Nerede lan, o “gözüne göz değmemiş” kadınlarımız, erkeklerimiz? Hani nerede? Tesettür dedik, edep dedik, haya dedik; hepsi yalan oldu!

Tesettür, Arapça’da “setre”den gelir, yani örtmek. Örtmek ulan, saklamak! Müslümanlar bunu “görmemesi gereken gözlerden korunmak” diye anlardı. Fıkıh da böyle buyururdu: Kadın, erkek, fark etmez; insan bedenini, tenini, hatlarını haram bakışlardan sakınmak için giyinir. Tesettür budur, nokta!

Ama biz ne yaptık? Bu kutsal örtüyü alıp, kapitalizmin vitrinine asıverdik. Kadın ve erkek için farz olan bu mesele, bizim elimizde karikatüre döndü. Sünneti “dipten kesme” sünnetine çevirdik, farzı da allayıp pullayıp manken gibi sokağa saldık! Sokakta bir dolan bakalım, ne görüyorsun? Başında örtü, yüzünde bir kamyon boya, üstünde vücudunu sarıp sarmalayan, adeta “gel bana bak” diye bağıran taytlar, streç kotlar. Hani tesettür, haram bakışlardan korunmaktı? Hani edep, haya, iffet? Bu mu lan iffet?

Kadınlarımız, başlarına bir bez parçası bağlayıp, tesettürün ruhunu çöpe attılar da erkeklerimizin ahvali ne? Onlar da geri kalır mı? Gömlekleri göbeğe kadar açık, pantolonlar daracık, kaslar fora! Edep mi? Haya mı? Onlar çoktan fosilleşti, müzelik oldu. Başörtüsüyle teşhir yarışına giren kadınlar, gömleklerini iliklemeyi unutan erkekler... Bu mu lan dindarlık? Bu mu İslam?

Bir anımı anlatayım, belki kendinizi bulursunuz. 35 yaşımda annemi ilk kez başı açık gördüm. Nerede? Ameliyathanenin kapısında, sedyede yatarken! Eniştem sedyeyi itiyor, ben içimden küfrediyorum: “Bu herif başka kadının sedyesini niye itiyor, annem çıkarsa ne olacak?” Meğer o kadın annemmiş! İşte biz böyle bir edeple büyüdük, böyle bir tesettürle yetiştik. Ama şimdi? Şimdi o edep, o haya, yerini “bezli teşhirciliğe” bıraktı. Başında örtü, dudağında bir kova ruj, yüzünde bizim evin boyasına yetecek kadar makyaj, üstünde vücut hatlarını löpür löpür sergileyen kıyafetler. Bu mu lan tesettür? Bu kıyafetler resmen “gel, bak, dokun, tat” diye bağırıyor!

Seküler kesim mi? Onlar beni zerre ilgilendirmiyor. Onlar ne halt yerse yesin, kendi bilecekleri iş. Ama dindar kesim, hani şu “biz ahlaklıyız” diye caka satanlar? İşte onların bu çıplaklık furyasına kapılması, asıl mide bulandırıcı olan. Muhafazakârlar mı? Onlar sadece utanmayı bilen sekülerler, başka bir halt değil! Ama dindar kesimin, başörtüsüyle, tesettürüyle bu teşhir bataklığına batması, vallahi utanç verici.

Suç kimde? Vahşi kapitalizmde mi? Sosyal medyada mı? Yoksa hepimizin aymazlığında mı? Tesettür artık bir “pazar”. Başörtüsü markaları, tesettür defileleri, influencer’lar... Hepsi, “dindar ama trendy” yalanını satıyor. Ama sattıkları ne? Edep mi, yoksa teşhir mi? Bir kız, başında örtü, altında tayt, TikTok’ta zıplarken, neyi saklıyor? Bir erkek, daracık pantolonla sokaklarda salınırken, kime neyi ispatlıyor? Bu rezillik, bu kepazelik ne zaman bitecek?

Bakın, ben ne sapığım, ne de kadın düşkünü. Evimde karım var, kızım var, oğlum var. Onları nasıl haram bakışlardan koruyorsam, başkalarının karısını, kızını da kendi namusum gibi görürüm. Çünkü toplum denen şey, böyle işler.

Soruyorum, çünkü cidden midem bulanıyor! Sokakta edepli insan görmek artık imkânsız. Hepimiz bu teşhir bataklığına battık, hem de gönüllü! Başörtüsü, bir zamanlar iffetin sembolüyken, şimdi bir moda oyuncağı. Tesettür, bir zamanlar haramdan korunmakken, şimdi bir “gel bana bak”.

Edep, haya, iffet; bunlar bir bezle korunmuyor. Onlar kalpte, niyette, ahlakta saklı. Ve maalesef, o kalplerin çoğu, kapitalizmin vitrininde çırılçıplak sergileniyor. Başörtüsüyle çıplaklık tiyatrosu sahneleyen bir toplum olduk. Bu tiyatro, hepimizi iğrendiriyor. Belki bir gün, o “gözüne göz değmemiş” masumiyet geri gelir. Ama o gün gelene kadar, bu iğrenç manzarayı izlemeye mahkûmuz. Allah hepimize akıl versin, yoksa bu gidişle hepimiz bu rezilliğin içinde boğulacağız!