2021’in sonuna doğru dünya insanları korkunç bir teste tabi tutuldu. Tüm ülkelerde karantinalar, aşı pasaportları, alınan saçma kararlar ve bilim kisvesi altında aptal uzmanların insanları aşağılaması gibi sayabileceğimiz hadiselerle, kısacası bilimin rehberliğinde(!) çok ciddi bir bilinç körleşmesi yaşandı.

Görüldü ki devletlerin üstünde küresel bir güç var ve tüm insanlar bu güce itaat ediyor. O halde toplumları baskılamanın, uysallaştırmanın ve bilinçlerini köreltmenin en etkili yolu, korkudur.

Ölüm korkusunu insanların içine soktuğunuzda ve bunu bilim kisvesi altında yaptığınızda onları kontrol edebiliyor ve isteğiniz gibi yoğurabiliyorsunuz.

Ülkeler böyle bir testten geçti ve hemen hepsi kaybetti. Artık bundan sonra onlara iklim krizi ya da sağlık krizi dediğinizde de, sosyal puanlama sistemi dediğinizde de her türlü zorbalığa kolaylıkla razı olacaklardır.

Sermaye, düşünce kuruluşları ve dijital kontrol yoluyla küresel siyasetin dizayn edildiği, demokrasinin ve özgürlüklerin yok edildiği bir dönemin içindeyiz.

Ve elbette üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkilerinin yeniden şekilleneceği, geleneksel kapitalizmin, tekno-feodalizm olarak karşımıza çıkacağı bir dönem olacak bu.

Tekno-feodalizm kavramını, Yanis Varoufakis’in kapitalizmin yıkıldığını ve tekno-feodalizm çağının başladığını öne süren çalışmalarından biliyoruz.

Feodalizmden kapitalizme, kapitalizminden tekno-feodolizme doğru bir evirilme yaşıyoruz. Bugün tekno-feodalist akımın öncüleri Google, Facebook, Microsoft ve Amazon gibi büyük dijital platform şirketleridir.

Varoufakis, geleneksel sermayeden farklı olarak bulut sermayeden bahseder. Dr. Hüseyin Korkmaz’ın konuyla ilgili yazdığı makalede de değindiği gibi; Bulut sermaye, geleneksel sermayeden farklı olarak üretim yapmıyor İnsan davranışlarını modifiye eden makineler, sunucu çiftlikleri, yapay zeka algoritmaları ve yazılımlardan oluşuyor.

Bu algoritmalar bizi eğitiyor, bizim üzerimizden öğreniyor ve sonunda bizi şekillendiriyor. Satın almak istediğimizi düşündüğümüz şeyleri doğrudan bize satıyor.

Klasik feodal sistemde toprak sahipleri köylülerden haraç alırdı. Tekno-feodalizmde ise "bulut lordları" hem geleneksel kapitalistlerden hem de tüm kullanıcılardan veri rantı topluyor.”

Açıkçası küresel yeni sömürge biçimidir bu. Bugün, dünden farklı olarak doğrudan insan zihnine ve fıtratına yönelik bir sömürgeci anlayış söz konusudur.

Hepimiz dijital hapishaneye mahkûm edilmiş bir vaziyette ve birçok örümcek ağına yakalanmış birer avlara dönüştük. Hareket kabiliyetimiz zayıfladı, kımıldadığınız anda örümcek ağına daha fazla yapışıyorsunuz.

Kısacası sanal dünyada gerçeklik algısından kopartılarak gittikçe nesneleşiyoruz.

Fransız ihtilaliyle tedavüle sokulan ulus devlet anlayışı da tasfiye edilmeye başlandı. Vatandaşlarla devlet arasında aşılmaz duvarlar örülüyor. Devletlerin devlet olma vasfı elinden alınıyor ve birer şirkete dönüştürülüyor.

Vatandaşların da vatan sevgisi ve inanç duygusu zayıflatılıyor. Buna yeni sosyalizm düzenine direnme kabiliyetlerinin köreltilmesi de diyebiliriz.

Dünya yeni bir düzene hazırlanıyor. Bilindiği gibi 19. yüzyılda totaliter devletler kendilerine itaatte kusur etmeyen bir toplum yapısı oluşturmak için baskı ve zorlama yolunu tercih ediyorlardı.

Bugün toplumlar artık totaliter baskı unsuru ile değil mutluluk hapıyla uyuşturuluyor ve yeniden biçimlendiriliyor. Doğrudan zihne yönelik bir uyuşturma operasyonu bu.

Gözetlenmekten hoşnut olan, sanal ortamlarda tekno-feodalizmin baronlarına gönüllü veri aktaran ve gerçeklikten kendi rızasıyla kopan yeni sosyalist düzenin gönüllü neferleri gibiyiz.

O yüzden bizim derhal bu derin uykudan uyanmamız lazım.