İnsan yorulur, dinlenmek ister. Kâh bir deniz havası, kâh bir kar havası. Kâh bir köy...

Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.

İçimizin ferahlığına yol veren; doğa ile birlikte aile bütünlüğü, bir arada ortak etkinlikler yapma çabasıdır.  Toplum olarak aile değeri bizi biz yapandır. Ve dostluk...

Özlenen tatiller en çok da bunun içindir.

Lüks, yıldızlı mekânlarda kimse "buranın neyi eksik" diye sorgulamaz. Çünkü yıldız yıldız parlar.

Yangınlar, depremler içimizi pare pare eyledi.Oksijenin bolluğunda dumandan boğulmak, eksi derecelerde yangınla imtihan ne kadar acı.

Acımasızca büyür bir yangın. Birdenbire gelir deprem de . Kimseye soru sorma hakkı bırakamadan, beklemeden!

Kendimize şu soruyu yöneltelim: Beş Y kaç yıldıza tekabül eder? En lüks bina depremde ayakta kalır mı? Ben hangi tedbirlerden sorumluyum?

*Yangın söndürme tüpü yoksa,

*Yangın merdiveni kullanışsızsa,

*Yangın alarmı yoksa,

*Yangın söndürme sistemi yoksa,

*Yangında oluşan duman için dedektör  yoksa...

Bu 5 tane "yok!" yüzünden hayatını kaybeden insanların yakınlarının acısı nasıl diner ki?

Yoklarımız ok gibi sinemize batsa da artık ne yazar?

Canlar gitti. Yüreklerde de sönmeyecek yangınlar! Ve 6 Şubat'ta binlerce insan! Depremin ikinci yıl dönümünde çıkardığımız derslerin özetiyle hemhal miyiz?

"Özgürlük istiyorsan, her yaptığından sorumlusun, yavrucuğum," dedim sonra çocuklarıma.

Eğer sorumluluk istemiyorsan, o zaman özgürlüğünü de kaybedersin.

Genişliğimiz sorumluluklarımız çizgisindedir.”

Bunu da daha iyi anladık aslında.

Bizi kurtaracak değerdir hâyâ.

Utanma duygusunu derince yaşamak.

Sorumluluktan kaçmak, yalan, vurdumduymazlık, komşusu açken tok uyumak, acısı olanın yanında normal yaşama devam etmek, ahlaksızlık, hak gasbı ve daha sayılacak çokça ayıbı kaybettirecek değerdir bu...

İnsan utanırsa uyanır. Önce Allah'tan, sonra kuldan.

İnsanî değerleri ayakta tutacak şey hâyâ. Yüzün kızarabilmesi, bu renge sahip çıkmak da erdemdir. Kötü işe mesafedir.

 Şimdi acıların ciğerlerimizi dağladığı anda kayak yapanlara eleştirimiz:

Peki o koşullarda toplumun tamamını düşünsek, ne kadarı öyle davranırdı?

Kendimize özeleştiri olsun. Yetiştirdiğimiz insanlarda hangi kefe ağır basıyor?

Acıyı hissedenler / hissedemeyenler.

Kalın kafalılardan çok, kalın kalplilerden bu çektiklerimiz...

 Ey İnsanoğlu!

Gördüğün acı,

Duyduğun feryat,

Seni yumuşatmalı, içine döndürmeli, vicdanını sorgulatmalı. Hemhal olma yönüne dikkat kesilmeli.

Nice güzel insan da yangının ortasında onlarca insana kurtuluş oldu. Kendi canını hiçe saydı. Onları onurla kalbimizle alkışladık, duygulandık.

Gözyaşımız sadece kendi dertlerimiz için mi akıyor? Bu sorunun cevabı da insanlığımız.

Taş isen de ıslan ki, gözyaşıyla yumuşasın kalbin. "İnsan" bu demek.

Üfledikçe söner köpükler.

Üfledikçe soğur...

Üfledikçe uçar hafif olan.

 

Ağırlaşırsa yürek!

Merhem ol,

Sevgi ol,

Dua ol.

Tutunamayanlar, tutamadıklarımızdır.