Duygular kolektif değildir. Duygu, bireyseldir, kişiye özgüye ve özgürdür. İdeolojiler ve dinler, duyguları bireysel, özgün ve özgür olmaktan çıkararak kolektifleştirirler. Kolektifleştirilen duygular, bireysel olmaktan çıktıktan sonra din, ideoloji, kimlik ve kültür gibi gibi kurgulara dönüşürler. Kolektivizm, duyguları bireyden arındırarak onları değişik kurgular adına herkesin uyması gereken normlar haline getirir. Normlaştırılan duygu, duygu değildir. Kolektifleştirilen duygular, bireyin ruhu ve nefesi olmaktan çıkarak bireye, topluma ve doğaya tahakküm etmenin sararmış, solmuş, çirkinleşmiş ve çirkefleşmiş araçlarına dönüşürler. Kolektifleştirme, bir duygunun başına gelebilecek en büyük felakettir. Duygusal kolektivizm, kölelik yollarını açan çok tehlikeli içsel dejenerasyon ve manipülasyon durumudur.
Duygusal kolektivizmin en tehlikeli durumu, itaattir. Sorgusuz sualsiz, şeksiz şüphesiz bireyden bir şeye inanmasını ve itaat etmesini isteyen bütün kolektivist kurgular, aslında insanın bireyselliğini, aklını, duyuşunu, duyarlılığını ve duygululuğunu ortadan kaldırarak onu istenildiği gibi kontrol edilebilen, yönlendirilen ve yönetilen bir nesneye dönüştürmek isterler.
Kolektivizm, duyguları ve tutkuları yerinden eder. Bireyin ruhunda sürekli olarak akış halinde olması gereken duyguları, kabile, ırk, nasyon, mezhep, coğrafya, ideoloji, doğma, hakimiyet, tapınma, insan ve doğa üstülükler gibi kurguların ve vehimlerin hizmetinde olan saplantılara ve sapkınlıklara dönüştüren kolektivizm, duyguları kirletir, karartır ve katılaştırır. Kolektivizmin yerinden ettiği duygular, aslında artık duygu değil, içimizde yaratılan canavarlardır.
Kendimiz hakkında ne hissettiğimiz önemlidir. Bir konu hakkında düşünürken, davranırken, tutum belirlerken, ne hissettiğimiz önemlidiir. Duygularımız, varoluşumuzun olmazsa olmazlarıdır. Biz duygularımızla varız. Duygularımız önemlidir ve önceliklidir. Eğitim, siyaset, edebiyat, kültür, sanat, ilişkiler, iş, kısacası her şey, bize dairdir. Düşüncelerimizi duygularımız belirlemektedir. Kendimizi iyi hissetmediğimiz hiçbir şey aslında bizimle ilişkili değildir. Bize kendimizi iyi hissettirmeyen şeyler, çoğu zaman bizi değersizleştirirler ve önemsizleştirirler. Kendimizi iyi hissetmemiz ve önemsememiz, aslında her şeyden daha önemlidir.
Benlik olmadan duygu ve tutku olmaz. Duygulu ve tutkulu olmak, özel, özgün ve özgür bir bene ve benliğe sahip olmayı gerektirir. Duygulu ve tutkulu ben olmak, yalnız başına, herkesten ve her şeyden soyutlanmak değildir. Duygulu ve tutkulu ben olmak, tek başına olan bir ada gibi bütün insanlıkla ve doğayla sürekli bağlantı, ilişki ve etkileşim içinde olmaktır.
Duygusal kolektivizmde iletişim, ilgi ve ilişki yoktur. Duygusal kolektivizmin amacı, iknadır, empoze etmektir ve dayatmaktır. Duygusal kolektivizm, kimlik, din, mezhep, kültür ve daha birçok şey adına insanlardan kendisine duygusal olarak inanmalarını, itaat etmelerini ve kendisine bağımlı olmalarını ister. Duygusal benlik, hiç kimseyi ikna etmekle, manipüle etmekle, kendisini empoze etmekle ilgilenmemektedir. Duygusal benlik, kendisini insanlığa ve doğaya aktarmakla, anlatmakla ve açıklamakla ilgilenir. Duygularımızı insanlığa ve doğaya ulaştırdığımız ölçüde, bizim de varoluşumuzu var etmemiz, ulaşılabilir ve mevcut hale getirmemiz mümkün olmaktadır. Duyguları taşırmayı ve taşımayı başaramayan benlikler, hep bir şeylere takılarak ve taparak tükenirler. Dış dünyada olan şeylerin ve varlıkların bizim bensel varlığımıza uyup uymadıklarını, onlarla ilişki kurup kuramayacağımızı duygularımız belirlemektedir. Bir şeyin bize uygun olup olmadığının ölçüsü, duygulardır. Duygularımızı muhatabımıza ulaştırdığımız zaman ruhumuz sevinçten uçmakta ve coşkuyla dolup taşmaktadır. Ulaştırılmayan, aktarılmayan ve anlatılmayan duyguların ağırlığı altında ruhumuz ve benliğimiz ezilmektedir.
Güzel ve büyüleyici olana hayranlık duyarız. Büyüleyici güzelliklerle dolu doğa karşısında hayretimiz ve hayranlığımız başdöndürücü boyutlara ulaşabilir. Tutkuların yoğunluğu tehlikelidir, çünkü tutkuların içinde kendimizi kaybetme hatta yok etme tehlikesi her zaman mevcuttur. Artık kendisi hakkında düşünemediğimiz ve akledemediğimiz bütün büyüleyici güzellikler, ruhumuzu ve zihnimizi tamamen doldurduğu zaman tutku dediğimiz derin duygusal benlik hali meydana gelir. Sahici bir şekilde duygulu ve tutkulu olan bir benlik, hiçbir şeye ve güce bağlanmaz, bağımlı olmaz, tapmaz ve takmaz. Tutku, bir duygunun içimizde önünde durulmaz bir güç olarak yeşermesi, gelişmesi ve kök salmasıdır.