Mağrib Yürüyüşü başladı. Cezayir’den yola çıkan ve Libya’ya ulaşan ve yürüyüşünü sürdüren “Mağrib Direniş Konvoyu”, Siyonist kuşatmaya karşı ilk defa karadan başlatılan bir seferberlik olarak tarihe geçti. Batı’dan ama Afrika’nın batısından başlayan bu konvoy kartopu gibi büyüyerek Mısır’a ilerliyor. Mısır’ın, hava yolu ile gelen aktivistleri geri gönderdiği, gözaltına alındığı, ev hapsinde tuttuğu süreçte bölge büyük gelişmelere gebe. Gazze’de 20 aydır süren soykırıma karşı onlarca ülkeden çoğunluğu Müslümanlardan oluşan katılımcılar Sisi iktidarını da bir tercihe zorluyorlar: mazlum Filistin halkı mı Siyonist İsrail mi?
Küresel İntifada’ya dönüşen Mağrib Direniş Konvoyu’nu ve günlerce Gazze’yi konuşacağımız vakitlerde, İşgalci İsrail, 13 Haziran 2025 sabaha karşı yaklaşık 200 jetin katılımıyla İran’a yönelik son derece taktik bir saldırı gerçekleştirdi. Tahran-Tebriz-Kirmanşah ve son derece stratejik İsfahan vuruldu. Dalga dalga süren harekatta İran’ın en üst düzey askeri komuta kademesi tasfiye edildi. Beklendik bir saldırı olmasına rağmen, bir gün öncesinde açık açık servis edilen bu harekât esnasında İran’ın hava savunma sistemlerinin çalışmaması, saatler süren operasyona rağmen İsrail’in her bir hedefine ulaşması şok edici bir gelişmeydi. İran’ın eli kolu bağlı, liderlerinin ve nükleer tesislerinin vurulmasını seyretmesi, İsrail’in içerdeki iş birlikçilerinin de gücünü göstermiş oldu. Tek kalemde hayatını kaybeden liderler şöyle: Devrim Muhafızları Komutanı Hasan Selami, İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Hüseyin Bakıri, Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Amir Ali Hacizade, Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı Ali Rıza Tengsiri, Devrim Muhafızları Hava Savunma Komutanı Muhammed Rıza Fayyaz Piruz, İran Kara Kuvvetleri Komutanı Kioumars Heydari, İran Hava Kuvvetleri Komutanı Naeem Zadeh, İran Donanma Komutanı Amir Şehram İrani. Böylesine bir kayıp harp tarihinde görülmemiştir muhtemelen. Saatler süren bu terörist saldırılar esnasında hiç mi birine uyarı gelmemiş, hiç mi biri evinden çıkmamış, saklanmamış yahut kaçamamış. Kısa süre önce Lübnan’da onca kayıp yaşanırken devlet aklı hiç mi çalışmamış? İnanılır gibi değil. Siyonist İsrail’in saldırı öncesi İran’da büyük bir istihbarat ve lojistik tahkimi yaptığı apaçık bir gerçek. Ukrayna’nın Rusya içlerine tırlarla sızıp dronlarla saldırmasına benzer bir operasyonla hava savunma sistemlerinin kullanılamaz hâle getirildiği iddia ediliyor. Bakalım İran’ın böylesine kapsamlı bir terör saldırısına yanıtının çapı ne olacak?
Takvimlerde biraz geriye gidelim. 2024 yılı ocak ayına. İran, çeşitli gerekçelerle eş zamanlı olarak Irak’ın Erbil şehrine, Suriye’nin İdlib şehrine ve Pakistan’ın Belucistan eyaletine balistik füzelerle saldırmıştı. Bu saldırıların hepsi ölümcül ve yıkıcı operasyonlardı. Tamamı Sünni bölgelere yapılan saldırılarda İran’ın eli titrememiş ve oldukça hızlı yanıtlar vermişti. Aynı İran, Ekim ayında Hizbullah genel Sekreteri Hasan Nasrallah suikastına cevap niteliğinde İsrail’e bir saldırı gerçekleştirdi. Saldırının ne zaman başlayacağı ve nerelerin vurulacağı bile çoktan servis edilmişti. Can kaybının yaşanmadığı harekatta kullanılan füzelerin içinin boş olduğu bile iddia edildi. Bu saldırı sonrası İsrail, daha önce defalarca test ettiği gibi İran’ın kendisine karşı psikolojik travmasını net olarak fark etti. İran, Sünni dünyayı hakikaten hedef alırken, İsrail’i yalnızca siyaseten vurmaktaydı. Bu psikolojinin üzerine ABD’nin tam desteğini alıp oldukça ciddi bir hazırlık yaparak İran’ı çok stratejik vuran İsrail, bunun daha başlangıç olduğunu söyleme arsızlığını da yapabiliyor.
Bu kez durum farklı. İran’ın zaafları kapatılamayacak, yok farzedilemeyecek kadar büyük. İsrail’in saldırılarının devamı durumunda onlarca yıldır sürdürdüğü ve hatırına her türlü saldırıyı yutkunarak kabullendiği nükleer teknolojisini yitirebilir. Nükleer çabaları boşa gidecek olan bir İran, göstermelik cevaplar verdiği takdirde kendi içinde parçalara ayrılacak noktaya kadar düşebilir. İran’ın önündeki tek seçenek tüm kozlarını, stratejik unsurlarını, uç güçlerini, bağ ve bağlantılarını vedahi milislerini kullanarak İsrail’e tüm imkanlarıyla saldırmaktır. İsrail, hava gücü olan ABD destekli kâğıttan bir kaplandır. 360 kilometrekarelik, küçücük bir Gazze’yi, tüm imkânlarına rağmen teslim alamayan bir İsrail, topyekûn saldırıya dayanamaz. Bunun için de cesaret ve samimiyetle mücadele gerekir. İran’ın şark kurnazlığı ile yürüttüğü siyasetine devam etmesi halinde parçalanması kaçınılmazdır. İran’ın hayatta kalan liderleri hakikati ve cesareti seçip seçemeyeceklerini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Muhtemelen neye malolursa olsun pasif saldırı siyasetinde kalacak ve sonuçlarına katlanacaklardır.
Mağrib Direniş Konvoyu’nun gündemden bir anda düştüğü bir ortamda son bir hatırlatma: İsrail’e karşı pasif, sünni dünyaya karşı agresif siyaset izleyen ve son 10 yıl içinde yüz binlerce Müslümanın kanına giren İran’ın, yol arkadaşları Rusya’nın ve Hizbullah’ın elleri masum kanına bulaşmış komuta kademelerinin çoğu öyle ya da böyle bertaraf olmuştur. 13 Haziran günü işgalci İsrail’in terör saldırısıyla bertaraf edilenlerin sicili öteden beri bozuktur. Mazlumun ahının yerde kalmayacağı herkesin malumudur. Umarız bu da bir türlü ders almayan İran yönetimi için ibret vesikasına dönüşür.