"Şüphesiz Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kesin olarak va'detmiştir. Kimdir sözünü Allah'tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır." (Tevbe S.111)

“Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.” (Tevbe S.111)

Hayat tam anlamıyla bir sınav değil mi? Hem de öyle bildiğiniz test sınavlarından! Hani şu üniversiteye giriş sınavlarında, “3 yanlış, 1 doğruyu götürür” kuralı vardı ya, işte hayat da tam böyle bir sistemle çalışıyor gibi.

Yalnız burada kazananın kim olduğu meçhul.

Çünkü 3 yanlış yaptığınızda bir dost eksiliyor ama 1 doğru yaptığınızda 3 dost birden kazanmak gibi bir avantaja sahip olabiliyorsunuz. Bu, dost ticareti gibi bir şey. Hadi itiraf edin, siz de bu ticarette bir ara ‘yanlış’ stoklarınızı fazla mı tüketmişsiniz?

Şimdilerde dost kazanmanın kitapları yazılmıyor pek.

Eskiden vardı öyle ‘Dost Kazanma Sanatı’, ‘Başkalarını Etkilemenin 74 Şahane Yolu’ gibi kitaplar. Belki bazılarınız sırf bunları okuyarak bir dost bile kazanmış olabilirsiniz. Ama sonra zaman değişti. Ankara'dan çıkıp gelen, “İçinizdeki Öküze Oha Deyin!” diyen Bülent Akyürek çıktı, bu kişisel gelişim kitaplarının diline bir güzel okkalı laf koydu. Mizah var, ironi var, ama en çok da acı bir gerçek var. İçimizdeki öküzle barışmadan, kişisel gelişim denilen sahte laboratuvar deneyinde kazandığımız başarıların bir balon olduğu ortaya çıktı.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Ee, peki biz ne yapalım? Hayatın sınavında ful çekmek mümkün değil mi?” Değil! Çünkü hayat, test değil kompozisyon sınavı. Yani burada sorulara çoktan seçmeli şıklar yok; yazarsınız, yazarsınız, sonra “Bunu da yanlış anlamışsın” derler. Hatta size sormadan vakti gelince imtihan kağıtlarınızı toplarlar. Ondan sonra bir nokta dahi koyamadığınız gibi, yazdıklarımı bir kontrol edecektim de diyemezsiniz. Yazacağınız bu kadarmış.

Biraz mizahî düşünsek mi? Farz edin, dostlarınızla aranızdaki ilişki bir kişisel gelişim kitabı olsaydı, başlığı ne olurdu? “Dostlarımı Kaybetmenin 10 Garantili Yolu” mı? Ya da “Küsme Teknikleri: A’dan Z’ye”? Bakın, bu başlıklar fena değil, ama bunlar da bir zaman sonra modası geçmiş kişisel gelişim şablonlarından farksız kalırdı. Çünkü işin sırrı formülde değil, samimiyette. Yani içimizdeki öküzle vedalaşmayı öğrenmeden “dost kazanma sanatı” diye bir şey hayal etmek biraz Polyanna’lık gibi kalıyor.

O vakit kişisel gelişmeyelim. Çünkü ne kadar gelişirsek, o kadar yalnızlaşıyoruz. Bir insanın dostlarını eksilten değil, artıran şey, eksiklikleriyle barışmasıdır. Mizah biraz da buradan çıkıyor. Kendimize gülelim, eksikliklerimize gülelim. Hatta hatalarımıza gülelim. Unutmayalım, hayatta 3 yanlış, 1 doğruyu götürür ama, bazen tek bir kahkaha, üç dostu geri getirebilir.