Hepimiz, göğe uzanan çelik ve cam kulelerde, yeryüzünden kopuk devasa sitelerde, kat kat betonarme dairelerin anonimliğinde yaşıyoruz. Mekânlarımız, mimarların çizdiği kusursuz, izole birer "yaşam ünitesine" dönüştü. Kapımız zırhlı, perdelerimiz hem güneşten hem de meraktan tamamen kapalı. Güvenlikli girişler, yüz tanıma sistemleri, her daireye özel kapalı otoparklar... Modernite, bize vaat ettiği bu 'güvenli mahremiyeti' cömertçe sundu. Peki, bu steril ve müstahkem hayat biçimi, komşuluk gibi binlerce yıllık kadim bir insanî değeri nereye hapsetti? Yan yana duvarlar, hatta ince bir alçıpanın iki yüzü ardında yaşarken, birbirimizden hiç bu kadar evrensel bir yalnızlıkla uzak kalmış mıydık?

Asansörde birkaç saniye süren o garip sessizlikte yan yana durulan, belki bir "Merhaba" mırıltısıyla geçiştirilen, hatta bazen varlığından bile emin olunamayan, dijital bir tuşla sesi kısılmış bir karaktere. Oysa, medeniyetimizin ve dinimizin komşuya atfettiği değer, bu kuru ve zoraki nezaketten, sitelerin lüks lobilerindeki sahte tebessümlerden çok daha derindir.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in hadis-i şerifleri, komşuluk hukukunun sıradan bir sosyal ilişki değil, adeta ilahi bir müessese olduğunu açıkça ortaya koyar. Hz. Aişe (r.a.) validemizden nakledilen o sarsıcı hadis, meselenin ciddiyetini çağları aşarak günümüze taşır: "Cebrâil bana komşuya iyi davranmayı o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşu komşuya mirasçı kılınacak sandım." Bu, komşuluğun 'akrabalık' statüsüne ne kadar yaklaştığının hukuki ve manevi bir işaretidir.

Peki, bu ilahi tavsiyeyi, elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonların ışığında yürüdüğümüz bu modern şehir hayatına nasıl tatbik edeceğiz? Tarihimizde, gayr-i müslim komşularıyla dahi hediyeleşen, sevinçlerini ve kederlerini paylaşan, bir yemek piştiğinde kokusunu komşusundan esirgemeyen mükemmel bir medeniyet tasavvurundan geliyoruz. Bugün ise kapı komşumuzun sadece 'kat numarası'nı biliyoruz. Hastalandığında bir çorba götürmek, kapısını çalmak, halini hatırını sormak, hatta sadece o güven veren 'yanınızdayım' hissini vermek... Bu kadim ritüeller, yerini bir 'geçmiş olsun' emojisine mi bıraktı?

Bugün sosyal ve ahlaki sorumluluk bilincinden uzaklaştığımız gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Zira dinimiz, sadece ferdi ibadetlerle değil, toplumsal ahlakla kemale erer. Unutmayalım ki, komşu; evinin fiziksel yakınlığı sebebiyle manevi bir akraba kadar yakın kabul edilmiştir. Bu yakınlık, sadece fiziksel bir mesafeyi değil, aynı zamanda manevi, ahlaki ve hukuki bir sorumluluğu işaret eder.

Pencereden dışarı bakıp, kendi duvarımızın gölgesinde görmezden geldiğimiz, varlığını hissetmediğimiz, bir tabağını bile paylaşmadığımız her bir komşu, aslında sadece bir 'komşu' değil, Rabbimizin bize sunduğu en somut ahlak ve erdem imtihanıdır ve’s-selam.