Uzun zaman yağmasını beklediğim kar, zayıf ta olsa yağmaya başladı. Kışı karsız düşünmek mümkün değildir. Her kar yağışında, kışı bambaşka bir tecrübe olarak okuyor ve yaşıyorum. Kış, bir mevsim olmaktan ziyade felsefi bir metindir. Bütün felsefi ve entelektüel soruları, sanki kış soruyor gibidir. Kış, tabiatın insana yönelttiği en ciddi ve en öğretici sorulardan biridir: Yaşıyor musun? Seviyormusun? Gürültüyü azaltabiliyor, alışkanlıklarını sorgulayabiliyor, fazlalıklarından vazgeçebiliyor musun? Hayatı dolu dolu, doya doya yaşamak lazımdır. Kış, en soğuk anlarda bile hayata doya doya sarılmayı öğretir. Soğuk kış gecelerinde sarıldığımız battaniyeler, aslında sarıldığımız hayattır. Kar, soğukla, beyazlıkla ve dinginlikle insanı, yaşamaya motive eder. Kış, sadece bir mevsim değil, aynı zamanda varoluşsal bir tecrübedir.

Kar yağdığında şehirler değişir. Sokaklar susar, sesler yumuşar, kalabalıklar geri çekilir. Hayatın doyumsuzluğu, karın beyaz örtüsünün üstüne çıkar. Kar, insan için bir fırsattır: Kendisiyle ve doğayla baş başa kalma fırsatı. Kış, insanın iç dünyasını sadeleştirir. Gürültü azaldığı zaman, hayat sahiden yaşanır. Bu yüzden kış romantiktir; çünkü romantizm, yüzeysel bir duygusallık değil, hayata dibine kadar dalma cesaretidir. Kış, hakikattir, hürriyettir, tutkudur ve yoldur. Kış, hakikati, hürriyeti, anlamı, tutkuyu ve yolu kendi içimizde yaratma cesaretidir. Kış günlerinde, hayatı ve geleceği yeniden yapma kapasitemiz ve yeteneğimiz olağanüstü şekilde gelişmekte, derinleşmekte ve genişlemektedir. Kış, depresyonu ve umutsuzluğu yasaklamaktadır. Kendimi, dünyayı ve geleceği, olağanüstü bir şekilde değiştirme ve yenileme kapasitem kış günlerinde dirilmektedir. Kış, diriliştir.

Yılbaşı, bu sessizliğin ortasında beliren arketipsel bir eşiktir. Takvim yapraklarının değişmesi, hayatın sürekli bir akış içinde olduğunun ifadesidir. Yaşamak, insanın bu değişimi nasıl karşıladığıyla ilgilidir. Yılbaşı, geçmişi geride bırakarak geleceğe yer açma imkânıdır. Yılbaşı, yaptıklarımın, tamamladıklarımın ve dirilttiğim umutların farkına varma anıdır. Yaptıklarım, tamamladıklarım ve üzerinde çalıştığım tutkuları, arzuları, amaçları ve işleri ısrarla yapmaya devam etme kararlılığını gösteriyorum. Bu yönüyle yılbaşı, eğlenceli bir ritüel olduğu kadar, yaşamsal ve varoluşsal bir süreçtir.

Yılbaşı geceleri, kışın en insani anlarını barındırmaktadır. Işıklar yanar, masalar kurulur ama asıl kurulan şey, ilişkidir. Bir yılı birlikte taşımış olmanın mutluluğunu ve coşkusunu paylaşmanın mutluluğuyla Merve’ye bakıyorum. Daha çok söz söylemekle, daha çok duygu dolu olmakla ve umut dolu düşlerle evi, masayı ve Merve’nin yüzünü doldurmakla meşgul olmak, varlığımı olağanüstü bir heyecan ve motivasyonla donatmaktadır. Karlı bir yılbaşı gecesine, sessizliği hiç yakıştırmıyorum. Kış gecesine şiir, şarkı, kahve, coşku ve umut yakışmaktadır. Umutla kendimi, doğayı ve tutkularımı haykırmak istiyorum. Sonunu düşünmeden geleceğe umutla uzanmak, mutluluğa giden bir macera gibi gözükmektedir.

Kışta ve yılbaşında aşk ve tutku, başka bir dile kavuşur. Aşk ve tutku, içi boş klişeler, pahalı hediyeler veya yapay jestler değildir. Aşk, bedenen ve ruhen kendimizi yeniden yaratıp ötekine sunmaktır. Aşkın olduğu yerde olmayacak şey, tüketimdir. Aşk, yaratma cesaretidir. Aşk, tutkuyla, coşkuyla, akılla ve sevinçle insana ve doğaya bağlanma, ilgilenme ve ilişkilenmektir. Soğuk havada uzatılan elin romantik sıcaklığı, dünyaya ve doğaya karşı kurulmuş anlamlı bir dayanışmadır ve tutunmadır. Hayata tutunmak için birbirimize el uzatmaya ve birbirimizin elini tutmaya kış, herkesi davet etmektedir. Karlı bir yılbaşı akşamı, aşka derinlik, genişlik ve süreklilik kazandırır. İçinde olduğumuz mekan bağlamında zamanı verimli ve yaratıcı bir şekilde okuduğumuzda ve yorumladığımızda aşkı, olgun, sorumlu ve sahici bir ilişki, ilgilenme ve tutku olarak tecrübe etmek mümkün hale gelmektedir.

Hiçbir zaman mucizelere ve sihirli çözümlere inanmadım. Mucizevi çözümler ve kurtuluşlar vaat eden hiçbir şeye anlam ve değer yüklemedim. Ancak insanlığın bütün mitolojik anlatılarına ve kurgularına hayranlık duydum. İnsan ilişkilerini mitolojik bir kurguyla anlatan dünya mitolojilerinde hep şu ortak mesajı buldum: İnsanın tek görevi yaşamaktır! Yaşamak için değişmeyi gerçekleştirmelisin! Yaşamak ve değişmek, hep mümkündür! İnsan, daha iyi yaşamayı ve değişmeyi seçebilir. Daha akıllı, daha aşık, daha tutkulu, daha adil, daha ahlaklı, daha azimli, daha dayanıklı, daha umutlu ve daha özgür bir hayatı yaşama ihtimalini ve imkanını yaratma çabası, motivasyonu ve mobilizasyonu, tam da kışın ortasında anlam ve değer kazanmaktadıır. Çünkü hayata, hürriyete ve umuda, en çok karlı kış günlerinde ihtiyaç duymaktayız.

Kış ve yılbaşı, doyumsuz romantizmlerdir. Karlı kış günlerinde ve yılbaşı gecelerinde, yüzeysellikten uzaklaşmakta, hayatı, sevgiyi ve umudu daha derin bir yerden düşünmeye, düşlemeye, duymaya ve duygulanmaya başlamaktayım. Yaratıcı romantizm, tam da burada başlamaktadır: Hakikat, hürriyet ve hayat arayışını umutla, tutkuyla, coşkuyla ve sevinçle sürdürerek geleceği yaratma kapasitesini kendinde görmek yaratıcı romantizmdir.