Kısaca, "MES" diyelim ve buradan devam edelim:

"En az 3 çocuk" davetlerine icabeti unutalı hayli vakit oldu.

Bu alanda faaliyet gösterenlerimiz "En az 5 çocuk" prensibiyle hareket eden Suriyeli "misafir"lerimiz.

Bizim taraflarda fazla hareket yok, "yeni aile" modelimiz en fazla "üç" çocuklu, genellikle "iki"de karar kılınıyor.

Bu devirde ev idare etmek zor ve hayat yokuşu da giderek dikleşiyor.

Ankara'dan bir meslektaş, "Çocuğu servise yazdıracaktım, 5 bin lira fiyat çektiler. Biz de, toplu ulaşım vasıtalarıyla götürüp getirmeye karar verdik. Sabah ben, akşam hanım." demekte haksız mı?

İşten artmaz dişten artar, lakin dişi sıkmak da bir yere kadar.

Bu Pazartesi okullar tamamen açılıyor ve bu heyecanlı güne varana kadar da epeyce masraf yapmak gerekiyor.

Şu parası, bu parası ve hala "okul üniforması" filan derken, çocuk başına okul gideri 8 ayda 10 bini aşıyor, tabii milli parayla.

Bazı işverenlerin, piyasadaki daralmanın faturasını "çalışanlarla" paylaşma yoluna tevessül ettiklerini işitiyoruz ki, Yüce Allah istihdam eden ve edilen taraflara kolaylıklar versin.

Zorluklar olacak elbet, belalı bir coğrafyadayız, dış güçler boğazımıza eş zamanlı ve eş ısrarlı olarak çökmüş durumda…

Dış güçler bizi boğmaya çalışacak elbet ama bizde de kusur yok değil.

Piyasalarda "bolluk" havasının olduğu yıllarda, "Sefam olsun, oooh oh!" takılan vatan evlatları olarak fazla "yaymış" idik.

Şimdi "üretim vakti" de, nasıl?..

Merkez Bankası, Devlet Başkanı'nın "Karşıyım." demesine rağmen, "tefecilerin" arzu ettiklerinden de fazla gaz verince "Faiz"e, Yerli ve Milli Paramız iyice maliyetli hale geldi.

Sayın Başkan, "Bu şartlarda benim esnafım nasıl iş yapsın!" diyorlar ki, yerden göğe haklıdırlar.

Hakikaten ne yapsın benim esnafım, memleket meselesi.

"Vay fırsatçı, salçayı sattığı fiyata bak, sanki Dolarla almış!" demekle olmuyor, "salçacı"ya gelene kadar neler var, kimi "Özel Bankalar"ı ne yapacaksın, Merkez Bankası'nı rehber edinip işi iyice büyüten!..

Kimi "Özel Müteşebbisleri" ne yapacaksın, bire mal ettiklerini 11'e sattılar da ne servetler yaptılar yıllar yılı, "değirmenin suyu" meçhulden.

Neyse bu fasıllar uzar gider, yollar çıkmaz yollara erer, Rahmetli Necip Fazıl da, taaa ötelerden hepimize…

"Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!" der…

Bir de şu var ki, bizde "ümitler" bitmez, "Ana"dolu doğurgandır, Allah'ın izniyle tükenmez.

"Bende bitip tükenmeyen umut olmasa, Ferhat'ın dağları delen sabrı olmasa, aaaah bu hayat çekilmez!"

*****

EVLENDİRELİM… MES YANİ, MES!..

"Milli Evlendirme Seferberliği" diyorum ben buna, kısaca "MES".

Bir teklif, bendenizden.

Hayatın hayat olabilmesi, Anadolu'nun "Ana"dolu olma vasfını sürdürebilmesi için memleket evlatlarının evlenebilmeleri lazım ki, bunca laf çevirdikten sonra geleceğimiz mevzu buydu.

Gençleri evlendirelim, mutlaka ama mutlaka, bir "evleri" olsun, kendilerinin olmasa da…

Eşyaları olsun, tam tekmil olmasa da.

Evlenebilsinler; piyasa ne kadar daralmış, Merkez Bankası ve özel bankalar faiz oranlarını ne kadar yükseltmiş, şer odakları Dolar'a ne kadar yüklenmiş olursa olsun…

"Eğitim" denilen hayat öğütücü ve kabiliyetleri körelttikten sonra sokağa bırakıcı "mekanizmamız" evlenme yaşını geciktirmek için ne kadar uğraşıyor olursa olsun…

"Medyamız"ın kahir ekseriyeti "kadın ağırlıklı malum programları ve filmleri" aracılığıyla "evlenmemeyi" ve evlenilmişse eğer "yol yakınken boşanmayı" telkin için ne kadar çaba sarf ediyor olursa olsun…

"Gelenekselleşmiş tuhaflıklar" evlenmenin önüne ne kadar engel çıkartıyor olursa olsun…

Evlenelim ve evlendirelim!..

Bunun yollarını bulalım, "dış güçler"in saldırılarına inat!..

Aileler kendilerine gelsinler önce, buradan başlayalım.

Geçtiğimiz günlerde "kız tarafı" tam da "nikah öncesi"nde, talep ettiği takılarda "zam" yoluna gidince, bizim akrabalardan birinin işlemi yarım kaldı.

Nikaha iki gün kala iş bozuldu, şimdi gel de düzelt.

Ya arkadaş, ne bu ısrar; gençleri zora, aileleri borca sokmanın ne anlamı var!..

"El -alem ne der!" mevzuları çok yaman bizde, her bir şey dört dörtlük olmadım mı, el -alem bir sürü laf edermiş!..

Eskiden "eve yetecek kadarı ile" evlenirdi çoğu genç, şimdi her şey tamam olacak.

Bugün olan kadarıyla girersin eve, zamanla tamamlarsın eksiklerini…

Yok, öyle olmaz.

Sonra, el -alem ne der!..

Bir de laf, "Her zaman mı evleniyorsun, evlenmişken tam evlen!"

Eskiden "bir arada oturma" işleri vardı, şimdi onlar kalmadı; kim oturur, kim geçinir, nasıl sığılır, insan rahat mı edebilir?

Hadi ondan geçtik, bari aileler işe fazla karışmasa, "El- alem" de takoz olmasa.

Şartlar ne kadarına el veriyorsa o kadarını yapmalı ve gençleri evlendirmeli.

"Gelenekleri" tamamen ayak altı etmeden bir şeyler yapmalı, iyice "yokuşa sürme"den!

Tabii Devlet, bilhassa taş işleri üzerinden iyice varsıllaşan "yerli ve milli müteşebbislerimiz" ve memleketin dört bir yanında "sözde sanatçılara" büyük paralar ödeyerek "eğlenceler, festivaller düzenleyen" belediyelerimiz…

Ve diğer belediyelerimiz…

Sivil toplum örgütlerimiz, kimin neye gücü yetiyorsa haydi!..

Yani, bir seferberlik:

Gençleri evlendirmek ibadettir!..

Hem de, "ekabir" görsün diye "selfie"lere dayanmaktan çok daha "hayırlı" bir ibadettir.

Hadi, hep birlikte…

Neydi kısaltması:

MES!

MES, MES!..