İmrahor (Mîrâhur) İlyas Bey Camii aslında İstanbul'un güneybatısında Yedikule yakınında, Bizans döneminde İstanbul'un en büyük ve en eski manastırlarından Studios Manastırı'nın Hagios Ioannes Prodromos (Vaftizci Ioannes = Yahyâ) adına yapılmış kilisesiydi.
İmrahor (Mîrâhur) İlyas Bey Camii aslında İstanbul’un
güneybatısında Yedikule yakınında, Bizans döneminde İstanbul’un en büyük ve en
eski manastırlarından Studios Manastırı’nın Hagios Ioannes Prodromos (Vaftizci
Ioannes = Yahyâ) adına yapılmış kilisesiydi. Doğu konsülü olan Studios
tarafında 461 yıllına yakın inşa edildi ve bu kısımda bir manastır kuruldu.
Sonradan da camiye çevrildi. Ama bu camiye şu an gidip görmek isteseniz bile
mümkün değil, geçirdiği yangın ve depremler nedeniyle harap bir halde
restorasyon sırasını bekliyor. Peki,
neden bu camide bir devrin hikayesi yatıyor dedim? Çünkü, Yıldırım Beyazıt’ın
küçük oğlu Kasım, kardeşi Süleyman Çelebi tarafından Bizanslılara rehin verilmişti
kaynaklara göre bu caminin girişinde Kasım’ın mezarı bulunuyor. Ama hikâye tabi
burada bitmiyor işte detaylar:
En Eski Dini Binadır
Harabe halinde bulunmasına rağmen yapı şehrin henüz ayakta duran
en eski dinî binası olduğundan özel bir tarihî değere sahiptir. Bunun yanında
erken Hristiyan döneminin mimari özelliklerini aksettirdiği için de ayrı bir
önem taşımaktadır.
Keşişler yetiştirildi ve Hristiyanlık Merkezi Oldu
Boğaziçi’nin Anadolu yakasında geniş arazileri olan ve 700 keşiş
barındıran bu manastırın 796-826 yılları arasında başında bulunan Theodoros,
“ikonoklazm” (tasvir kırıcılık) adı verilen akım sırasında sert çıkışları ile
tanındı. Böylece Studios Manastırı önemli bir Hıristiyanlık merkezi olmuş,
zamanla büyük bir teoloji kuruluşu halini alarak Bizans tarihi boyunca burada
yazılan veya istinsah edilen kitaplar, yapılan minyatür ve ikonalar şöhretinin
artmasını sağladı.
İmparator Tarafından Tamir Ettirildi
Latin istilâsı yıllarında (1204-1261) kilise ve yanındaki manastır
bakımsız kalarak harap duruma girdiğinden İmparator II. Adronikos
Palaiologos’un kardeşi Konstantinos Palaiologos tarafından 1293’te büyük ölçüde
tamir ettirilmiş, bilhassa kilise eski ihtişamına kavuşturulmuş, arazisinin
etrafı kalın duvarlarla çevrilmiştir.
Rehin Bırakılan Şehzadenin Mezarı Bulunmakta
Âşıkpaşazâde, Yıldırım Bayezid’in en küçük oğlu Kasım Çelebi’nin
ağabeyi Süleyman Çelebi tarafından Bizans’a rehin olarak bırakıldığını yazar.
Bizanslı tarihçi Doukas ise adını vermeksizin Bizans’taki bir Türk şehzadesinin
1417 yılında bir veba salgınında öldüğünü ve bugünü cami yani Studios Prodromos Manastırı’nda kilisenin
yanında kapının iç tarafına gömüldüğünü bildirir.
Şehzade Kasım’ın oğlu Orhan’ın tehdit unsuru olması
Şehzade Kasımın oğlu Osmanlı soyundan
gelen oğlu Orhan hala Bizans’ın elindeydi. Şehzade Orhan, Bizans saraylarında
büyüdü ve Osmanlı tahtının kendi hakkı olduğuna inandırıldı.
