Cemal Gürsel, “Ebedî Şef”inin “Dîn İnk̆ilâbı”nı hortlatmak emelindeydi

Fitne-fesâdla ve zorbalıkla işbaşındaki meşrû hükûmeti deviren diktatör taslağı Cemal Gürsel, “izinde” olduğu Mustafa Kemâl’in 1930’lu senelerde tatbîkâta koyduğu, lâkin bilâhare (bir dereceye kadar) ak̆îm kalan “Dîn İnkılâbı”nı hortlatmak niyetindeydi ve bunu alenen beyân etmişti. Zâten (Sabataî ve Mason Cemâatlerinin belkemiğini teşkîl ettiği) Mütehakkim Zümre, bu emelinden hiç vazgeçmemiştir. Ve vazgeçemez, çünki tahakkümlerinin devâmı bu gibi Kemalist İnkılâblara ve Kemâlperestliğe tâbidir…

Gürsel, temsîl ettiği Zümre nâmına iktidârı zaptetmesinden kısa bir müddet sonra, Yüksek İslâm Enstitüsü’nü ve Çarşamba İmâm-Hatîb Mektebi’ni ziyâreti vesîlesiyle, “Ebedî Şef”inin yarım kalan “Dîn İnkılâbı”nı devâm ettirmek arzûsunu dile getirmişti. Bu vesîleyle de, bu arzûsunu riyâk̃ârca “delîl”lerle takdîm etmişti… Bu riyâk̃ârca “delîller”ine karşı söylenecek şudur: Allâh’a her millet elbette kendi dilinde yakarır; fakat namazını Arabca kılar ve Meâlleri de “Türkce Kur’ân” nazarıyle okumaz… 6 Ekim 1960 târihli Milliyet’ten naklediyoruz:

“Gürsel, Türkçe Kur’ân istiyor…

“Devlet Başkanı, İslâm Enstitüsünde ‘Biz dini millî bir hüviyetle kavramak mecburiyetindeyiz’ dedi.

“Devlet ve Hükûmet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel, dün Yüksek İslâm Enstitüsünde yaptığı konuşmada, Kur’ân’ın Türkçe okunmasına taraftar olduğunu belirtmiş, ‘Türk, kendi dinini kendi dili ile ifade edemezse, aslâ bir din sahibi olduğunu iddia edemez.’ demiştir.

“Gürsel, bu konuda şunları ilâve etmiştir:

‘- Biz, dini, millî bir hüviyetle kavramak mecburiyetindeyiz. Ezan’ın, Kur’ân’ın Türkçe okunamaz denişi gibi sakat, köksüz ve esassız fikirlere itibar etmemeliyiz.

‘Bu anlayışın temelini bu müessese kuracaktır. Din anlayışını bu şekilde değiştiren bu müesseseyi biz geliştireceğiz. Konunun üzerinde ehemmiyetle durulmakta ve çalışılmaktadır.’ [Resmî müesseseleri de bu emeline âlet etmesine rağmen, Elhamdülillâh, hüsrâna uğramıştır!]

“Devlet Başkanı, burada, bir cenaze törenindeki müşahedelerini anlatmış ve şöyle demiştir:

‘- Dualar okundu. Orada bulunanlardan hiç biri bu duaların mealini anlamadı. Buna rağmen hâzirûn baş salladı. Hep anlayamadığımız şeylere mi baş sallayacağız? Halbuki gayet güzel Türkçemizle ölüm anlatılabilirdi. Bizlere ölünün acısını hafifletecek, teselli edecek, ölümün şerefli bir şey olduğu telkin edilip, felsefesi yapılabilirdi. Bizi âhirete hazırlayacak güzel sözler güzel Türkçemizle söylenebilirdi. Bugün bir dalâlet içindeyiz. Dindar geçinen bazılarına ‘Allah kimdir?’ deyiniz. Devrine göre ya Cemal Paşadır der, ya Celâl Bayardır der, ya Enver Paşadır der. Din hakikatına [hak̆îkat̃ine] mutlaka erişmeliyiz.’

