Ona mûteriz, ona muhâlif olanlar, onu tenk̆îde cür'et edenler: “Bütün dünyânın lânetine uğrıyan münkirler! Deliler! Himalaya'nın dibindeki yılanlar, çiyanlar, yerlerde sürünen soysuzlar!”
“Ne yazık ki, Onun 9 uncu ölüm yıldönümünde, içeride, dışarıda bazı münkirler türemiştir. Dışarıdakiler, bütün dünyanın nefret ve lânetine uğrıyarak her gün biraz daha küçülüyorlar.
“Atatürkün Himalaya kadar azametli eserine ve inkılâbına içeride dil uzatan tektük cüceler, körler, nankörler ve deliler de çıkıyor. Himalayanın dibindeki yılanlar, çiyanlar ve akrebler gibi yerlerde sürünen bu soysuzlar da Türk milletinin iğrendiği, nefret ve tel'in ettiği mahlûklardır ve daima böyle sürünmeğe mahkûmdurlar.
“Hayât veren sönmez güneş! Bütün dünyâ seni takdîs ediyor!”
“Bugün Atatürkün manevî huzurunda yalnız Türk milleti değil; bütün medenî dünya hürmet ve tazimle eğilerek Onu, bu büyük Türkü ve Büyük İnsanı takdis ediyor. Bu, Atatürk için ve onu yetiştiren Türk milleti için ne büyük şeref, ne büyük iftihardır.
“Aziz Atamız, Sen, hayata gözlerini kapadığın 9 yıldanberi ruhumuzda, benliğimizde, varlığımızda yaşıyorsun. Bizler de Senin eserinden ilham, kuvvet alıyoruz. Sen bize hayat veren sönmez güneşimizsin Büyük Atatürk! CUMHURİYET.” (Cumhuriyet, 10.11.1947, s.s. 1 ve 3)
Ankara’da 29 Aralık 1938’de akdedilen Zirâat Kongresi’nden intibâlar… “Kongre üyeleri, Ebedî Şefin heykelini tavâf ediyorlar…” (Sertel’lerin Tan gazetesi, 30.12.1938, s. 7) Beşeriyetin iptidâî devirlerinin Putperestlik dalâletini ihyâ eden bir rejim!
***
3. Alt Fasıl:
Mehmed Âkif de Kemalist Propagandanın İstismâr Mevzûu
Münâfıklık, yalan, tahrîf, istismâr, tedhîş üzerine kurulu Kemalist Propaganda, 1940’lı ve bilhâssa 1950’li senelerden îtibâren strateji değiştirerek, bir taraftan Kemalist İnkılâbların Müslümanlığa aykırı olmadığını, dîğer taraftan da Mustafa Kemâl’in ve âilesinin dîndâr Müslümanlar olduklarını iddiâ etmek sûretiyle, Kemalizmi geniş kitlelere sevdirmiye, İslâmı Kemalizmin payandası hâline getirmiye çalıştı ve Diyânet Teşkîlâtı, İlâhiyâtçıların bir kısmı ve nihâyet 12 Eylûl Cuntasının hazırlattığı, “Kemalist Müslümanlık” dalâleti aşılıyan “Dîn Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” dersleri sâyesinde buna geniş mik̆yâsta muvaffak oldu. Hiçbir ahlâkî kayıd tanımıyan ve Mütehakkim Zümrenin öncülüğünde Devlet desteğiyle yürütülen bu propaganda, ne pahasına olursa olsun Kemalist Totaliter Rejimi yaşatmak maksadıyle, Mehmed Âkif merhûm gibi Milletimizin gözbebeği olan bir fazîlet timsâlini dahi istismârdan çekinmiyor!
(Yarım Ay, 15.7.1936, sayı 35, s. 3)
Kemalist Totaliter Rejimin zulmüne tahammül edemiyerek Mısır’a hicret eden, hayâtının on bir senesini, vatan hasretiyle inliyerek gurbette geçirmek mecbûriyetinde kalan rahmetli Millî Mütefekkir ve Şâir’imizin, vatanına ölümcül hasta bir hâlde avdet ettikden sonra, o hâlinde dahi Totaliter Rejimin hafiyelerinin tâkîbi altındayken, Temmuz 1936’da, Teşvikiye Sağlıkevi’nde çekilmiş bir fotoğrafı… Mütefekkir ve san’atkâr dehâsı, yüksek seciyesi, çilekeş hayâtı asîl çehresine kazınmıştı… Milletce, onun mümtâz şahsıyetinden, hikmet pınarı eserlerinden, feyizli fikirlerinden ilhâm alamıyorsak ve bu meyânda onun Mütehakkim Zümre tarafından istismârına sessiz kalıyorsak, ona lâyık değiliz demekdir!
