Duyduğun özlem kadardır bulduğunun kıymeti. Özlem, istemektir özlemeye değer gördüğünü. Özlediğin her ne ise onun sendeki boşluğunu başka bir şeyle dolduramamanın adıdır, acısıdır özlem. Özlem de acıtır insanı bir nebze. İnce bir sızıdır.

Sızıya üzülme, aldanma sende açtığı yaraya. Hala yaşıyor olduğunun ispatıdır o aslında. Nihayetinde ona ait olan boşluğu yine onunla doldurunca diner bu sızı. İnsanın ruhu özlemler haritasıdır. Her bir coğrafyada bir özlem büyütür insan, nefes alıp veriyor olduğunun farkında olmak için. Dünya içindir özlem, ruh dünyasının içi. Özlemin haritadaki boşluğunu bulduğu şeyin kıymeti ile doldurur insan. Bu da insanı, aramaya namzet kılar. Ki bulmak aramanın yanına yazılmıştır kadim öğretilerde.

“Araya araya bulsam izini” dizesinin sırrını özlemeyi hakkıyla idrak edebilmiş ruhlar çözebilir ancak. Aramak, anlamak ile başlar. Anlamak için de hazır olmak gerekir. Aradığını bulunca ona ait olan yeri hazır hale getirmiş olmak, verilen değerin göstergesidir, ona ne kadar hazır olduğun ile doğru orantılıdır. Ona ait boşluğu yalnızca onunla doldurabildiğini bilmek kadar, orayı hazır hale getirebilmiş olmak da önemlidir. Tam bu noktada Leo Buscaglia’nın meşhur sözü burada geliyor aklıma: “Unutma! Yaşam dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve sana ait olan boşluğu yalnız sen doldurabilirsin.” Hayatında ayırdığın yer kadardır hayatına aldığının kapladığı yer. Baktığın kadardır gördüğün resim. Aramanın bir önceki evresi ise istemektir.

Bulmaktan, özlemekten, aramaktan, anlamaktan da evvel istemekle başlar her şey. İstemek! İradenin devreye girdiği noktadır. Kendi dileğini gerçekleştirmek için kendi isteğinin farkında olmak. Ruhun bütününü harekete geçiren başlama noktasıdır. İstemek, dilemek ile yan yana yazılmıştır. Bir diğer adı da duadır.

İstekleri ve istemeyi anlamlı kılan ise kimden istediğindir. İsteklere en güzeliyle icabet eden Yüce Allah, Ra'd Suresinde “El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.” ayetiyle isteklerimizin anlamlı kılınmasının yol haritasını da bize göstermiştir. İstemek, bir bakıma Kudret Sahibi Yüce Allah'a dua etmek ve sonrasında ise o duanın gerçekleşmesi için eyleme geçmenin ilk basamağıdır. Sonrasında ise beklemek düşer payımıza; almaya hazır hale gelene kadar, almayı hak edene kadar beklemek.

Biz de bugün on bir aydır özlemini duyarak beklediğimiz Ramazan'ın hanemize, ruhumuza, gönlümüze, hayatımıza gelişine tanıklık ediyoruz. Onu ne kadar istediysek o kadar özlemişiz demektir. Ramazan, onu özlediğimiz kadar hayat hanemizdeki boşluğu dolduracaktır.

Sadece onun gelmesi değildir önemli olan. Ramazan ayının gelmesi kadar onun hanemize, gönlümüze, ruhumuza girebilmesi de önemlidir. Hayatında ona ne kadar yer ayırdığınla orantılıdır onun hayatında kapladığı yer. İmsaktan iftara kadar aç kalmak olarak görürsek orucu diyetten başka bir anlam ifade etmez Ramazan bizim için. Allah Resulü de (SAV) öyle buyurmuyor mu: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz!” Ramazan'ı hayra, iyiliğe, güzelliğe, rahmete vesile görerek Allah’ın rızasına kavuşmak olmalı muradımız.

Ramazan özlendiği kadar özlem duyar. Ne kadar hazırsan ona o kadar yakındır sana. Ki insan neye hazırsa ona benzemesi o kadar kolay ve anlamlıdır. Lakin hazırlıksız yakalanılan yağmurlarda ıslanmaktan kendini koruyamaz insan.

Ve hepsinden öte nasibindir sana lütfedilen. Bu günlerde en güzel nasiptir Ramazan. Allah, o nasibe özlem duyana, onu arayana, isteyene ve ruhunu onun misafirliğine hazır hale getirene lütfeder. Ruhumuzu, kalbimizi, hanemizi kötülükten, günahtan arındırıp iyilik ve güzellikle donattığımız zaman Ramazan’ın nasibinden istifade etmiş oluruz. Aksi takdirde Peygamber Efendimizin (SAV) hadisine muhatap olmaktan kendimizi alıkoyamayız:

“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.”