzak…

Gelecek kaygısından, "anksiyete"den…

"Çocuksu Teyze"nin 82'lik beyefendisi, bizi sık sık izlediğini ve çok sevdiğini söyler…

"Allah yolunda bir adamsın, seni seviyorum!" der.

Ben…

Kafamı öne eğerim.

Utanarak!..

Hasan Ali gelir…

"Üzülme Amca!" der.

Gönlümü eğlendirmek için…

Ya davul çalar…

Ya da manasını yalnızca kendisinin bildiği "DUA"lardan eder!..