***
Tesbît edebildiğimiz kadarıyle, bu istismârcı propagandanın menşêinde, ilk üçü gazeteci röportajı ve dördüncüsü kitab bölümü olmak üzere dört neşriyât bulunuyor: 15 Temmuz 1936 târihli Yarım Ay mecmûasında Niyazi Acun’un, 22 Haziran 1936 târihli Son Posta gazetesinde Hayri Yazıcı’nın ve 25 Haziran 1936 târihli Tan gazetesinde ismi belirtilmiyen bir muharririn röportajları ile Midhat Cemal Kuntay’ın Mehmed Akif ünvânlı eserindeki iki hâtıra... (Rahmetli Mehmed Âkif vatanına avdet ettikden sonra matbûâtın onun hakkındaki neşriyâtını tesbît husûsunda, şu çalışmadan istifâde ettik: Prof. Dr. Nuran Özlük, “Mehmet Akif'in Mısır Dönüşü ve Vefatı Günlerinin Dönemin Matbuatına Yansıyışına Dair Bibliyografya”, İlmî Araştırmalar, 2007/23: 151-154;
https://dergipark.org.tr/tr/pub/fsmiadeti/issue/6500/86141; 7.4.2025)
Araştırmamızın bu kısmında, Yarım Ay’daki röportajdan başlıyarak, Mehmed Âkif’i Kemalist İnkılâbları tasvîb ve Mustafa Kemâl’i takdîr etmiş gibi gösteren bu neşriyât üzerinde duracak ve hakîkati meydana çıkarmıya çalışacağız.
Niyazi Acun’un Mehmed Âkif hakkındaki röportajı
Niyazi Acun’un röportajı, “(Yarım Ay) Büyük Millî Şairimiz: Mehmed Akif’in Yanında” başlığı altında, on beş günlük Yarım Ay mecmûasının 15 Temmuz 1936 târihli 35. sayısında (ss. 2-3 ve 28-29) intişâr etmiştir.
Röportajcı Acun’un gûyâ rahmetli Mehmed Âkif’ten naklettiğine nazaran, Şâirimiz, hayâtının bu son deminde, keskin bir Kemalist olup çıkmıştır ve Kemalist İnkılâbları harâretle övmekte, onlardan “muazzam İnkılâbımız” diye bahsetmekte, “İnkılâbımızın muvaffakıyetleriyle” iftihâr etmekte, (Kemalist) “İnkılâbın en canlı timsâli olan Ankara’yı” ziyâret etmek için can atmakta, bu coşkun Kemalist hissiyât içinde, tekrâr sıhhatine kavuşunca, bir “İnkılâb eseri” têlîf etmeyi tasavvur etmektedir… Hayretle okuyoruz:
“Acun: - Mısırlılar, bizim edebiyatımızı takip ediyorlar mı?
“Rahmetli: - Hayır… Maalesef… asla takip etmiyorlar. Bunun da biricik sebebi, malûmunuzdur ki, Mısır yarı İngilizlerin sayılır. Bu tesir ile, Mısırlıların bütün Şarklılarla rabıtaları gayet gevşektir. Mısırlılar, Türkleri taklit etmek için, ancak ve ancak muazzam inkılâbımızın her safhasını büyük bir merakla takip etmektedirler… İstiklâl mefhumunu anlayan her münevver Mısırlı, Türk inkılâbının aşıkıdır. Türk inkılâbının genişliğine, eşsizliğine inanan Mısır matbuatı ve münevverleri, bizim millî hareketlere ait olan bütün yeniliklerimizi büyük bir dikkatle incelemektedirler. […]
“…(Mısır münevverleri,) […] (üniversitelerinde) […] Türk edebiyat ve lisanı derslerinde, münasebetini getirerek inkılâp ve kurtuluş fikirleri aşılayorlar. [O devirlerde, fiilin şimdiki zamân çekimi için böyle bir imlâ da kullanılıyor: “aşılıyorlar” yerine “aşılayorlar”… -y kaynaştırma ünsüzünün önündeki geniş ünlülüleri dar ünlülere çeviren İstanbul telaffuzuna uymıyan bu kaba söyleyişin sebebi, “fiilin kökünü değiştirmemek” gibi gayr-i mâkûl bir kâideye istinâd ettiriliyor…] Bu aşı ile aşılanan ve üniversiteyi bitiren birçok gençler, başta Türk inkılâbı olmak üzere herşeyimizi takip ediyorlar. […]
“…Yukarıda ne demiştim; Mısırlılar, dünkü Türkiyeyi değil, bugünkü inkılâp Türkiyesini takdir etmekten asla kendilerini alamıyorlar. […]
“İnşallah iyi olur olmaz İstanbulu baştan aşağı gezeceğim; ve ondan sonra millî mücadele senelerinde harap bir yer iken bugün Türk inkılâbının en canlı timsali olan Ankarayı ziyaret edeceğim. Mısırda iken fotoğraflarını gördüğüm bu modern şehri, bu Cumhuriyet yüreğini gözlerimle görmeğe gideceğim.
“On, onbir senelik bir vatan hasretile çırpınan ruhumun, en büyük millî eserini o zaman yazacağım. Bu zamana kadar yazmış olduğum eserler, hep istiklâle kavuşmak içindi; fakat bugün başarılan inkılâbları gördükten sonra, yazacağım eser de -kanaatimce- bir inkılâp eseri olacaktır. […]
“…Vatan bizim… fikir bizim. Artık başımızda, fikrimize balta vuracak, ayağımıza demir bağlayıp bizi denize atacak korkunç saltanat kuvvetleri yok.” (Niyazi Acun, “(Yarım Ay) Büyük Millî Şairimiz: Mehmed Akif’in Yanında”, Yarım Ay, 15.7.1936, sayı 35, ss. 3, 28-29)