“Atatürk, Gencliğin İrticâa karşı olan mukâvemet hareketini, (Etnoğrafya Müzesi’ndeki muvakkat kabrinde) yattığı yerden idâre ediyordu”

“1951 de kütlelere dayanmak, münevverleri harcamak, Atatürkü ve inkılâplarını unutturmak fikrinin Demokrat Parti iktidarının demagogları tarafından ilk ortaya atıldığı günleri hatırlıyorum. Bunların karşısına kim çıkmış, yollarını kim kesmişti? Başlarında inkılâp, terakki ve Millî Birlik ideallerinin ebedî koruyucusu haline gelen Atatürk bulunduğu halde Atatürk gençliği…

“Bu gençlere şöyle denilmişti:

“- Öğrenici sıfatiyle siz siyasetle meşgul olamazsınız. Derslerinizin başına gidiniz. Bizim işimize karışmayınız.

“Onlar şu cevabı vermişlerdi:

“-  Biz siyasetle uğraşmıyoruz. Atatürk’ün bize olan emanetlerini korumak yolundaki mukaddes vazifemizi yerine getiriyoruz.

“O günlerde Atatürk, Etnoloji müzesindeki muvakkat kabrinde yatıyordu. Bana öyle geldi ki Atatürk, irticaa karşı olan mukavemet hareketini, her zor durumda belirttiği üstün liderlik vasıflariyle yattığı yerden idare ediyordu.

 

“Gazetemiz, o sıralarda, İrticâ ile göğüs göğüse çarpışıyordu”

“Hayatta iken her fena ihtimali düşünmüş, ona göre tedbirler almış, gençliğe güvenmiş, gençlere vazifeler vermişti.

“Gazetemiz o sıralarda irticala göğüs göğüse çarpışıyordu. Malatya suikasdı ile neticelenen bir hareketin ön saflarında, gençlikle omuz omuza mücadelemizi yürütüyorduk. O günlerde sık sık muvakkat kabri ziyaret ettim. Atatürk’ün mânevî varlığından kuvvet aldım, mücadeleye devamın tarzı hakkında ilham aldım.

 

“Başkumandanın ebedî karârgâhı”

“Günün birinde Anıt-Kabir tamamlanınca, Atatürk’ün oraya taşınması bana bir ölünün mezarına getirilmesi intibaını vermedi. Başkumandanı nihayet ebedî karargâhına götürdüğümüz hissinin tesiri altında idim. Yüz binlerce vatandaşın sokaklara döküldüğü, pencerelere dizildiği o gün binlerce kişi ile beraber Anıt-Kabre doğru adım adım yürürken, bana ebedîlik sahalarında ilerlemek imkânını bulmuşum gibi geldi. Derin bir vecd içinde unutulmaz saatler geçirdim.

 

“27 Nisan 1960 günü, İstibdâda, İrticâa karşı Gencliğin meydan muhârebesi başladı”

“Nihayet 27 Nisan 1960 günü istibdada, irticaa karşı gençliğin meydan muharebesi başlayınca, ecnebi muhabirleri bana sordular:

“- Bu şuurlu, bu intizamlı hareketi hangi teşkilât idare ediyor?

“Kendilerine şu cevabı verdim:

“- Anıt-Kabirdeki umumî karargâhından Atatürk idare ediyor. Bütün gençler, onun gençliğe olan hitabesinden ilham alıyorlar, aynı yollarda bu suretle buluşuyorlar ve aynı hedeflere doğru ve elele yürümeği bu sayede sağlıyorlar. Milletine ölümünden sonra bu kadar canlı bir şekilde hizmet edebilmek imkânı bugüne kadar hiç bir fâniye nasip olmamıştır. İlh…” (Ahmed –İsmini, burada, bu imlâyle yazmıştır- Emin Yalman, “Yaşayan Kuvvet”, Vatan, 10.11.1960, ss. 1 ve 5)

(Vatan, 10.11.1960, s. 1)

Mütehakkim Zümrenin en nüfûzlu sîmâlarından Ahmed Emin Yalman’ın Vatan gazetesinin 10 Kasım 1960 târihli pek ibretâmîz nüshası… (Bu nüshanın en ibretâmîz tarafı: “20. Asrın Sabatay Sevi’si” yerine koydukları “İl̃âh”larının, “Yaşayan Kuvvet” olarak, “Anıt-Kabir’deki Umûmî Karârg̃âhı”ndan Memleketimizi idâreye devâm ettiği vâkıasıyle iftihâr etmeleri…)

Millî bekâmızın remzi olan Ayasofya Câmii’nın l̃aik bir müesseseye çevrilmesini, “Atatürk’ün geniş dehâsının Hil̃âl̃ ve Salîb kavgasını körükliyenlerin elindeki Taassub sil̃âhını yok etmesi” şeklinde yorumlıyan Yalman, 27 Mayıs 1960 İhtil̃âl̃ini de candan desteklemiş ve gazetesiyle, Cemâat̃iyle onun başlıca âmillerinden biri olmuştur…

Ayasofya Câmiimizi bu zihniyet ve ahl̃âktaki insanlar neredeyse bir asır esîr tuttular…

