
Fransız muharriri Saint-Exupéry’nin bütün dünyâda baskı rekorları kıran Le Petit Prince (Küçük Prens) romanının 1943’te Nevyork’taki ilk baskısı (https://www.livres-anciens-neufs.com/; 21.9.2025) ve Kemalist Kıyâfet İnk̆ilâbı zihniyetiyle ince ince alay ettiği sayfalardaki resimler… (Müellif, bu pasajda, sâdece Kemalistleri değil, dünyânın her tarafında onlar gibi düşünenleri de iğneliyor…)
***
Küçük Prens romanında Kemalist Kıyâfet İnk̆ilâbı
20. asrın en gözde Fransız muharrirlerinden Saint-Exupéry’nin –dünyânın pek çok diliyle berâber Türkçeye de müteaddid def’alar tercüme edilmiş- o pek sevimli Le Petit Prince (Küçük Prens) romanında, zarîf bir üslûbla bu zihniyetle alay eden ve bizdeki tercümelerde çok kerre sansür veyâ tahrîf edilen bir pasaj mevcûddur. Burada kitabdaki orijinal̃ resimleriyle berâber görülen bu pasajın bizim kalemimizden tercümesi, şu şekildedir:
“Küçük Prens’in B 612 adlı yıldızımsıdan geldiğine dâir elimde ciddî delîller var. Bu yıldızımsı, bir Türk astronomu tarafından, 1909 yılında, sâdece bir def’a gözlenmiştir. (J’ai de sérieuses raisons de croire que la planète d’où venait le petit prince est l’astéroïde B 612. Cet astéroïde n’a été aperçu qu’une fois au télescope, en 1909, par un astronome turc.)
“Bu Türk astronomu, o zamân, bir Beynelmilel Astronomi Kongresinde keşfini isbât etmiye çalışmış, fakat üzerindeki millî kıyâfet yüzünden hiç kimseyi buna inandıramamıştı. Büyükler böyledir işte! (Il avait fait alors une grande démonstration de sa découverte à un congrès International d’astronomie. Mais personne ne l’avait cru à cause de son costume. Les grandes personnes sont comme ça.)
“Neyse ki sonradan B 612 adlı yıldızımsının şöhretini kurtaran bir gelişme olmuş, bir Türk diktatörü, halkına, aksine davrananların îdâmla cezâlandırılacağını îlân ederek, Avrupaî kıyâfeti kabûl ettirivermişti. (Heureusement pour la réputation de l’astéroïde B 612, un dictateur turc imposa à son peuple, sous peine de mort, de s’habiller à l’européenne.)
“Bunun üzerine, Türk astronomu, 1920 yılında, zarîf bir kıyâfet içinde tekrâr keşfinin isbâtına girişmiş ve bu sefer herkes onunla aynı fikirde olmuştu. (L’astronome refit sa démonstration en 1920, dans un habit très élégant. Et cette fois-ci tout le monde fut de son avis.) (Saint-Exupéry, Le Petit Prince, Paris: Gallimard, 1995, IV/19) (Bu mevzûda tafsîlât şu makâlemizdedir: “Şahısperest Zihniyet, Küçük Prens’e Dahi Tahammül Edemedi!”, Derin Tarih, Şubat 2015, sayı 35, ss. 92-97)
İşte Müsbet İlmin ancak kabuğunda kalmış bu sığ zihniyet, 1930’larda, târîhî Türk kıyâfetine “Ümmet kıyâfeti, irticâî kıyâfet” damgasını basmış, başörtüsü takmayı “mürtecilik” saymış, Frenk kıyâfetini ise “medenî kıyâfet”, o kıyâfetin bir parçası olan açık saçıklığı ve daha binbir menhiyâtı “medenîlik” ve “ilericilik” olarak takdîm edebilmiştir!
