Mescid-i Aksa işgalden nasıl kurtulur?
Filistin’e ait toprakların görülmemiş bir zalimlikle işgal edilmesi ve Mescidi Aksa’ya düzenlenen baskınlar yalnızca Müslümanların değil insanlığını muhafaza edebilmiş tüm insanların da vicdanını yaralıyor. Müminler tüm bunlara ek olarak bu yaranın cerahatini de ciğerlerinde taşıyor. Bu sebeple olacak ki Filistin’in yıllar itibariyle nasıl işgal edildiğini gösteren haritayı her gördüğümüzde Cahit Zarifoğlu’nun “Filistin bir sınav kâğıdı, her mümin bunun önündedir.” dizeleri aklımıza geliyor.
Medeni dünyanın düzensizlik, ayrımcılık ve ikiyüzlülük üzerine
kurulu düzeni, ne yazık ki hala varlığını koruyor. Bu gerçeğe rağmen dünya, insan
hakları namına uydurulmuş devasa bir masala uluslararası kurum/kuruluşlar
üzerinden inandırılıyor. Bahsi geçen uluslararası kurum/kuruluşların, Müslümanların zulüm gördüğü tüm zamanlarda aktif
olarak var olduğunu görmek bizi kahretse de karşı karşıya kaldığımız bu ikiyüzlü
tavrın dünyada kendine meşru ve kalıcı bir yer edindiğini görüyoruz.
Siyonist İsrail
gibi meşrebinde işgal, zulüm, korkaklık, alçaklık bulunanların kurgulamış
olduğu mevcut dünya düzeninde haydutların, zalimlerin ve işgalcilerin kendilerini
suçlamalarını, yargılamalarını bekleyemeyiz. Çünkü bu gücün sahipleri ve
düzensiz düzeni kurgulayanlar, kendi çıkarları mevzu bahis olduğunda kullanmak
üzere ‘haksızlığı mutlak hak gören’ kuralları, medya araçlarını ve bunları
destekleyen kavramları uydurmuş, genel geçer haline getirmiştir.
İşte İsrail’in kendi iç çatışmalarını, karışıklıklarını
bırakıp Ramazan ayında Mescidi Aksaya saldırması, orada ibadet edenleri ters
kelepçe ile yere yatırıp tutuklamasının dayanağı Batı’nın bu meşrulaştırılmış
ikiyüzlü tavrında gizlidir. Bu nedenle şaşaalı cümleler, afili isimlerden
oluşan kuruluşlar ve Batı’nın kendi çıkarları için uydurduğu fakat Müslümanlar söz
konusu olduğunda işe yaramayan kavramlar artık bir kenara bırakılmalıdır.
Dolayısıyla bugün Müslümanlar olarak, etkileşim oluşturmak,
kamuoyu yapmak, ekran başlarında ah vah etmekten ya da boykot etmekten daha
fazlasını yapmamız gerektiğine inanıyoruz. Fakat yetiştirdiğimiz nesiller
Mescidi Aksa’nın kutsiyetini, ecdadımızın oraya hürmetini ve hizmetlerini
bilmiyorsa, bununla beraber Doğu Türkistan’ın işgalinden rahatsız olmuyorsa, hala
kendi keyfince hayatına devam edebiliyorsa ve Müslüman bir milletin
topraklarını işgal etmenin ne demek olduğunu kavrayamamışsa daha alınacak çok
yolumuz var demektir.
Öncelikle haydut İsrail gibi işgalcilerin ve mazlumlara
zulmedenlerin; Irak, Suriye, Doğu Türkistan, Yemen, Afrika ve Bosna-Hersek’te Batı’nın
sessiz kalmasını ve kendi kurdukları dünya düzeninden güç ve cesaret
aldıklarını iyi idrak edip, yeni bir strateji ortaya koyulmalıdır. Bu bağlamda
Mescidi Aksa özelinde Filistin’in özgürlüğü, yalnız orada yaşayanların değil
tüm dünya Müslümanlarının istikbali için ve Batı’ya yeni dayanak noktaları
oluşturmamak için önem arz etmektedir.
Hülasa, Mescid-i Aksa’nın işgalden kurtuluşu, Osmanlı’da
olduğu gibi tüm insanlığa adalet, barış ve huzur getirecek yeni bir hikâyenin
yazılmasına bağlıdır. Bütün dünya Müslümanlarınca yazılacak bu yeni hikâyenin
ilk cümlesi “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.” olmalı ve İstiklal
Marşı’nı tam anlamıyla idrak etmeden bu hikâyeyi yazacak kalem bulunamayacağı
iyi bilinmelidir.