0
Şu aralar bir bilinmezlik iklimi mevcut dünya üzerinde… Gidişatın varılacağı son noktayı kestirmek oldukça zor görünüyor. Tabiri caizse konusunda uzman analist ve stratejistlerin uzun zamandır belirttiği, bizlerinde naçizane yazmaya çalıştığı bir savaşın ete kemiğe bürünmüş halini yaşıyoruz. Neticede silah ve ekonomi kavramlarının bir dayatma, teslim alma yada diz çöktürme unsuru olarak kullanılması fazla söze hacet bırakmıyor. Dilerseniz bugüne nasıl gelindiğine kısaca göz atalım.
Yıllar önce KURDUĞU SİSTEM üzerinden ticaret yapan ABD'nin, bazı ülkelerden DÜŞÜK MALİYETLE ihtiyacını karşıladığına çoğumuz vakıfız. Bu sayede ticaretin büyük kısmını bankalarında tutarak cari açığını kapatıyor, DOLAR'ı ise o ülkelerde etkin konuma getiriyordu. Ürünlerini satan ülkeler için bir büyüme söz konusuydu aslında. Diğer ülkeler de, borçlanma politikasıyla pozitif bir ivme yakalamayı başarmıştı.
Fakat 2008 krizinden sonra hava biranda değişti. ABD'nin trilyonlarca dolar basarak durumu kotarma yoluna gitmesi, başka bir şeyleri tetikleyecekti. Öyle de oldu. Bastıkları dolar yeryüzüne dağıtıldı belki ama BELLİ AİLELERE AİT ULUSLARARASI ŞİRKETLER de devasa bir boyut kazandı. İşte özetlediğimiz seyrin odak noktasını, tamda burası teşkil etmekte. Çünkü küresel ailelerin söz sahibi olacak imkana kavuşması, ABD ve ittifakının istemediği bir atmosferi inşa ediyor, bu ise yeni bir konsepte zemin hazırlıyordu.
Bu kapsamda ABD'nin uyguladığı faiz modeliyle doları geri çağırması, ticari sınırlamalarla ise üretimi içe yönlendirmesi, aynı konseptin bir ürünüdür demek hata sayılmaz. Tıpkı bölgesel etkinliğini eş güdümündeki devletler eliyle (İsrail, Mısır, Suud, BAE, G. Kıbrıs…) sürdürmek istedikleri gibi. Yani ortada büyük bir mücadele vardı ve taraflar artık karşı saflarda yer alıyordu. Keza aktör ailenin geçen haftaki; "11 Eylül ve 2008 Mali Krizi'nde dünyadaki bütün güçlerinin birlikte çalıştığı, bugün ise aynı birlikteliği sağlamanın zor olduğu" şeklinde yaptığı açıklamalar bunu teyit eder nitelikte.
***
Hal böyleyken gelecek yüzyıla şekil verecek olan İpek Yolu, Doğu Akdeniz, Afrika… vb. konuların, büyük önem arz ettiği muhakkak. Zira her biri değindiğimiz ticari savaşı tamamladığı kadar, telaffuz bile edilemeyecek pahada enerjiyi, gazı, ticareti ve iletim hatlarını içerisinde barındırıyor. Bunlara en fazla hakim olanın ise diğerlerini kontrol edeceği herkesçe malum.
Anlayacağınız tüm hadiselerin, bugün Türkiye'yi ilgilendiren bir coğrafyada yaşanıyor olması, bize karşı zorbaca tavır almalarına kapı araladı. Ne var ki bölgenin amiral gemisi Türkiye, kazananı tayin edecek belirleyici bir güçtü. Lakin BAĞIMSIZ POLİTİKALAR GÜDEN VE BÜYÜK İDEALLER DOĞRULTUSUNDA ADIMLAR ATAN DEVLETİMİZ, dayatılan hiçbir sinsi oyuna boyun eğmedi. Zira birilerinin D. Akdeniz'e tek başına çökmesi, Suriye'de bir terör devleti kurması ve İran'ı da buraya eklemek istemesi, ancak bir beka meselesi tabirine denk düşecekti.
Bu minvalde Türkiye üzerinde başlattıkları EKONOMİK SAVAŞIN, aynı bağlamda seyrettiği kati surette inkar edilemez. Saldırıların alenen atılan tweetlerle coşması ise ASIL MÜSEBBİPLERİ en bariz şekilde ispatlıyor. Papaz mı? Papaz sadece bahane… Elbette adil yargılanacak, hatta yargılanıyor da. Ama inanın papazı serbest bıraksak ta bu döngü asla değişmeyecek. Kaldı ki 15 Temmuz ve öncesi yaşanan bazı hadiselerin, şimdi de maruz kaldığımız ekonomik baskının, aynı bütünün birer yansıması olduğu açık.
O cihetle Sn. Cumhurbaşkanımızın; "bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız" ifadeleri bir tokat hüviyetinde değerlendirilmedir. Çünkü böyle bir ihtimal dahi, bize operasyon çekenlerin tüm hesaplarını altüst etmesi anlamı taşıyor. Bu durumda Trump yönetimi her zamanki gibi "bir geri adım atar mı atmaz mı" bilemiyoruz. Fakat Milletin ve Devletin bu süreçte kenetlenmesi, Allah'ın da yardımıyla kazanacağımızı gösteriyor. Yeter ki safları sıklaştırıp dik duralım… İşte o vakit krizler bir fırsata dönecektir.
Vesselam…