Ali Fethi Okyar: “Yaşasın Türk Milletinin büyük dâhî mürşidi!”
12 Ağustos 1930'da, Mustafa Kemâl, Manastır Askerî İdâdîsi’nden beri berâber hareket ettiği, kendisine fevkalâde îtimâd duyduğu arkadaşı Ali Fethi Okyar'a, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurduruyor veyâ onu bu istikamette teşvîk ediyor, Başvekîl İnönü de bu teşebbüsü müsbet karşılıyordu…
Câhil ve sâfderûn halk, bu muvâzaa fırkasına büyük bir rağbet göstererek tuzağa düşecek, böylelikle strateji hedefine ulaştıktan sonra, Fırka, 16 Kasım 1930'da, husûsen “Tek Adam” ile Okyar'ın mutâbakatıyle feshedilecekdir…
Serbest Fırka Stratejisiyle açığa çıkan “Mürteciler” ve “İrticâî Hareket” artık rahat rahat tepelenebilecek, (Benoist-Méchin'in tâbiriyle) “Türkiye'yi islâmî köklerinden koparmak” için (hemen 23 Aralık 1930 ve sonrasında Menemen Tertîbi ile yüzlerce tevkîf, 28 îdâm ve memleket çapında tedhîş, “Dil İnkılâbı” ile, İslâm kültürüyle yoğrulmuş Târihî Türkçe yerine, mürâîce “Öztürkçe” tâbir edilen yarı Frenkce, yarı Uydurmaca sun'î bir dili resmî dil yapma, Sahîh Ezân yerine Uydurma Ezân, Kur'ân-ı Kerîm yerine nazîresi hükmünde bir Uydurma Meâl ve “Öztürkçe ibâdet” mârifetiyle “Dîn İnkılâbı”, işret ve sefâhatin yaygınlaştırılması, materyalist neşriyâtın teşvîki ve resmî ders kitaplarıyle dahi Materyalizm ve İslâm aleyhdârlığı aşılanması, Müslümanların Cuma tâtili yerine Frenklerin Pazar tâtilini ikame gibi) yeni hamleler birbirini tâkîb edecek, Devlet tedhîşiyle sindirilmiş olan halk, bir serbestî vasatında herkesi öfkeyle ayağa kaldıracak bu siyâsetlere infiâl gösteremiyecekdir…
Filhakîka, Ali Fethi, gerek gazetelere verdiği beyânâtlarda, gerekse Ege Bölgesi'ne yaptığı propaganda seyâhatinde, kendisinden beklendiği sûrette nutuklar îrâd edecek, sonradan bütün gûyâ “Sağ” fırkaların ve siyâsetcilerin de izinden gideceği şekilde, totaliter bir rejimde, bu vâkıaya hiç temâs etmeden, aksine ona esâsda sâhib çıkarak, pek mürâî bir tavırla, bol bol hürriyet ve serbestî edebiyâtı yapacak, bu meyânda her nutkunda ve her vesîleyle “Tek Adam”a arz-ı ubûdiyet etmeyi ihmâl etmiyecekdir.
8 Eylûl 1930'da İzmir'de verdiği nutuk, bu tesbîtimize bir misâldir. Nitekim, Fethi Bey, “İzmir Nutku”nu, böyle serbestî fikrinin müdâfii bir fırka teşkîline imkân veren “Tek Adam”ı tebcîl ederek bitirmişti:
“Muhterem İzmirliler, sermaye ve mesainin serbest inkişafı hedefini kendisi için gaye ittihaz etmiş olan fırkamızın teşekkülü, Cümhuriyet tarihinde hiç şüphe yoktur ki bir tekâmül hatvesidir. Fırkamızın programı, zekânın tatbikı ve mesainizin inkişafı için geniş sahalar açmak istidadını haizdir.
