Zaman akıp gidiyor ve biz, zamanın bizde bıraktığı izlerle baş başa kalıyoruz. Zamanı durduramamanın çaresizliği içinde hem de...

Şu dünyada kaç kişi vardır acaba, bu tükeniş karşısında duygulanmayan, yüreğinde hüzün rüzgarları esmeyen... Oldukça uzun yaşamış ve başından birçok olay geçmiş birine de sorsanız bu yaşa nasıl geldiğini, onun kolay kolay bu soruya cevap vereceğini sanmıyoruz. Bu soruyu kendinize sorarsanız, niye böyle düşündüğümüzü daha iyi anlarsınız. Zira öyle anlarımız oluyor ki, bir zamanlar yaşadığımız çocukluğumuz bile uzak bir hayal gibi geliyor bize... Bu da ömrün ne derece hızlı geçtiğinin delili...

"Yazar Kazancakis, bir gün dalgın dalgın nehre bakan bir ihtiyara merak edip yaklaşır ve sorar:

-Neye bakıyorsunuz? İhtiyar büyük bir elem içerisinde cevap verir:

-Hayatıma oğul, akıp giden hayatıma..."

İşte hayat, bazen akıp giden bir nehir, bazen hızla geçip, kaybolan bir buluttur. Onlar nasıl yol alıp giderler ise bir yerlere, ömrümüz de onlarla beraber seneleri devreder habire... Bir bakarız ki, saçımıza, sakalımıza aklar düşmüş, yüzümüzde, gözümüzde kırışıklıklar belirmiş. Ömür kervanı yürüyüp gitmiş de haberimiz bile olmamış... Şairin söylediği gibi, aynaya baktığımızda kendimizi zor tanırız...

"Bu ben miyim?" diye sorarız kendimize...

Zamanın geçişini bazı ölçülere bağlamışız kendimizce... Sene, mevsim, ay, hafta, gün gibi... Seneler geçer, mevsimler geçer, aylar geçer... Onlarla yan yana hayatımız da geçer. Ardından bakarken ;

"Geçti bülbül, geçti gül

İster ağla ister gül " sözleri, o an ki halimizin tercümanıdırlar.

Gül ve bülbül mevsiminin geçişi dolayısıyla söylenmiş bu sözler... Bu geçişten üzüntü duyarak, hislenerek... Şimdilerde, gül ve bülbül mevsimini epeydir gerilerde bıraktık. Hazan mevsimindeyiz artık...Yaprakların birer birer döküldüğü, takvimlerde ilk ayının Eylül olarak göründüğü mevsim... Kimine olgunluk ve kemal yaşını, kimine geçmişini, hatıralarını; kimine de kaybettiklerini ve geride bıraktıklarını hatırlatan mevsim...

Şair Kemallettin Kamu ise sonbaharı ömrün son demi olarak görenlerden... Ve, yaş olarak hazan mevsimini sürmekte olan birine mısralarıyla kayıt düşer:

"Saçların yine solgun,

Ağrın elemle dolgun,

Nereye yolculuğun,

Yeni bir gurbete mi?

Ben de bir kuru yaprak,

Gibi seninleyim, bak.

Zülfüne bağlanarak,

Oldum gönül veremi...

Gözlerin dolu melal,

Yüzün ince bir hilal,

Giderken beni de al,

Beraberinde...E mi?"

Yaz mevsiminin bitişine dayanamayıp ve bundan duyduğu üzüntüyü mısralara boşaltanlardan biri de Ahmet Muhip Dranas... Bir dörtlüğünde bakın ne diyor şair:

"Yaz göç ediyor-Ne yazık, yine güz

Uzak, bilmedik bir ülkeye doğru.

Mor dağlarda güneş doğmadan henüz,

Yağdı bahçeme bir yaprak yağmuru..."

Aslında, bu arada bir başka yağmur da şairin yüreğine yağmaktadır. Hüzün yağmuru... Yaşadığı tatlı günleri bir daha yaşayabilecek miyim endişesidir bu yağmurun sebebi...

Hazan mevsiminin şiirlere konu olmuş ayı ise Eylüldür... Eylüldür ağlatan... Eylüldür yüreklerde nalan... Eylüldür... yakan... kavuran... Şaire; adına şiir yazdıran... Eylül hep hüznü, karşı konulamayacak bir sonu çağrıştırmıştır gönül adamlarına... Nazik ve "nazenin"lere... İnceliği, kibarlığı, nezaketi her hal ve şartta elden bırakmayanlara... Düşünmeyi ve düşündürtmeyi bilen ve sevenlere... Onu bir hayat tarzı olarak telâkki edenlere...

Sonbahar, ömrün son demine benzetilmiş ve onda ayrılık... bu dünyadan kopuş, ötelere hicret hatırlanmıştır çoğu zaman... Sapsarı yapraklar, belli bir ahenkle ağaçtan yere düşerken, ömürden bir parçayı da alıp gitmiştir şairin gözünde... Ne var ki, günü geldiğinde yine yeşerecektir ağaçlar... Fakat şair; o günü tekrar görüp göremeyeceğinin tereddüdü içerisindedir. Bunun için, sonbahara hep iç çekişlerle, yürek buruntularıyla bakmaktadır... Ruhundaki bu karamsarlığın, melâlin tercümanı böyle bir halin nişanesiyse, şairin kaleminden dökülen mısralar... Han Duvarlarının meşhur şairi bu yazdığımızı bir dörtlüğünde şöyle özetliyor:

"İçlenme tabiattaki yekpare kederden

Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler

Onlar dönecekler gittikleri yerden

Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler."

Bilmem bu anlattıklarımızdan sonra, Sonbahar hakkında siz ne düşüneceksiniz acaba?