“Gürsel, daha sonra Askerî Tıbbiyeyi ve Çarşambadaki İmam Hatip Okulunu ziyaret etmiştir. […]

“[İmâm-Hatîb Mektebi’nde] koridordan geçip başka bir sınıfa giren Gürsel, karatahtada arap harfleri ile yazılı yazıları görünce, 4-B sınıfı öğretmenine ‘Dersiniz nedir?’ sualini sormuştur. Öğretmenin Arapça dersi verdiği şeklindeki cevabından sonra, Devlet Başkanı, üzerinde Atatürkün resmi asılı bulunan karatahtanın önünde durmuş ve öğretmene ‘Peki bu dersler bittikten sonra öğrencilerin kaçı Kur’ânı okuyup anlayabilir hale geliyor?’ diye sormuştur. Öğretmen ancak yüzde 25 inin öğrendiğini söyleyince ‘Hiç sanmıyorum yüzde nisbeti bu kadar yüksek olsun’ demiş ve ‘Zordur bu arapça’ diye ilâve etmiştir. […]

“Okulun diğe kısımlarını gezen Gürsel, kapının önünde çıkışını bekleyen halk ve öğrencilere hitab ederek şöyle demiştir:

‘- İçeride arkadaşlarınıza söyledim. Burada size de söyleyeyim. Din adamı olmak bundan sonra marifettir. Hakikî din yayınını sizin inkılâpçı kafalarınız yapacaktır.’ ” (“Gürsel, Türkçe Kur’ân istiyor”, Milliyet, 6.10.1960, ss. 1 ve 5)

İhtilâl mahsûlü Esâsiye’yi hazırlıyacak hey’etin başına Sabataî Cemâatinin güzîdelerinden Sıddık Sami Onar getiriliyor

Milliyet’in yine 28 Mayıs 1960 târihli nüshasının sol alt tarafında dikkat çeken bir başka resim, Sabataî Cemâatinin güzîdelerinden ve İhtilâlin müşevvik̆lerinden, o esnâda İstanbul Üniversitesi Rektörü olan Hukûk Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın ağızları kulaklarına varan bir portre fotoğrafıdır. (Onar -İstanbul, 11.11.1897 – a.y., 9.8.1972, Zincirlikuyu Mez.-, Fevziye Mektebleri Vakfı’nın müessislerinden ve 1968 - 1972 senelerinde ilk Reîsidir. İsmi, Işık Lisesi’nin -eski Fevziye Mektebi’nin- Nişantaşı Kampüsündeki Kütübhâneye verilmiştir.)

Onar’ı böyle mesteden, Millî Birlik Komitesi’nin 13 numaralı teblîğinin 2. Maddesidir:

“2) Yeni Anayasanın hazırlanması vazifesi sayın Rektör Sıddık Sami Onar’ın başkanlığındaki profesörlerden mürekkep yüksek bir ilim ve hukuk heyetine tevdi edilmiştir. Yeni Anayasa ilân ve tatbik mevkiine girinciye kadar bütün siyasî partilerin faaliyetini men’ediyorum. Aksi hareketleri çok şiddetle cezalandıracağım. Vatandaşların verilen tebliğlere riayet etmelerini bilhassa rica ederim. Millî Birlik Komitesi Başkanı ve Türk Silâhlı Kuvvetler Başkumandanı Orgeneral Cemal Gürsel.” (Milliyet, 28.5.1960, s. 1)

İhtilâlcilerin bu büyük iltifâtı üzerine, Onar’ın ağzı kulaklarına varıyor ve şu beyânâtı veriyor:

“Hayatımın en güzel işidir!” (Akşam, 28.5.1960, s. 1)

Lâkin, bilâhare, 33 dereceli Farmason (Mimar Sinan Araştırma Locası’nın müessislerinden) Enver Ziya Karal riyâsetinde teşkîl edilen “Anayasa Komisyonu”nda (bilmediğimiz bir sebeble) ona yer verilmemiştir… 1959’da getirildiği İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ise, 1963 senesine kadar uhdesinde kalmıştır. (1946 - 1949 senelerinde de Rektördü…)

(Cumhuriyet, 6.10.1960, s. 1)

“Gürsel’in din hakkındaki fikirleri: ‘Ezan Türkçe, Kur’an Türkçe okunmalı’ ”… Kasdı, namazda, Kur’ân’ın aslı yerine, Meâllerin kırâat edilmesidir… Diktatör taslağı Cemal Gürsel, işte böyle, “Ebedî Şef”inin yarım kalmış “Dîn İnkılâbı”nı tamâmlamak emelindeydi… Allâh’a şükür ki hevesi kursağında kaldı!