“Bu güzel, zengin ve feyizli ülkenin halâskârı ve bütün milletin mürşidi olan Büyük Gazinin, Serbest Cümhuriyet fırkası teşkili hakkındaki fikri, hassasiyet ve memnuniyetle karşılamış olduğunu burada yâdetmeği bir minnet ve şükran borcu bilirim.
“Yaşasın türk milleti, yaşasın onun büyük dâhi mürşidi, yaşasın Serbest Türk Cümhuriyeti, yaşasın sevgili ve çalışkan İzmirliler.” (Akşam, 9 Eylûl 1932, ss. 1 ve 2)
Hürriyetin bu âteşîn öncüsü, halk huzûrundaki mezkûr arz-ı ubûdiyet sözleriyle de iktifâ etmiyecek, aynı gün “Milletin Dâhî Mürşidi”ne aşağıdaki telgrafı çekecekdir:
“Reiscumhur Gazi Mustafa Kemal Hz. ne,
“Bugün söylediğim nutuk münasebetile toplanan on binlerce halk, nâm-ı devletlerine, geçtiğim yerlerde şedit ve sürekli alkışlarla hissiyatını izhar etmiştir. Halk, Zât-ı Devletlerine karşı beslediği sonsuz merbutiyet ve muhabbetlerinin Zât-ı Devletlerine iblâğına bendenizi memur etmiştir. Bu yüksek ve şerefli vazifeyi ifa ederken tazimlerimi arzeylerim. Fethi.” (Akşam, 10 Eylûl 1930, s. 2) (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 7-9.11.2018/49-51)
Ertesi günki konuşmasına göre de, bütün vatanı olduğu gibi Manisa’yı dahi düşman işgâlinden kurtaran, “Dâhî Mürşid, her vakit Büyük Reîsimiz, Başkumandan Gâzî Hazretleridir ve onun en büyük eseri Cumhûriyettir”:
“Bugün Yunan ordusundan Manisanın tahlis olunduğu bir gündür. Türk milletine bu büyük ve emsalsiz muzafferiyeti temin eden o zaman başkumandanımız ve her vakit büyük reisimiz Gazi Hz nin en büyük eseri, bu millete temin ettiği cumhuriyettir. Bu günün hatırası şerefine Gazi Hz. ne hep bir ağızdan yaşasın diyelim. (Yaşasın sesleri.)” (Akşam, 11 Eylûl 1930, s. 2)
Ali Fethi, Fırkası vazîfesini îfâ edip (kendisinin ve “Dâhî Mürşid”inin ortak karârıyle) feshedilinciye kadar bu minvâl üzere konuşmıya devâm edecekdir…
Org. Ali Fuad Erden: “Çok cepheli bir dehâ olan Mustafa Kemâl, ölmemiş gibidir ve hiç ölmiyecek gibidir; bu türlü yaşamak onun ebedî imtiyazıdır”
“Kemalist Türkiye”nin yoğrulmasında büyük rol oynıyan Mustafa Kemâl – Ali Fethi – Mustafa İsmet - Ali Fuad (Erden) dörtlü arkadaş grupuna mensûb Orgeneral Ali Fuad Erden de, bekleneceği üzere, Mustafa Kemâl'i mâbûd derecesine yükselten fanatik bir Kemalistti. Onlar, Sabatay Sevi yerine artık Mustafa Kemâl'i ikâme etmiş bulunuyor ve kendileriyle berâber bütün Anadolu Milletini de ona taptırmak dâvâsı güdüyorlardı…
Erden, 1952 senesinde, iki can ciğer arkadaşı hakkında, birbirine muvâzî iki kitab neşretmişti: İsmet İnönü (İstanbul: Burhanettin Erenler Matb., 13x19 cm, 184 s.) ve Atatürk (İstanbul: Burhanettin Erenler Matb., 20 cm, 140 s., resimli)... Vefâtından (12 Mayıs 1957) altı ay kadar evvel, Ekim 1956'da, Târih Kurumu'nun Belleten mecmûasında, bu def'a “Mustafa Kemal Atatürk” başlığıyle hamâsî bir makâle neşretti (cild XX, sayı: 80, Ekim 1956, ss. 539-548).