O dönemdeki Osmanlı Devleti padişahları I. Mehmet ve II. Murat, bu şehzade
sebebiyle Bizans'a yıllarca haraç ödediler. Siyasi açıdan son derece güçlü olan
bu iki padişah döneminde Bizans, Şehzade Orhan'ı kullanamadı.
Ancak ne zaman ki II. Murat tahtı, ileride Fatih Sultan Mehmet olarak anılacak
olan 12 yaşındaki oğlu II. Mehmet'e bıraktı, işte o zaman Bizans, Şehzade
Orhan'ı karışıklık çıkarması için Rumeli'ye saldı.
İSTANBUL’UN FETHİNİ GECİKTİREN OLAY
32 yaşındaki Şehzade Orhan, Bizans'tan aldığı destekle köylere
gidip, "12 yaşındaki körpe bir çocuktan padişah olmaz, taht benim
hakkımdır," diyerek taraftar toplamaya başladı. Bunu duyan Osmanlı
birlikleri derhal harekete geçti ve Şehzade Orhan'ı güçlenmeden engellediler.
Orhan, İstanbul'a kaçarak canını kurtarmayı başardı. Osmanlı tahtına küçük bir
çocuğun geçtiğini duyan Avrupa devletleri ise rahat durmadı. Avrupalılar hemen
bir Hristiyan birliği oluşturarak Osmanlı'nın üzerine yürüdüler. Bizans'ın her
seferinde yaptığı "Şehzade Orhan'ı salarız" tehdidi yetmezmiş gibi,
şimdi de Osmanlı içinde Şehzade Orhan'ın ismi dillendirilmeye başlanmıştı.
Durumun ciddiyetini anlayan II. Murat, bu isyan sonucu 14 yaşındaki oğlunu
tahttan indirdi ve yerine kendisi geçti.
Aradan 5 yıl geçmişti ki II. Murat hayatını kaybetti. Böylece II.
Mehmet, Osmanlı'nın tek hakimi olarak 19 yaşında tahtına geri döndü. Tam da o
sırada Bizans sarayından bir elçi gelmişti. Elçinin getirdiği mektupta İmparator
Konstantinos, her sene kendisine olan 300 bin akçeyi almaya razı olmuyor. Daha
fazla istiyordu. Fatih de reddetti. Osmanlı kanı taşıyan Şehzade Orhan,
Fatih’in İstanbul’u kuşattığında 600 askeriyle birlikte İstanbul surlarını
savunma görevindeyken, şehir düştükten sonra, keşiş kılığına girmiş bir
vaziyette şehirden kaçmaya çalışırken yakalandı ve çocuklarıyla birlikte idam
edilerek hayatına son verildi. O, kimilerine göre hain bir şehzade, kimilerine
göre ise geleceğini seçemeyen zavallı bir kader kurbanıydı...
İSTANBUL’UN FETHİNDEN SONRA CAMİİ OLDU
İstanbul’un fethi sırasında bu manastırla kilisesinin durumu belli
değildir. Ancak Studios Manastırı ve Ioannes Prodromos Kilisesi’nin II. Bayezid
döneminde (1481-1512) İmrahor İlyas Bey tarafından camiye dönüştürüldüğü
bilinmektedir. Cami, fetihten sonra İstanbul’a getirilerek iskân ettirilen ve
ana dilleri Türkçe olan Hristiyanların yerleştirildiği bir bölgede bulunuyordu.
ÜNLÜ HATTATLAR YETİŞTİRDİ
İmrahor İlyas Bey Camii, Bizans döneminde manastır iken önemli bir
el yazması ve tezhip atölyesi olarak çalıştığı gibi Türk döneminde de ünlü
hattatların yetiştiği bir merkez olmuştur. Nitekim caminin imamlarından Hâfız
Osman’ın yetiştirdiği Seyyid Abdullah, Şeyh Hamdullah ekolünün en iyi
temsilcisiydi. Eğrikapılı Mehmed Râsim ve Şekerzâde Seyyid Mehmed onun önde
gelen talebelerindendir.
