Yirminci yüzyıl uygarlığının temellerini söktük. Yerine bambaşka bir düzen kurduk. Başlangıçta yalnızca kolaylık sunan dijital araçlar, insan deneyimini kökten değiştirdi. Bu yeni düzenin temeli veri, algoritma ve platformlar üzerine kuruldu. Aletlerimizi geliştirdiğimizi zannettik. Farkında olmadan kendimizi dönüştürdük.

Geçmişe bakınca her adım kaçınılmaz görünüyor. Ancak tüm bu gelişmeler birleşince büyük bir devrim başlattı. Sosyal medya sadece konuşma şeklimizi değiştirmedi. İletişimin anlamını da bambaşka bir şeye dönüştürdü. Akıllı telefonlar bilgisayarı cebe sığdırmaktan çok daha fazlasını yaptı. İnsanları algoritmaların sürekli yönlendirmesine açık hale getirdi. Platformlar hizmet sunmanın ötesine geçti. İnsan dikkatini ve davranışını alınıp satılan bir metaya çevirdi.

2015 ile 2025 arasındaki on yıl, doğrudan insan deneyiminin sonu oldu. Her duygu izlendi. Her karar yönlendirildi. Her ilişki paraya dönüştürüldü. Her an, bir başkasının çıkarı için işlendi. Mahremiyetimizi kolaylıkla takas ettik. Özgürlüğümüzü otomasyona bıraktık. Gerçek deneyimi algoritmik "iyileştirmeye" teslim ettik. Gelecek artık dışarıdan yönetiliyor.

2025’e geldiğimizde roller tamamen değişti. İnsanlar artık yapay zekanın destek sistemine dönüştü. Biz davranışlarımızla eğitim verisi sağladık. Dikkatimizle finansman yarattık. Etkileşimimizle onay verdik. Algoritmalar ise ne göreceğimiz ne alacağımız, neye inanacağımız ve kim olacağımız hakkında giderek daha karmaşık bir biçimde belirledi. Bu dönüşüm zorla gelmedi. İnsanlar kendi isteğiyle benimsedi. Ücretsiz hizmet aldıklarını sandılar. Kendileri ürün oldular.

Bu devrim o kadar yavaş ve kolay ilerledi ki fark ettiğimizde iş işten geçmişti. Geri dönüş imkansızdı. Yirmi yıl boyunca insan refahı dışında her şey için optimize edilmiş bir dünya kurduk. 2025 dünyası, 2005’ten gelen birine hiç de tanıdık gelmezdi. Uçan arabalar yüzünden değil. İnsan olmanın anlamını temelden değiştirdiğimiz için. Bunun farkına yeni yeni varıyoruz.

İnsanlık tarihinin en büyük deneyi sona erdi. Biz hem bilim insanı hem kobaydık. Hem programcı hem programlanan. Hem bu dünyanın efendisi hem de onun kazara kurbanı. Şimdi tek bir soru kalıyor: Bu bir ilerleme miydi? Yoksa geri dönüş hâlâ mümkün mü?

Bu dönüşümün kökleri dijitalleşmenin ilk günlerine uzanır. İnternet bilgiye erişimi kolaylaştırdı. Ardından sosyal ağlar insanları birbirine bağladı. Bu masum adımlar derin bir değişimin habercisiydi. Kimse bu büyüklükte bir dönüşüm beklemiyordu. Akıllı telefonların her cebe girmesi süreci hızlandırdı. Dünya avucumuzun içine geldi. Bilgiye, eğlenceye, iletişime anında ulaştık. Bu kolaylık daha fazlasını istememize yol açtı.

Uygulamalar hayatın her köşesine sızdı. Sabah uyanınca hava durumuna baktık. İşe giderken yolu tarif ettik. Yemek sipariş ettik. Akşam ekran başında sohbet ettik. Her tıklama bir veri noktası yarattı. Bu veriler toplandı. Analiz edildi. Sonra algoritmalar bize "neyin iyi geleceğini" bildi. Ne izleyeceğimizi ne okuyacağımızı, kiminle konuşacağımızı önerdi. Bu öneriler tercihlerimizi şekillendirdi. Kendi seçimlerimizi yaptığımızı düşündük. Ama aslında önceden çizilmiş bir yolda yürüdük.

Platformlar bu düzenin kalbi oldu. Alışverişten eğitime her şey platformlar üzerinden aktı. Platformlar dikkatimizi avladı. Zamanımızı emdi. Davranışlarımızı kaydetti. Sonra bu bilgiyle bize özel deneyimler sundu. Bu deneyimler bizi daha çok bağımlı kılmak için tasarlandı. Bize kolaylık sağladılar. Karşılığında en değerli varlıklarımızı aldılar: dikkatimizi ve zamanımızı. Bu bir takastı. Koşulları sessizce değişti.