Makâlesi, Münâfıkça tezâdlarla dolu… Bir taraftan, makâlesinin başında üç tâne Hadîs de naklederek Müslümanlığa değer verir gibi görünüyor, dîğer taraftan Müslümanlığın “kader” akîdesini inkâr ediyor… Naklettiği Hadîslerin Demokrasinin temelini teşkîl ettiğini ileri sürerek Demokrasiye sâhib çıkıyor, fakat, dîğer taraftan, totaliter bir ideoloji olan Kemalizmin propagandasını yapıyor… Kezâ, İslâmla Kemalizmin aslâ uzlaşamıyacağını bile bile, Kemalizmin o devirdeki yeni stratejisine muvâfık olarak, İslâmı Kemalizme payanda yapmıya çalışıyor… Bu meyânda târihî hakîkatleri tahrîf ediyor ve müsbet ilimlerden, târih felsefesinden nasîblenmemiş bir tavırla, İstiklâl Harbinin bütün muvaffakıyetini “Tek Adam”a mâl ediyor…
Ve o “Tek Adam”ı tebcîl, tebcîl, tebcîl! Arz-ı ubûdiyet derecesinde tebcîl! Bitmez tükenmez hamd-ü-senâlar:
“Mustafa Kemal, taçlılar gibi ecdadından gelmedi. Atatürk'ün ecdadı kendinden başlar. O, alelâde mânasiyle asîl değildir; asıldır… […]
“Gerçekten Mustafa Kemal şef mizacı ve liderlik dehasiyle doğmuştu… O, çok cepheli bir dehadır… Önce askerî deha. Sonra siyasî deha. İnkılâpçı deha. Kurucu ve ıslahatçı deha. Mesut ve mümtaz özellik. Atatürk'ün dehası, eşsiz sağ duyusu ile aynı miktarda ve aynı irtifada idi ve daima onunla beraber yürürdü…”
Müellifimiz bir tapınış vecdiyle kendini kaybediyor ve Türk Milletinin bin sene sonrası için dahi kehânette bulunmaya cür'et ediyor:
“Atatürk'ün eserleri, mânevî varlığı ile beraber yaşıyor ve ilelebet yaşıyacaktır. Türk gençliği Atatürk'ün izinde ve çığrında yürüyor. Bin yıl sonra, torunlarımızın torunları da onun yolunda yürüyeceklerdir.
“Ebedîliğin ufuklarında uzaklaşan Atatürk'ün hâtırası, gönüllerimizde ve vicdanlarımızda saygı ve minnet duygulariyle sarılı olarak, taze ve canlı yaşamaktadır. O, yirmi beş milyon gönülde, ölmemiş gibidir ve hiç ölmiyecek gibidir. Bu türlü yaşamak onun ebedî imtiyazıdır.