***

Sertel’lerin Tan gazetesinin 11 Teşrînisânî 1938 târihli nüshasındaki tapınış

Sabataî Cemâatinin -Hüseyin Cahit Yalçın gibi, Ahmet Emin Yalman gibi, Abdi İpekçi gibi- nice güzîdeleri arasında yer alan Sertel’lerin Tan gazetesi, temsîl ettiği Cemâat nâmına, “Babamızı kaybettik” gibi pek mânîdâr bir başlıkla intişâr etmış ve 12 sayfasının (onuncusu hâric) 11’ini, hakîkat endîşesi taşımadan, Mustafa Kemâl’in ve Kemalizmin hadsiz medh-ü-senâsına tahsîs etmişti…

Mehmet Zekeriya Sertel’in birinci sayfadaki başmakâlesini, ikinci sayfada, Sabiha Sertel’in “Türkiyenin Büyük Adamı” başlıklı makâlesi tamâmlıyordu…

2. sayfadaki başlık: “Hükûmetin tebliği: Atatürk Türk Milletine Çok Güvendi. Türk Milleti Onun Eserlerini ve Türk Gençliği Onun Vediası Olan Türkiye Cumhuriyetini Ebediyyen Yaşatacaktır.”

3. sayfadaki başlık: “Türk Milleti, Matem İçinde… Halk, Dün Ebediyete Kavuşan Büyük Ölünün Nâşı Önünde 3 Gün Hürmet Ve Tazimle Son Selâm Vazifesini Yapacak…”

4. sayfadaki başlık: “Genclik Hem Ağır Bir Matem İçinde, Hem Kavî Bir İmanla Dolu… Üniversitede Hazin Bir Manzara… Güftesiz ve Bestesiz Bir Istırap Marşı Gibi Hıçkıran Yüzlerce Genç ‘Ölen Atatürk, Bizim İdealimiz Olan Atatürk Değildir. O, Ölemez’ Diyordu… [Birkaç Üniversiteli kızın resmi altındaki yorum:] Mesut İnkılâpların mesut çocukları; münevver Atatürk kızları, dün üzerlerine dünyalar yıkılmış kadar müteessir  ve gözleri yaşlıydı.”

5. sayfadaki fâhiş mübâlağa: “Bir Dehanın Tarihi… Bir ‘Cihan[-]ı Husumet’ Elinden Kurtardığı Harap Vatanı, Bir Mamure ve Türklüğü, Dünyanın En Kudretli Milleti Haline Getirerek Ebediyete Çekildi.” Bu hakîkatsiz “tedk̆îk̆”, 6. sayfada da devâm ediyor.

6. sayfadaki başlık: “Büyük Kemalin Hayatından Hâtıralar”… Yorumlanmış 11 fotoğraf…

7. sayfadaki başlık: “Vecizeler… Büyük Kemalin Nutuklarındaki Yüksek Fikirler Millî Kudreti Yaratan Umdelerdir.”

8. sayfadaki başlıklar: “Atatürke Ait Canlı Hâtıralar… Sivas Kongresi Toplandığı Günlerde Mustafa Kemal… / Atatürk İçin Yabancılar Neler Düşündüler, Neler Söylediler? / [Mahmut Yesari’nin makâlesi:] Korku Bilmiyen Adam… Ağır düşman Ateşlerine Hiç ‘Kırpılmadan Bakan Gözler’ Kapandı. Buna İnanmıyorum.”

9. sayfadaki başlık: “Atamızın Millete Vasiyetleri: Biz İlhamlarımızı, Gökten ve Gaipten Değil, Doğrudan Doğruya Hayattan Almış Bulunuyoruz. Biz Bütün Türk Milletinin Hâdimiyiz. Kuvvet Birdir ve O Milletindir.”

11. sayfadaki başlık: “Türk Milletinin Derin Mateminden Levhalar”… Yorumlu 7 fotoğraf…

Tan gazetesinden –gâyet ibretâmîz- üç misâl vereceğiz: Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel ve Ömer Rıza Doğrul’un makâleleri…

 

Zekeriya Sertel: “Türkiye’ye ve Türklere nûr saçan ışık”

Eşi Sabiha Derviş Sertel gibi, Selânik’de genc yaşlardan îtibâren Marksizme gönül veren, bu inancla, bütün ömrünü Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne tâbi –yine aynı Cemâatten Dr. Şefik Hüsnü Değmer liderliğindeki- Türkiye Komünist Partisi’nin gizli bir militanı olarak geçiren, “Burjuva (veyâ Millî) Demokratik Devrim” sıfatıyle Kemalist İhtilâli Sosyalist İhtilâle geçişte elzem bir merhale olarak gören ve Komünist militanlara da hep böyle bir stratejik anlayışla Kemalizme sâhib çıkmalarını telk̆în eden, dîğer taraftan Kemalist Rejimin ilk Matbûât Umûm Müdürlerinden ve -“Mutlak Şef”in emri ve tahsîs ettiği imkânlarla- Cumhuriyet gazetesinin Yunus Nadi ve Nebizâde Hamdî’yle berâber üç müessisinden biri olan Mehmet Zekeriya Sertel’in başmakâlesi:

“Ölüm denilen zalim kuvvet nihayet içimizden en büyüğümüzü, en çok sevdiğimizi de aldı. Türkiyeye ve Türklere nur saçan ışığı söndürdü. Ruhlarımızı ve gönüllerimizi karanlığa boğdu.