İnsan, ruh sahibi değildir, çünkü insanın kendisi ruhtur. İnsan, ruh olarak yaşamakta, düşünmekte, duygulanmakta, düşünmekte ve davranmaktadır. Ruh, bendir. Ruh olarak yaşamayan insan, aslında duygularından, düşünmelerinden ve duyarlılıklarından çok şey yitirmiş demektedir. Ruh olarak yaşadığı takdirde insan, elini, belini ve dilini tutabilmektedir. İnsanı tek başına tutan, geliştiren ve olgunlaştıran hiçbir ritüel yoktur. İnsanı tutan, farkındalık kazandıran ve olgunlaştıran ruh benidir. Ruh, insanı tutmadığı takdirde birey, hiçbir şeye tutunamamaktadır. Tutunamayan insan, ruhun kendisini tutmadığı insandır.

Ruh, varlığın açık özüdür. Ruh, kapalı ve içi doldurulmuş değildir. Her birey, ruhunu kendisine göre beslemek, geliştirmek ve güçlendirmek sorumluluğuna sahiptir. İnsan ilişkilerimiz, ilgilerimiz ve ideallerimiz, ruhumuzu iyileştirecek, onaracak ve geliştirecek nitelikte olmalıdır. Her an ruhumuz için ne yaptığımız sorusu, bizi meşgul etmelidir.

Ruhu yaralamak, incitmek, kanatmak her zaman mümkündür. Ruhta açtığımız yaralar ve travmalar, geçmemektedir. Ruhtaki acılarımız, incinmişliklerimiz, kırılmalarımız ve kanamalarımız, sadece kabuk bağlayabilir. Yaralarımızın kabuk bağlaması, incinmişliklerimizin geçtiği ve kaybolduğu anlamına gelmemektedir. Ruh, ancak bir başka ruhla ilişkiye girerek, birlikte aklederek, düşünerek, hissederek ve duyumsayabilerek  iyileşebilir ve ilerleyebilir.

Elinde kılıç, herkese saldıran bir zihniyette ruh ve maneviyat yoktur. Ruhta ve maneviyatta şiddetin yeri yoktur. Şiddeti ve kılıcı yücelten ve kutsayan zihniyetin, ahlaka, maneviyata, sanata, felsefeye, edebiyata hiçbir katkısı olmamıştır. Ruh, aslında sürekli olarak bilim yapmayı, ahlaklı yaşamayı, hukuka riayet etmeyi, felsefi sorgulamayı, sanatsal yaratıcılığı gerektirmektedir.

Ruha ve maneviyata ulaştıran yol olma iddiası taşıyan birçok inanç, kültür ve ritüel kalıbı vardır. Şekilci, doğmatik ve taklitçi çerçeveler ve tekrarlar, maneviyata gitmemekte, insanı kendi içlerinde çıkmaza sürüklemektedirler. Çıkmazda kalmamak için bireyin ruhu ve maneviyatı, şekilci, çerçevelenmiş, sınırlanmış, taklitçi kalıblara sıkıştırmaması ve dondurmaması gerekmektedir.

Ruhun ve maneviyatın, kuralları, doğmaları ve ritüelleri yoktur. Hiçbir ritüel ve kural, insanı ruha ve maneviyata ulaştırmaz. Ruh beni ve maneviyat, insanın sürekli olarak duygusal, düşünsel, davranışsal ve sosyal sınırların ötesine gitmeyi ve onları aşmayı kapsayan  bir varoluşsal durumdur. İnsan, yiyip içtiklerinden ibaret değildir. İnsan, dış dünyadaki uyarıcılara verdiğimiz tepkilerden ibaret değildir. İnsan, içimizdeki duygulardan ve düşüncellerden ibaret değildir. İnsan, bütün bunlarla beraber, bütün bunlardan fazlasını kapsayan ve aşan ruh benidir.

Ruh beni, farkındalığı gerektirir. Farkındalık olmadığı zaman, aslında ruh ve maneviyatta ortadan kalkmaktadır.  Gaflet, ruh beninin ve maneviyatın düşmanıdır. Akılla, bilgiyle ve emekle hayatın farkında olarak hayatı yaşamak,  ruh beninin ve maneviyatın  olgun yoludur.Ruh beni ve maneviyatı diri tutan farkındalık, duygularımızın, düşüncelerimizin, davranışlarımızın, ilgilerimizin ve ilişkilerimizin sürekli farkında olmayı, onları gözlemlemeyi, takip etmeyi, sorgulamayı ve soruşturmayi içermektedir. Farkındalık düzeyimiz arttıkça ruh benimize, maneviyata ve hayata vereceğimiz anlam ve amaç derinleşerek genişlemekte, hayatımızı yeniden her gün dinamik bir şekilde oluşturma imkanlarına ve motivasyonuna kavuşmaktayız.

Ruh beni, bedenimizin yedikleriyle, içtikleriyle, arzularıyla ve görünüşüyle bizi savaşa ve çatışmaya sokmamaktadır. Ruh beni, ruhumuz kadar bedenimizi de sevmeyi, ona özen göstermeyi ve ona incelikli davranmayı gerektirmektedir. Vücudumuzun yeteri kadar güzel olmadığını sanmak, bedenimizin çirkin göründüğünü sandığımız yerlerini yapay bir şekilde değiştirmeye kalkmak, aslında ruh beni açısından bir yozlaşma ve yabancılaşma anlamına gelmektedir. Maneviyat, bedenimizle barış içinde olmaktır. Bedenimizle barış içinde olmak onun hayat kaynağı olarak devamını sağlamak için biyolojik ihtiyaçlarımızı bilimsel, akli, tıbbi, estetik ve sosyal ölçülerde karşılamayı gerektirmektedir.Beden, önemlidir, çünkü beden hayattır. Beden, ruhun ete kemiğe bürünmüş halidir. Bedenimizi, ruhumuzu ve zihnimizi, hep birbiriyle ilgili ve ilişkili tutmak şeklinde  çetin bir meydan okuma önümüzde durmaktadır. Gerçek maneviyat tecrübesi, bu çetin meydan okumaya verilen cevaptır.