“Atatürk, millî tarihte, granit bir şahika gibi yükselmektedir.” (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 6.12.2018/78)
Şükrü Kaya: “O, târihin zâlim âkıbetini değiştirmişti”
11 Mayıs 1924’te, Resne Locası’nda tekrîs edildikden beş sene sonra, 1929’da 33. Dereceyi ihrâz eden Şükrü Kaya (İstanköy, 1882 – İstanbul, 10.1.1959), “Mutlak Şef”in değişmez Dâhiliye Vekîli ve CHP’nin de pek nüfûzlu (“Büyük Şef”ine halef olmak için teşebbüsde bulunacak kadar nüfûzlu) idârecilerinden biriydi. Profiline bakılırsa muhtemelen Sabataî olan bu Kemâlperest siyâsetci, İnönü’ne rakîb olması hasebiyle, onun devrinde siyâset sahnesinde ön plana çıkamadı. 1947 10 Kasım’ında kaleme aldığı anma makâlesinde, “köleleşmiş Osmanlı”yı nefretle anıyor, “Türkler için mukadder sayılan tarihin zalim akıbetini değiştiren adamın” bütün İnkılâblarını Milletin desteğiyle yaptığını iddiâ ediyordu:
“…Yeryüzünde yarıya inmedik tek bayrak kalmadı. Devletler saf olarak onun tabutu önünde el bağladılar, ıstırablı bir ihtiramla eğildiler. Günlerce matemini tuttular. […]
“…Sarayın, saraydakilerin köleleştiği, Türkiyenin istiklâline ve Türklerin canına kasdedenlerin emirlerine yaltaklanarak boyun eğdiği kara ve karanlık günlerinde O, dişlerile, tırnaklarile memleketin istiklâlini korumaya, Türkün namusunu kurtarmaya savaşan asker, zeybek, başıbozuk kahramanların arasına karışmış, önlerine düşmüş, başlarına geçmiş, nihayet zaferi sağlıyan orduların başkumandanı olarak istiklâl ve hürriyetin bayrağını vatanın her bucağında ve her burcunda şerefle dalgalandırmıştı. […]
“O, Türkler için mukadder sayılan talihin aksi gidişini çevirmiş; tarihin zalim akıbetini değiştirmişti.
“İki üz yıldır koca bir İmparatorluğu içten dıştan kemire kemire ölüm yatağına düşüren, ve yıkıntıları altında Türkleri de ezen amansız derdleri o deşmiş, devalarını da O bulmuştu. […]
“…İstibdad idaresinden yeni kurtulmuş Türk milletinin varlığını korumak için her şeyden önce onu, eski idarelerin küflü ve köhne zihniyetlerinin, sakat ve tembel müesseselerinin maddî ve manevî boyunduruğundan kurtarmak, bir rejim inkılâbı yapmak lâzımdı. […]
“Türkleri kurtaracak irfan ve medeniyet inkılâblarının yalnız millî hâkimiyet yolu ile yapılabileceğine, ve Türkiyenin ancak Cumhuriyet idaresile yaşayabileceğine Gazinin imanı hiçbir vakit sarsılmadı. […]
“Milleti muttasıl geriye çeken, devleti âciz ve zayıf bırakan zararlı kanunları, nizamları, usulleri, âdetleri, kıyafetleri; müesseselerile birlikte değiştirmek, yenilemek, yani devlet işlerinde lâikleşmek, millet hayatında medenîleşmek lâzımdı. […]
“En cesur, en ileri inkılâb hamlelerinde, bu milletin gencleri, münevverleri, halkın çoğunluğu Gazi Mustafa Kemali hiç bir vakit yalnız bırakmadı ve ondan bir adım geri kalmadı.
“Hiç bir millet hiç bir devlet adamını Atatürk kadar sevmedi, hiç bir devlet adamı da milletini onun kadar övmedi, onun kadar da milletile övünmedi. […]
“Tarihin hangi devrinde ve dünyanın neresinde cemiyetler, cemaatler, kurullar, kurultaylar, milletler ve insanlar, zekâsı yüksek, tecrübesi büyük, görüşü isabetli, hitabeti müessir, mantığı kuvvetli, seciyesi düzgün, özü sözü doğru, vatansever bir devlet ve millet adamının tesirinden ve telkininden azade kalabilmişlerdir? Fazla olarak Atatürk yurdu sık sık dolaşır, halkın arasına girer, onlara telkinler yapar, onların fikirlerini, reylerini toplar, müsbet bir neticeye varmışsa icabını mesul hükûmete havale ederdi.
“Atatürk millî Cumhuriyeti böyle kurdu, millî inkılâbları bu yolda yaptı.” (Şükrü Kaya, “Hiç bir millet hiç bir devlet adamını Atatürk kadar sevmedi, hiç bir devlet adamı da milletini onun kadar övmedi, onun kadar da milletile övünmedi”, Cumhuriyet, 10.11.1947, ss. 1 ve 4)