ERZURUM’DAKİ ŞAPKA ZUL̃MÜ
Erzurum’da şapkayle al̃âkalı hâdiseler, 24 Kasım 1925’te (Aybars 1988: 407), yânî Şapka İktisâsı Kânûnu çıkmadan bir gün evvel başlamıştı. 26 Teşrîn-i Sânî (Kasım) 1341 (1925) târîhli Cumhûriyet gazetesine göre, “Erzurum’da bâzı mutaassıblar mürteciyâne bir nümâyiş teşebbüsü”nde bulunmuştur. Manşetten verilen haber şöyle devâm etmektedir:
“Kara kuvvetin uyumadığını gösteren bu hareket derhâl bastırılmış ve mütecâsirler [küstahlar] yakalanmıştır… Erzurum’da dünden îtibâren bir ay müddetle İdâre-i Örfiye îlân edilmiştir.”
29 Teşrîn-i Sânî 1341 târîhli Cumhûriyet’te ise, Erzurum Dîvân-ı Harb-i Örfîsinin “ilk hükmünü verdiği”, 114 mevkûftan üç kişiyi îdâma, iki kişiyi onar sene hapse mahk̃ûm ettiği haber verilmektedir. (Tunçay 1981: 152)
6 K̃ânûn-i Evvel (Aralık) 1341 târîhli Cumhûriyet’te Erzurum’da Örfî İdâre’nin yeni îdâmlara hükmettiği haber veriliyor ve şu liste neşrediliyor:
- Asılanlar: Demirci Ahmed (15 Aralık târîhli gazeteye göre Edhem), Kahveci Halîl, “Gâvur İmâm” Abdülmecîd, Gaffarzâde (veyâ Gülabiağaoğlu) Âkif, Bakkalbaşı Hacı Ali ve Hoca Hacı Osman.
- Onar sene küreğe mahk̃ûm edilenler: Hızarcı İsmâil, Yoncalık Mahallesi İmamı Hacı Hakkı, Kasap Sâlih, İmam Hacı Mûsâ, İmam Hâfız.
- Üç sene kalebendlik cezâsına çarptırılan: Manav İshak. (Tunçay 1981: 156)
Tunçay, ayrıca şu tesbîtte bulunuyor:
“Mahkûmlara çeşitli yollarla kara sürülerek kamuoyunun gözünden düşürülmek istendiği de dikkati çekiyor: Âkif işgal sırasında Ruslara hizmet etmiş; Abdülmecîd Ermeni câsûsuymuş, vb.”
Erzurum’daki “Şapka Fâciâsı”nın başlangıcı hakkında Kemalist versiyon
Ergün Aybars ise, Erzurum’daki hâdiseleri, kat’î, emîn ve umursamaz ifâdelerle, yânî o günki Engizisyoncuların ağzıyle naklediyor:
“24 Kasım’da, Erzurum’da, halkın bir kısmı çarşıyı kapatıp, Vali’nin evi önünde: ‘Biz gâvur memur istemeyiz’ diye bağırmışlardı ve polisin uyarılarına aldırış etmeyenlere karşı kuvvet kullanarak 27 kişi tutuklanmıştı. Olayı, daha önce casusluk yapmış, genel aftan yararlanarak serbest kalmış ve içlerinde bazı şeyhlerin de bulunduğu bazı kimseler çıkartmıştı. Hükümet Erzurum’da bir ay süreyle sıkıyönetim ilân ederek 24 Kasım 1925’de [doğrusu: 25 Kasım’da] Meclis’e sundu ve kabul edildi. Ayaklanma ile ilgili ilk dâva, İstiklâl Mahkemesi Erzurum’da bulunmadığı için, Sıkıyönetim Mahkemesince yapıldı. Suçlu bulunanlar idama mahkûm edilerek asıldılar. (Hâkimiyet-i Milliye, 30 Kasım, 6 Aralık 1925).” (Aybars 1988: 407)
Bu arada, Başvekîl İsmet Paşa, o esnâda Sivas’ta bulunan Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne bir rapor göndererek:
“Erzurum’da üç bin kişilik bir kalabalığın yaptığı ayaklanmada bir jandarma subayının ağır yaralandığını, halktan üç kişinin öldüğünü, bu sebeple sıkıyönetim ilân edildiğini, ayaklanmanın bastırıldığını, Rize’de de bazı köylerde ayaklanma çıktığını, Hilâfetçilerin her yerde çalıştığını bildiriyor ve Mahkeme’nin mümkün olduğu kadar çabuk Erzurum’a”
intikâl̃ etmesi lüzûmundan bahsediyordu. (Aybars 1988: 409)
Îtiraz hareketini âdetâ ganîmet bilen Hük̃ûmet, derhâl, 25 Kasım 1925 Çarşanba günü, Erzurum’da örfî idâre îlân etmiştir. Hükûmetin TBMM’ye arz ettiği tezkerede şu ifâdeler yer almaktaydı:
“Büyük Millet Meclisi Riyâset-i Celîlesi’ne,
“19 Teşrîn-i Sânî 1341 târîh, 6/5474 numaralı tezkereye zeyildir.