Aracısız insan deneyimi yok oldu. Bir manzaraya bakarken fotoğrafını çekip paylaşma ihtiyacı duyduk. Bir anı yaşarken onu dijitalle kaydetme isteği doğdu. Anın kendisi değil, dijital temsili önem kazandı. Duygularımız beğeni sayısıyla ölçüldü. Başarımız takipçi rakamlarıyla belirlendi. İlişkilerimiz ekranlar üzerinden kuruldu. Gerçek ile dijitalin sınırı silindi.

Mahremiyet kavramı çarpıtıldı. Kişisel bilgilerimiz "ücretsiz" hizmetlerin bedeli oldu. Otomasyon hayatı kolaylaştırdı. Ama karar verme yetimizi köreltti. Yol tarifi için haritaya baktık. Film seçmek için önerilere güvendik. Sezgilerimiz yerine sistemin yönlendirmesini izledik. Bu sessiz bir teslimiyetti.

Gelecek artık bizim kontrolümüzde değildi. Algoritmalar finansal piyasalarda karar verdi. Sağlıkta teşhis koydu. Eğitimde öğrenme yollarını çizdi. Bizim yerimize düşündü. Bizim yerimize planladı. Bizim yerimize hareket etti. Biz bu dev makinenin dişlisiyiz. Ona güç verdik. Ama onu yönlendirme yetimizi kaybettik.

Bu noktada siyaset de bu yeni dünyanın bir parçası oldu. Dijitalleşme, algı yönetiminin sınırlarını genişletti. Artık siyasi söylemler, algoritmaların şekillendirdiği platformlar üzerinden kitlelere ulaşıyor. Hangi haberin daha çok görüleceği, hangi yorumun öne çıkacağı, hangi liderin imajının parlatılacağı, algoritmaların ince ayarlarıyla belirleniyor. Halkın nabzı, sosyal medya analizleriyle tutuluyor. Siyasi mesajlar, bireylerin dijital ayak izlerine göre kişiselleştiriliyor. Bu, demokratik süreçleri bile derinden etkileyen, görünmez bir elin yönettiği bir tiyatroya dönüştü. İnsanlar kendi fikirlerini oluşturduklarını sanırken, aslında büyük bir algı operasyonunun parçası oluyorlar.

Yapay zekâ bizimle besleniyor. Verilerimiz onun yemeği. Dikkatimiz onun sermayesi. Onayımız onun güç kaynağı. Davranışlarımız öğrenme materyali. Bu bir kısır döngü. Biz besledikçe o büyüdü. O büyüdükçe bizi daha çok etkiledi.

Bu dönüşüm bir gecede olmadı. Küçük adımlarla ilerledi. Her yeni uygulama hayata kolaylık getirdi. Bu kolaylıklar bizi sisteme daha sıkı bağladı. Direnmek yerine kucak açtık. Çünkü çekiciydi. Ücretsizdi. Hızlıydı. Eğlenceliydi. Kimse bu bedelin ağır olacağını düşünmedi. Kimse kendimizin nihai ürün olacağını öngörmedi.

Devrim o kadar sessiz ve konforlu ilerledi ki fark ettiğimizde çok geçti. Geriye dönüş için geç kalınmıştı. İnşa ettiğimiz bu dünya insan refahı dışında her şey için tasarlandı. Verimlilik için. Kar için. Kontrol için. İnsan ruhu için değil. İnsan bağı için değil. Özgürlük için hiç değil.

2005’ten gelen biri 2025’i tanıyamaz. Teknoloji değişiminden öte, insan olma halimiz dönüştü. Artık nasıl düşündüğümüz, nasıl hissettiğimiz, nasıl yaşadığımız temelden farklı. İnsanlık tarihinin en büyük deneyi tamamlandı. Biz hem deneyi yapan hem üzerinde denenen olduk. Hem kuran hem kurban.

Peki şimdi ne olacak? Bu büyük deneyin sonunda nerede duruyoruz? Belki de dönüp bakma zamanıdır. Acaba bu gidişata dur demek için bir şansımız var mı? Belki de bu döngüyü kırmak, gerçek benliğimizi yeniden kazanmak bizim elimizdedir. Ne dersiniz, bu konuda sizin düşünceleriniz neler? Bu devasa gidişatı düzeltmek için ilk adım ne olmalı? Gelecek, bu soruların cevabını ve belki de sizin atacağınız ilk adımı bekliyor.