Son günlerde bilim, siyaset, din, ahlak, eğitim vs. alanlarda konuşanlarını duydukça doğru akıl yürütme yöntemi konusunda bir sorun olduğu düşüncesine kapılmaktayım. Bu açıklamalar düşünce “muhakeme yanlışlığının” ötesinde “saygınlığın” da azalmasına (müptezellik) neden olmaktadır.

Önce mantık derslerinde akıl yürütme çeşitlerinin, tümdengelim, tümevarım ve analoji şeklinde ayrıldığını hatırlayalım. Derse gelen hocamız zaman zaman şu tür örnekler verirdi:

Az olan şey değerlidir/ Topal eşek de azdır/ O halde topal eşek değerlidir…

Veya çok olan şeyler değersizdir yargısı içinde:

Çok olan şeyler değersizdir/ Su çoktur/ O halde su değersizdir.

Hocamız, bu örnekler çerçevesinde bu tür akıl yürütmelerin mantıkta var olduğunu, ancak ulaşılan sonuçların doğru veya yanlış olabileceğini uzun uzun anlatırdı. Bu örneklerde de sonuçlar gerçeği yansıtmamaktadır.

Mevcut tabloyu açıklamada; akıl yürütme yönetmedeki tutarsızlık yanında “çokluk” ile ilgili değer azalmasına dikkat çekmek istiyorum.

Çokluk sorunu

İktisatta da bir malın çok olması ile değeri arasında ilişki incelenmiştir. Arz arttıkça (Mal çoğaldıkça) fiyat (değer) düşer. Buna ekonomide arz kanunu denilmektedir…

Çokluğun getirdiği değer azalması sorunu eskilerin de dikkatini çekmiş ve “müptezel” kavramını kullanmışlardır (TDK). Müptezel; çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz anlamındadır. Bir başka anlamı ise saygınlığını yitirmiştir

Çokluk sorunu çerçevesinde düşünmeye devam ettiğimizde günümüzün en önemli sorunlarından biri de müptezelliktir.

Her alanda, her konuda ve her yerde (havada, denizde ve karada) müptezellik dörtnala koşuyor. Gelin farklı örneklere bakalım. Önce akademi:

Akademi

Yükseköğretim kurumlarında her yıl akademik değerlendirme yapılır. İncelenen kriterlerden biri de yayın sayısıdır. Bu yayınları hakkıyla yapan büyük bir çoğunluk vardır. Ya bir grup! Tam bir felakettir: Bir bakarsın bir akademisyen (Prof. Vd) çıkar üç, beş değil 40-50 indeksli dergide yayın yaptığını sunar kamuoyuna. Yıl 52 hafta olduğuna göre bu üretken (!) akademisyen her hafta bir indeksli makale (!) üretmektedir. Acaba bu üretken şahıs haftada bir makale okuyor mu? Okumasına gerek yok, bir derginin editör veya yayın kurulunda olması yeterlidir. Bu çok çalışkan akademisyenler bir gün aşı bulur, bir gün kelliği çözer, bir gün yeni bir bitki bulur. Bu çalışkanlığı ödüllendirilir ve akeminin en yüksek konumlarına yerleşir.

Müdür

Sade vatandaş kalmadı mı? İnceleyeceğimiz örneklerden diğeri yönetici sayısıdır. Müptezellikte yöneticilik belki de bu ülke de şampiyondur… Önceki yazılarımda eğitimde yönetici çokluğuna dikkat çekmiştim. Her 5 öğretmenden biri yönetici. Her 2 öğretim üyesinden (Prof., Doç. Ve Dr. Öğt Grv.) birine yönetici olma fırsatı vermekte sistemimiz!

Kamu kurumlarına bakıyorsun hemen herkes bir şeyin yöneticisi!

STK’larda genç genç çocuklar, şunu başıyım, bunun başıyım, şunu temsilcisiyim, bunun temsilciyim diyerek kapı kapı dolaşıyorlar.

Sizce bu kadar yöneticinin olduğu yerde yöneticinin değeri olur mu?

Keşke bu gençler/insanlar kendisinin ve mesleğinin temsilcisi olsalar! Öğretmen olmanın, akademisyen olmanın, din adamı olmanın vs. gururunu taşısalar… Siyaseti, sosyal hizmetleri bilgileri ve tecrübeleri ile yapsalar…

Müptezellik liginde STK’lar da şampiyonluğa oynayan bir grup… Her şeyin bir STK’sı türedi… Siyasete/devlete yön vermeye çalışıyorlar.

Bazı STK temsilcileri ise işi bayağı abartıyor… STK’ları birleştiriyor… Platformlar, federasyonlar, konfederasyonlar, mega/ultra STK…

Ve diğerleri…

O kadar örnek var ki… Bu ligde yarışa giren bir önemli grupta üniversite mezunları… Kitle eğitimi yaptıracağız derken bunları da değeri azalmış mezunlar (müptezeller) arasına soktuk… Ya yazarlar, gazeteciler, anketörler… Şu kanal senin bu kanal benim, hemen her konuda açıklama yapayım derken meslekler, konumlar, değerler erozyona uğruyor…

Dert büyük! İnşallah sorunu özetleyebilmişimdir… Bu arada saygınlığını koruyan bilim insanlarını, gazetecileri, siyasetçileri, STK’ları vs. tenzih ederim! Onlar alınmasınlar!

Son söz: Dozunu aşan her şey zehirdir.