Yüce dinimiz İslâm’da; bütün temel haklarda olduğu gibi kanun önünde de herkes ‘eşit’tir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Şüphesiz biz insanoğlunu mükerrem kıldık,” (İsra 70) Bu âyet-i kerimedeki “insanoğlu” ifadesi, bütün insanları kapsamaktadır. Dolayısıyla bütün canlılar âlemi içindeki en üstün ve en değerli varlık, bütün fertleriyle insan cinsidir.

Başka bir âyet-i kerime meali: “Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin! Allah için şâhitlik eden insanlar olun! Bu hükmünüz ve şâhitliğiniz, isterse bizzat kendiniz, anne-babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun. Çünkü Allah, her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın! Eğer dilinizi eğip bükerek hakkı olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün şâhitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır!” (Nisa 135)

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerimede; müslümanlara mutlaka adalet ve ‘eşitlik’ ilkesine riayet etmeleri emredilmektedir. Dolayısıyla kişinin bizzat kendi aleyhinde bile olsa, anne-babası aleyhinde bile olsa; karar verirken veya şâhitlik yaparken ayrımcılık yapmaması, hak ve adaletten asla ayrılmaması emredilmektedir. Bu insanî inkılabı bütün din ve ideolojiler arasında sadece İslam dini başarmıştır. Müslümanın bu üstün vasfı aynı zamanda imanla da alakalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhari)

Bir âyet-i kerimede ise, şöyle buyurulmaktadır: “Allah adaleti, ihsanı, yakınlara muhtaç oldukları şeyleri vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl 90) Dikkat edilirse; bu âyet-i kerimede evrensel ilkeler sıralanırken birinci olarak adalet zikredilmiştir. Çünkü adalet hâkim olmadan diğer faziletlerin tahakkuku zordur. Adalet olmadan insan fıtratını lekeleyen günahları, çirkinlikleri, azgınlığı, ayrımcılığı ve zulmü yok etmek mümkün değildir. Ayrıca kendi içinde adaleti sağlayamayan kimselerin iyilik yapmaları, akrabalarına yardımcı olmaları, insanlara karşı âdil davranmaları da pek düşünülemez.

Başka bir âyet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: “Allah, size emanetleri layık olan ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun tarzda hüküm vermeyi emreder.” (Nisa 58) Bu âyet-i kerime, daha açık bir ifade ile adaletin evrenselliğine işaret etmektedir. Bu âyet-i kerimede önemle üzerinde durulması gereken husus; “insanlar arasında” ifadesidir. Buna göre adalet ilkesi, bütün insanlar içindir.

Kureyş kabilesi, hırsızlık yapan Fatıma El-Mahzumiyye ismindeki soylu bir kadının elinin kesilmesini bir türlü hazmedemiyordu. Bu sebeple Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin nezdinde aracılık yapması için Üsame bin Zeyd hazretlerini görevlendirdiler. Bunun üzerine Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma bile hırsızlık yapsaydı, kesinlikle onun da elini keserdim.” (Müslim 1688)

Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; kendisine yapılan bu yanlış teklifin hemen akabinde bütün insanlığı kapsayan böyle evrensel bir deklarasyonda bulunması, İslam dininin adalet ilkesine karşı ne kadar hassas ve duyarlı olduğunu göstermektedir.

Ubâde bin Sâmit radıyallahü anhtan nakledilen bir hadis-i şerifte Efendimiz aleyhissalatü vesselam şöyle buyurmaktadır: “Allah'ın belirlediği müeyyideleri size yakın olsun uzak olsun herkese olduğu gibi uygulayın. Sakın hiçbir kınayanın kınaması sizi bundan alıkoymasın.” (İbn Mace) Buna göre, insanların hukuk karşısında asalet ve soy gibi özellikleri sebebiyle zayıf ve kimsesiz kişilerden ayrı bir muameleye tâbi olmaları, imtiyaz sahibi olarak görülmeleri ve cezalardan muaf tutulmaları gibi ayrıcalıklı tavırlar kesinlikle yasaktır.

Efendimiz aleyhissalatü vesselamın insanlara adalet ve ‘eşitlik’ çağrısı yaptığı o cahiliye dönemindeki Arap toplumunda;  zenginle fakirin, kadınla erkeğin, siyahla beyazın, hür ile kölenin, soylu ile kimsesizin ve Arap’la Acem’in asla eşit olmadığı bir düzen hâkim idi.

(Devamı haftaya…)