“Bâzı irticâî tahrîkât görülmesi üzerine Erzurum vilâyeti dâhilinde bir ay müddetle idâre-i örfiye îlân edilmiştir.
“Teşkîlât-ı Esâsiye Kânûnu’nun 86’ıncı maddesi mûcibince keyfiyeti Meclis-i Âlî’nin tasdîk̆ine arz eylerim, Efendim.
“Başvekîl, İsmet.” (Sefer Darıcı, Şalcı Bacı. Türkiye’de Asılarak İdam Edilen İlk Kadının Öyküsü, İstanbul: Destek Ye., Şubat 2013, s. 138)
Tezkere üzerine, Erzurum Meb’ûsu Rüştü Paşa, “eğer münâsib ise bu husûsta îzâhat verilsin” şeklinde ricâda bulunmuş, Başvekîlin aşağıdaki îzâhatının peşinden örfî idâre tasdîk̆ edilmiştir:
“Erzurum’da bir kısım halk çarşıyı kısmen kapatmaya çalışarak, Vâlinin ikâmetg̃âhı önüne gelirler. ‘Biz g̃âvur mêmur istemeyiz!’ diye bağırırlar. Nümâyiş yaparlar. Zâbıta müdâhale eder. Zâbıtanın ihtârâtına bidâyette itâat etmezler. Bunun üzerine [mahâllî] Hükûmet, kuvvetiyle mütecâsirleri dağıtır. Akşama kadar 27 kişi tevk̆îf olunmuştur. Halk umûmiyetle hâdiseyi nefretle telak̆k̆î etmiştir. Anlaşıldığına göre nümâyişi geçmiş senelerde câsuslukla şöhret kazanmış birtakım adamlar yapmışlardır. Bunların içlerinde birtakım şeyhler vardır. Bunlar afv-ı umûmîden istifâde ederek çıkmışlar, şimdi serbest gezerken yeniden faâliyete geçip tertîbât almışlardır. Bunların hepsi tevk̆îf olunmuştur. Erzurum Vilâyeti’nin idâre-i örfiye îlân edilmemiş bâzı yerleri vardır. Sür’atle tâk̆îbât yaparak birkaç kişiden ibâret olan mürteb ve müfsidleri meydana çıkarmak, serî icrâât göstermek lâzımdır. (Cumhuriyet, 26 Teşrinisani 1341 / 26 Kasım 1925, No.557; Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri, s. 156)” (Selami Kılıç, “Şapka Meselesi ve Kılık Kıyafet İnkılâbı”, Atatürk Yolu, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Kasım 1995, Cilt: 4, Sayı: 16, ss. 529 - 554’ten naklen) (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/786/10103.pdf) (21.1.2014)
İsmet Paşa’nın yukarıdaki îzâhatını nakleden Selâmi Kılıç da, aynen Aybars ve sâir Kemalist müellifler gibi, vicdânî bir endîşe duymadan kestirip atmakta, onların cürümlerine ortak olmaktadır:
“Şapka inkılâbına karşı ortaya çıkan bu gibi aleyhte nümâyişler bazı inkılâp düşmanı kişilerin saf-dil Anadolu halkını aldatmasıyla meydana gelmiştir.” (Kılıç 1995: 544)