İnsanın mağaralarda başlayan yaşamak macerası, binlerce yıllık bilgi ve deneyimle, gökdelenlere kadar ulaştı. Mesela, dünyanın en yüksek binası olarak kabul edilen ve Dubai’de bulunan BurjKhalifa isimli yapının yüksekliği 828 metre. Havalimanları, metroları, devasa alışveriş merkezleriyle milyonlarca insanın yaşadığı devasa şehirler inşa etti, insanoğlu. Fakat bu mega kentlerde aradığı mutluluğu bir türlü bulamadı.
Ve bugün bazı insanlar özellikle gençler, toplumu ve sosyal yaşamı terk ederek yeniden kendi bireysel dünyasına dönüş yolunda.Sosyal ilişkileri ve sosyal etkileşimi reddetme, kendini sanal bir dünyaya adeta dijital bir mağaraya hapsetme eğilimi son yıllarda giderek daha fazla sayıda insanda gözlenen evrensel bir problem. Bu durum Hikikomori Sendromu olarak adlandırılıyor.
Giderek yaygınlaşan bir problem olan Hikikomori Sendromuilk kez 1998 yılında Japon psikiyatrist Profesör Tamaki Saito tarafından bir terim olarak kullanıldı. Sendromun genel özellikleri;‘‘Altı aydan daha uzun bir sürefiziksel izolasyon, sosyal aktivitelerden kaçınma, okula veya işe gitmeme, diğer insanlarla etkileşimden kaçınarak günün önemli bir bölümünü evde geçirme ve kişisel öz bakım görevlerini yerine getirmeme gibi semptomlarla seyreden psikososyal bir durum” (Saito, 1998).
İnternetin ve elektronik aletlerin yaygınlaşması, sosyal medya uygulamaları, Covid 19 gibi küresel salgınlar ve şehirlerin giderek daha tekinsiz oluşu sendromunun dünya genelinde giderek yaygınlaşmasına neden oluyor. Hikikomori Sendromunun yaygınlığı; Japonya'da %0,87 ile %1,2, Çin’de %6,6, Güney Kore'de %2,3, Singapur'da %20,9, Nijerya'da %9,5, Amerika’da %2,7 ve Tayvan'da %9 olarak bildirilmiştir (Kulaberoğlu ve Hocaoğlu, 2024).Araştırmalar, bireysel yaşamın yoğun olduğu, internet, sosyal medya ve teknoloji kullanımının yaygın olduğu ülkelerde sendromun daha yaygın olduğunu gösteriyor.
Bu yazıyı yazmamın nedenlerinden de biri olan ve TÜİK tarafındanaçıklanan 2023 yılı “İş Gücü İstatistikleri” sonucuna göre; “15-24 yaş grubundaki nüfusta ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin sayısı 2,7 milyon (yüzde 22,5) olarak belirlenmiştir (TÜİK, 2024). Bu istatistiklere bakarak tüm bu gençlerin “Hikikomori Sendromu” olduğunu söyleyemeyiz fakat bu istatistik üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken bir sonuç olarak önümüzde duruyor.
İnsan sosyal bir varlıktır ve insan diğer insanlarla tamam olur.Diğer insanlarla iletişimi, etkileşimi ve sosyalleşmeyi reddetmek, kendini fiziksel olarak tek bir mekâna hapsetmek, beraberinde başka ruhsal bunalımları ve sorunları getirecektir.Dünyada refah düzeyinin yüksek olduğu bazı ülkeler;“Yalnızlar Bakanlığı” gibi bakanlıklar ve çeşitli projelerle sosyal problemlerine çare aramaktadır. Üzülerek söylemek isterim ki genç nüfus oranının yüksek olduğu ve hâlâ gelişme sürecinde olan bir ülke olarak Türkiye’miz içinde risk çok büyük.
“Müminler ancak kardeştirler” (Hucurât / 10) diyen bir Rabbimiz; “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır”diyen bir Peygamberimiz ve "Tebdîl-i mekânda ferahlık vardır" diyen bir kültürümüz var. Biz, fert değil cemiyet medeniyetiyiz. Acıda ve sevinçte; kederde ve mutlulukta biriz. Ferdiyetçiliği, hedonizmi, yalnızlığı ve dijital dünyayı özendiren batı medeniyeti, tüm dünya toplumlarının sinesinde onarılması güç yaralar açmaktadır.
İçtimai ve iktisadi sorunlarımızı çözmek için izlememiz gereken bir yol olduğunu düşünüyorum. Şayet, batının fen ve tekniğini, doğunun ruhu ve sanatıyla birleştirebilirsek mazideki ihtişamlı ve huzur dolu günlerimize yeniden kavuşacağız.
Vesselam…