Siyasetin gündemi, İmralı tartışmaları ve komisyonlar etrafında dönerken, Türkiye'nin asli meselesi, kararların hızını artırma ve öngörülebilirliğini güçlendirme ihtiyacıdır. Bu durum, toplumsal güveni geliştirebilme yolunda dikkat edilmesi gereken bir alan olarak karşımızda durmaktadır. Bir yanda ülkenin geleceğini ilgilendiren büyük siyasi müzakereler yürütülürken, diğer yanda hukukun temel ritmi, daha güçlü ve sağlam bir ahenk yakalamayı beklemektedir.
Bunun en somut örneklerinden biri, yargı mercileri arasında yaşanan anlık kararsızlıklardır. Bir üst mahkemenin tahliye kararı verdiği bir ismin, Ayşe Barım örneğinde olduğu gibi, cezaevinden salıverilmesine dakikalar kala itiraz mekanizmasıyla yeniden tutukluluğuna hükmedilmesi, sistemin hızla daha şeffaf ve kesin kararlar üretme zorunluluğunu göstermektedir.
Bu çalkantı, hukuku kişiselleştirilmiş bir alana sürükleme potansiyeli taşımakta ve kararların kamuoyu algısından bağımsız verilme sorumluluğunu öne çıkarmaktadır. Ayşe Barım'ın toplumsal olayları yönlendirdiği iddialarının bu hızlı değişimde rol oynaması, asıl çözümü işaret ediyor: Adalet, algı yönetiminin değil, somut delilin ürünü olmalıdır.
Gerçek suç delilleri varsa gereği tam ve zamanında yapılmalı. Bununla birlikte, bu çağrıyı, gerçek sağlık sorunları yaşayan, bahane üretmeyen her vatandaşımız için yapmaktan imtina etmem. Dünyanın binbir türlü hali vardır; sahih hukuka ve istikrarlı kararlara bir gün hepimizin ihtiyacı olabilir. Hukukun amacı adil olmak kadar, öngörülebilir ve istikrarlı olmaktır. Tahliye kararı verilmiş bir kişinin sevinci ile yeniden tutuklama emrinin şokunun aynı gün içinde yaşanmaması için, adaletin güvenilirliği elbirliğiyle sağlamlaştırılmalıdır. Bu durum, kurumsal bellek kaybı sendromunu aşma sınavımızın bir parçasıdır.
Bu istikrarsızlığın üstesinden gelmek için somut ve kararlı adımlar atılmalıdır. Tahliye ve tutuklama kararlarına itiraz süreleri, kişilerin serbest bırakılmasından önce tamamlanacak şekilde net bir Hukuki Protokol ile düzenlenmelidir. Bu, kararların öngörülebilirliğini ve hukuka olan inancı daha da pekiştirecektir.
En basit kamu hizmeti uygulamasından, en karmaşık ruhsatlandırmaya kadar her alanda Elektronik Kayıt sistemi zorunlu hale getirilmelidir. Bu kayıtlar, kamu görevlisinin aldığı kararı, hangi verilere dayanarak aldığını şeffaflaştırır. Eğer bir karar, hatalı bir bilgiye dayanıyorsa, bu hatanın kaynağını bulmak ve sorumluyu tespit etmek kolaylaşır. Bu, liyakat sistemini kağıt üzerindeki belgeden çıkarıp, somut bir veriye dayandırır.
Bu, bir ülkenin temelinin sağlam olduğu ve insicamının üç beş cümleyle kimsenin bozamayacağı hukuk devletinde kalış çağrısıdır. Siyasetin odağında çözüm süreçleri yer alırken, devletin temel direklerinin sarsılabilme ihtimali bile kabul edilemez. Zira devletin gücü, milletine verdiği güvenden gelir. Devletin yapması gereken, siyasetin gürültüsünü aşarak, halkın hukuk devleti beklentisini daha sağlamlaştırmak, hatta sarsılamaz hale getirmektir.
Dış politika ajandamızdaki yoğunluk, bu iç denge arayışını daha da kritik kılmaktadır. Ukrayna lideri Zelenski'nin ABD özel temsilcisiyle birlikte bugün Ankara’da bulunacak olması, Türkiye'nin küresel krizlerdeki arabulucu ve istikrar sağlayıcı rolünün ne kadar vazgeçilmez olduğunu gösteriyor. Unutulmamalıdır ki, uluslararası alanda kalıcı bir barış mimarı olabilmek, evvela kendi kurumlarımızın ve adaletimizin ritmini sarsılmaz kılmaktan geçer.
Devlet, güven üzerine ayakta durur. Güvenin kaynağı ise hukuktur. Hukuk sarsılırsa, bina değil; geleceğin kendisi çatırdar. Sizin göreviniz, şahsi menfaatlerin ötesinde, sahih hukuka olan talebinizi ve liyakat ısrarınızı dile getirmektir. Zira hakkaniyeti talep eden her ses, devletin temeli için konulan yeni bir taş gibi görülmelidir. Bu taşların sağlamlığını ölçmek ise devlet aklının uhdesindedir. O bize düşmez.
Stratejik öngörü, Türkiye'nin yakın gelecekteki en büyük sınavının, siyasi çözümlerden ziyade kurumsal kararların hızını ve kalitesini dünya standartlarına yükseltmek olacağını göstermektedir. Bu süreç, sadece hukuki zorunluluk değil, aynı zamanda Türkiye Yüzyılı vizyonunun en önemli kurucu anı kabul edilmelidir. Elektronik Kayıt sistemiyle liyakat ve şeffaflık temelinde başlatılacak bu hamle, devlet-millet arasındaki güven bağını ebediyen perçinleyecektir. Bu başarıldığında, toplumsal güven güçlü bir geleceğin temel taşı yapılacak ve Türkiye, bölgedeki hukuk ve istikrarın sarsılmaz kalesi olarak konumlanmaya devam edecektir.