Gazetenin bir başka manşet haberi daha dikkat çekiyor: “Adalet Bakanı, Menderes’in aklî teşevvüşe maruz kaldığı, böylece cezadan kurtulması ihtimali şayialarını yalanladı…” Yukarıda naklettiğimiz vechiyle, Gürsel, ilk İhtilâl Nutku’nda, DP ricâlini “şuûr bozukluğu” ile ithâm etmiş ve bunu da ihtilâllerine bir mesned yapmıştı. Hâlbuki burada kendi kendilerini tekzîb ediyorlar…

***

Farmason Komünist Çetin Altan: “Silâhlı Kuvvetlerimizin, Büyük Ata’nın mânevî direktifi ile yaptığı bu hareket…”

28 Mayıs 1960 târihli Milliyet’in ikinci sayfasında Çetin Altan’ın “Bugün canım yazı yazmak istiyor” başlıklı fıkrası var. Farmason Komünist Çetin Altan, o senelerde Karacan – İpekçi’nin Milliyet’inde yazıyordu ve uzun zamân da orada devâm etti… Bilâhare Akşam gazetesine geçecek ve orada, “Taş” başlıklı köşesinde, halka Marksizm-Leninizm dersleri verecek, binlerce tedhîşçinin yetişmesinde ve Memleketin bir baştan bir başa kana boyanmasında büyük têsîri olacaktır…

Altan, bu fıkrasında da Mütehakkim Zümrenin (kendi tâbiriyle “kompradorlar”ın) ihtilâlini (bittabi onu bir hayli allayıp pulladıktan sonra) harâretle alkışlıyor:

“Atatürk’ten bahsedilsin istemiyorlardı”

“Yıllar ve yıllar boyu aklımızın erdiği, gücümüzün yettiği, dilimizin döndüğü kadar, tarihlerden örnekler verdik, hukuk prensipleri sıraladık, kinayeli fıkralar anlattık. Kafasında en küçük bir izan fırdası [?] bulunan bir insan bile bu ihanet yolunun geçit vermeyeceğini görür ve geri dönerdi. Hayır bunlar öyle yapmadılar. Anayasayı çiğnediler, hürriyetleri kestiler, hukuk dışı komisyonlar kurdular…

“Artık yazı yazmıyor, yazı taklidi yapıyorduk.

“Atatürk’ün gençliğe hitabesini, Nutuk’un tefrikası halinde yayınlamak dahi suç sayılır olmuştu. Atatürk’ten bahsedilsin istemiyorlardı. Onun kurduğu İnkılâp Türkiye’sinin Cumhuriyetine bir beyefendiler saltanatı halinde çöreklenmek ve memleketi basınsız, Üniversitesiz ve hattâ Meclissiz olarak idare etmek niyetine kapılmışlardı.

“Silâhlı Kuvvetlerimizin Büyük Ata’nın yıllar arkasından akseden manevî direktifi ile yaptığı bu hareket, demokrasimizin en sağlam teminatı olarak tarihimize geçecek ve hürriyetlerden kendi sefil benlikleri için faydalanmak isityen gafillere her zaman için unutulmaz bir ders olacaktır.

“Millî Birlik Komitesi Başkanı ve Türkiye Silâhlı Kuvvetler Başkumandanı Orgeneral Cemal Gürsel’in yayınladığı demeçte bilhassa belirttiği gibi, memleket, yakın bir zamanda demokrasinin şartlarına uygun bir idareye kavuşacaktır. Kurucu Meclis, gereken esasları tesbit ettikten sonra hür ve endişesiz bir seçimle memleketi, memleketin sevdiği lekelenmemiş insanlara bırkacaktır.