Türk devletlerinde gelenek, paraya ve değerli emtia ve sembollere devlet başkanının ismini yazmaktır. Son asırda ismin yanı sıra fotoğraf da basılmaya başlanmıştır. Bu bir egemenlik işaretidir. Cumhuriyetin kuruluşu ile ilk olarak Mustafa Kemal döneminde uygulanmış, ikinci cumhurbaşanı İsmet İnönü döneminde de devam ettirilmiştir. Geleneği Menderes bozmuştur.
İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu 1938 – 1950 yılları arasında sadece paralara değil tüm değerli basılı malzemeye İnönü fotoğrafları basıldı… İnternette ararsanız basılı kâğıt ve madeni paralarda İnönü’ün resmini görebilirsiniz. İnönü o dönemde, konuyu eleştirenlere devletin kişilere bağlı olmadığını, cumhuriyetin devamlılığının önemini anlaşmıştı.
Zaman zaman İsmet İnönü, bu konuda eleştirilir. Atütürk’ün resmini okullardan kaldırdığı, paraya ve değerli emtiaya kendi resmini bastırdığı söylenir ama Türk devletlerinde gelenek buydu. Türkler tarih boyunca paraya devlet başkanının ismini basar, hutbelerde mevcut başkanın ismi okunurdu. Bu gelenek asırlar boyu kesintisiz şekilde devam ettirildi.
***
Gençlerimize tarih bilgisi yeterince ve doğru şekilde öğretilmediği için birçok konuyu yanlış biliyoruz. En önemli yanlışlardan biri, Cumhuriyet kurulurken “laik bir yönetim şekli” kurulduğuna dair algıdır. Halbuki laiklik ilkesi çok sonraları, Cumhuriyet kurulduktan 15 yıl sonra kabul edilmiştir. Laikliğin anayasaya alınmasının tarihi 05 Şubat 1937’dir.
İlk Büyük Millet Meclisi’nin kurduğu Türkiye, Müslüman bir cumhuriyetti. Ülkeyi dört bir yandan kuşatmış olan yabancı devletlere karşı inançlı insanlar Mustafa Kemal’in liderliğinde “Milli Mücadele” başlatmış ve kazanmıştı. Bu yüzdendir ki, 1924 Anayasasında “devletin dini İslamdır” ibaresi yer alıyordu. Bu ilke 10 Nisan 1928 tarihine kadar yürürlükte kaldı.
Tarihi kayıtlara ve meclis zabıtlarına girilip araştırıldığında hâlâ birçok konuda açıklık olmadığı anlaşılıyor. Her konuda yeterince belge ve dokümana ulaşılamıyor. Atütürk’ü ve Atatürkçülüğü tabu haline getirenler bu konuların Atatürk için değil, kendileri için halktan gizlenmesi gerektiği düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu da halkı aşağılamanın bir yöntemi.
***
Mustafa Kemal Atatürk’ü her yönü ile tanımak, onunla ilgili araştırmalara kapı aralamakla mümkündür. Atütürk de insandır ve her insan gibi doğruları ve yanlışları vardır. Ancak onu ilah olarak kabul edenler bu teze yanaşmamaktadır. Onun kanun maddeleri ile korunmasında ısrar etmekte, bu konuda ileri giden olduğunda da mahkemelere koşup şikâyet etmektedirler.
Halbuki mevcut kanunlar, diğer Türk devlet adamları gibi Atatürk’ü korumak için de yeterlidir. Atatürk’e hakaret eden biri mevcut kanunlarla en ağır şekilde cezalandırılmaktadır. Onun ayrı, kişiye özel bir kanunla korunmasına ihtiyacı yoktur. Diğer birçok konu gibi bu da Demokrat Parti’nin 1951 yılında Türk toplum hayatına dayattığı açmazlardan biridir.
Mıstafa Kamal’i her yönüyle iyi tanımak önemlidir. Doğumundan ölümüne kadar incelenmeli, karanlıkta hiçbir şey kalmamalıdır. 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu kaldırılmalıdır. Çünkü kahraman kendi halkından kanun zoruyla korunursa bu durum, kahramanın kahramanlığında şüphe doğurur. Böylece hırsızın uğursuzun da sıkışınca Atatürk’ün arkasına sağınması önlenmiş olur.