HELENİSTİK DENİLEN TİPİN BAŞARILI ÖRNEĞİ
Kilise, Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarına ait bazilikaların
Helenistik denilen yaygın (klasik) tipinin başarılı bir örneği olup kuzey
tarafındaki sütunlar kısmen günümüze ulaşabilmiştir. Bizans dönemine ait
avlunun güney tarafında yakın tarihlere gelinceye kadar büyük ahşap bir yapı
halinde tekke ve şeyh evi bulunuyordu. Avlunun ortasında da bir mimari özelliği
olmayan, üstü ahşap çatılı bir şadırvan vardı. Yapının çeşitli yerlerindeki mermerler,
sütun başlıkları, pencere kemerleri, korniş ve frizler V. yüzyıl taş
işçiliğinin güzel örnekleridir. Çünkü burada devşirme parçalar kullanılmamış,
her şey bu yapı için hazırlanmıştır. Binanın eski kaynaklarda ihtişamı
anlatılan duvar ve apsis yarım kubbesini süsleyen mozaiklerinden ise hiçbir şey
kalmamıştır.
KUTSAL KALINTI SAKLAMA HÜCRESİ BULUNDU
Cami harap olduktan sonra orta nefin doğu ucunda evvelce sunak
masasının durduğu yerde, içine iki üç basamakla inilen haç biçiminde ve
önceleri içi mermer kaplı bir kutsal kalıntı (rölik) saklama hücresi bulundu.
Bu kilisede X. yüzyılda Aziz Ioannes’e ait olduğuna inanılan bir kuru kafa
vardı. Latinler’in şehri yağmalamasında bu rölik Walon de Sarton tarafından
Fransa’da Amiens’e götürüldü.
KOCA BİR TARİH YOK OLDU
İmrahor İlyas Bey Camii’nin içinde Türk dönemine işaret eden
hiçbir iz kalmamıştır. Hatta uzun süre duran mihrap bile yok edilmiştir. Bu
tarihî eserin rölöveleri Cornelius Gurlitt, Alexander van Millingen, R.
Traquair, Jean Adolphe Ebersolt ve Adolphe Thiers tarafından 1910-1914 yılları
arasında yayımlandı. Geniş bir alana yayılan manastırdan toprak üstünde bir iz
görülmezse de binanın güney tarafında yirmi dört sütunlu, 18,60 ve 16,65 ×
26,40 m. ölçülerinde bir su sarnıcı vardır. Fakat atölye olarak kullanılan bu
eser yakın tarihlerde bir patlama sonunda kısmen yıkılmıştır. Sarnıca bitişik
bir de iki sütunlu ayazma mevcuttur. Caminin kıble duvarının önünde kesme
taştan klasik üslûpta yapılmış bir Türk çeşmesi de yok edilip ortadan
kaldırıldı.
TEKKENİN SON MENSUBU TARAFINDAN KORUNDU
Caminin avlusu, tekkenin son mensuplarından bir ihtiyar tarafından
yaşlı ağaçların gölgelediği, şadırvanın suyunun aktığı, son derece güzel
çiçekli bir bahçe halinde yarım yüzyıl boyunca korunmuş ve şehrin tarihî
hâtıralarla dolu dinlendirici bir köşesi olarak edebiyata geçmiştir.
Gençliğinde tıp fakültesinde okuyan, daha sonra Fizan’a sürgün giden, geri
döndüğünde caminin yanındaki harap ahşap tekke meşrutasına çekilerek her şeyden
uzak bir hayat süren bu ihtiyar, tarih dolu eserin zevkle ziyaret edilen bir
yer olmasını yarım yüzyıl sağladı. Onun ölümüyle İmrahor İlyas Bey Camii
harabesi hem romantik havasını kaybetmiş hem de son derece bakımsız kalmıştır.
Bu caminin evkafından olup Aksaray’ın deniz tarafında bulunan çifte hamam da
hiçbir iz kalmayacak şekilde ortadan kalktı