Rahmetli Prof. Dr. Yahya Sezai Tezel: “Rahşan Ecevit Bir Azîze Değildi!”
A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, 1992-1993 Ders Yılı Bahar Döneminde, “Genel İktisat Tarihi” dersinde talebesi olduğum kıymetli İk̆tisâd Prof. Dr. Yahya Sezai Tezel Hocamın (Trabzon, 1941 – Ankara, 19.10.2022, Muğla, Marmaris, Bozburun Mez.) Rahşan Ecevit’in vefâtı vesîlesiyle kaleme almış olduğu ibretâmîz makâleyi aynen iktibâs ediyorum:
“Rahşan Ecevit'in toprağa verildiği gün yoğun bir "vah zavallı milletim" duygusu yaşadım. Bir ata sözümüz var: ölünün arkasından kötü konuşulmaz. Ama toplumların, ülkelerin, başka insanların kaderini etkilemiş insanların arkasından "olumsuz" bir değer yüklü bir kelime kullanmazsanız bu taktirde "tarih" yazılamaz.
“Ben hiç kimsenin ölümü karşısında sevinebilecek bir yapıya sahip değilim. Rahşan Ecevit'in ölümüne de sevinmem mümkün değil. Öyle bir yapım yok. Ama bir millette olan biteni bütünüyle gerçeklikten saptırma özelliği adeta bu milletin insanlarının DNA'sına işlemiş ise, o milletin insanlarının başlarının beladan kurtulması çok ama çok zordur. Rahşan Ecevit'in ölümünün toplumsal zihinde tasarlanma ve takdimi meselesi bu zor yazıyı yazmamı gerektirdi. Gerektiriyor.
“Rahşan Ecevit bir azize değildi. İyi huylu, sosyal ilişkileri güçlü biri değildi. Kendisini tanıdım. Bir ölçüde tanıdım. Ama onu ve eşi Bülent Ecevit'i çok yakından tanıyan dört kişiyi tanıdım. Nilüfer Arıak, Işın Çelebi, Haluk Özdalga ve Şerif Mardin.
“Rahşan Ecevit ile Bülent Ecevit ilişkisi de dünyaya örnek gösterilecek bir aşk ilişkisi değildi. CHP'nin yönetimine yansıyan dışsallaşmış hali ile içinde yoğun bir karşılıklı bağımlılık ve buna eşlik eden bir gerilim ve çatışma ilişkisi idi. Size benim ve Nisa'nın tanığı olduğumuz bir tespiti aktarmakla yetineceğim. CHP'de Bülent Ecevit'in, Bilsay Kuruç ve benzerleri ile oluşturduğu Marksist kadronun lehine, Genel Sekreter Orhan Eyüpoğlu ve Genel Sekreter Yardımcısı Ali Topuz'u ve birçok başka üst düzey CHP yöneticisini tasfiye ettiği günlerdi. Yıllarca CHP'de çalışmış, vekillik, bakanlık, Meclis Başkan vekilliği yapmış Nermin Neftçi bize çay içmeye gelmişti. Üç kişiydik, Nermin Hanım, Nisa ve Ben. Dedikodu baldan tatlıdır. Sohbet Bülent ve Rahşan Ecevit arasındaki ilişkiye, Rahşan Hanımın Bülent Beyi mi etkilediği yoksa Bülent Beyin Rahşan Hanımı olumsuzlukların kaynağı gibi göstererek kullanmakta olduğuna mı geldi? Ve Nermin Hanım bir örnek olay etrafında bu ilişkinin marazi bir kişilikler karışması olduğunu anlattı. Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu toplanacaktır. Genel Başkan beklenmektedir. Orhan Eyüpoğlu telefonla, parti görevlileri aracılığıyla evde karı koca arasında çanakların tabakların fırlatıldığı bir kavga yaşanmakta olduğunu öğrenir. Nermin Hanımı yanına alır, birlikte Ecevit'lerin Oran'daki evlerine giderler. Rahşan Hanımı sakinleştirirler. Bülent Beyi alıp Partiye dönerler. Toplantı üç saat sonra başlar. Nermin Hanım bir de, bir zamanlar yakın arkadaşım olan çok genç yaşta milletvekili seçilip, Büyük Şehir Belediye başkanı olmuş Ali Dinçer’le birlikte Orhan Eyüpoğlu, Ali Topuz'a yakın durarak siyaset yapmakta olan Semih Eryıldız, Ecevit'in sözünü ettiğim tasfiyeyi yaptığı Kurultay'da Semih Eryildız'ın mutlaka kitap haline getirilip yayınlanması gereken önemli konuşması sırasında Rahşan Ecevit'le ilgili bir tanıklığını anlatmıştı o gün. Rahşan Hanım Semih Eryıldız'ın ağır eleştiriler getirip meydan okuduğu konuşması sırasında Nermin Hanımın ellerine yapışır, yan yana oturdukları yerde. Dinlerken Semih'i, Nermin Hanımın avcunun içini kendi elleriyle sıktıkça sıkar. Ve tırnaklarıyla istemeyerek kanatır.
“Rahşan Ecevit’ın babası Namık Zeki Aral, Şebinkarahisar'a yerleşmiş bir Selânik göçmeni Dönme âilenin mensûbuydu. Teyzesi bağı ile, Öymen ailesi içinde idi… Mao'nun Çin'ini model olarak benimsemiş Bilsay Kuruç ve Rahşan Hanım teyze çocuklarıydı… Öteki teyzenin çocukları ise Altan Öymen ve diğer Öymen'lerdi…”
“Rahşan Hanım bir melek değildi, azize değildi. Bir cadı da değildi, CHP'de o dönemlerde birçok partilinin onu böyle görmesine rağmen. Birçoğumuzda da olduğu gibi ciddi kişilik sorunları olan bir insandı. Babası Namık Zeki Aral, tek parti döneminin diktatör cumhurbaşkanı olduğu yıllarda İsmet İnönü'ye maliye ve iktisat politikası konularında danışmanlık yapmıştı. Şebinkarahisar'a yerleşmiş bir Selanik göçmeni dönme ailenin mensubuydu. Rahşan Ecevit teyzesi bağı ile de Öymen ailesi içinde idi. Brezhnev Rusyasını yeteri kadar devrimci bulmadığı için Mao'nun Çin'ini model olarak benimsemiş Bilsay Kuruç'un CHP'nin 1980 darbesi öncesindeki büyük siyasi macera ve iflasının mimarı olacak kadar yetkilendirilmesinin nedeni Bilsay'ın ve Rahşan Hanımın teyze çocukları olmasıydı. Öteki teyzenin çocukları ise Altan Öymen ve diğer Öymen'lerdi.
“Bülent Ecevit'in babası hekimdi. Ankara Hukuk Okulunun kuruluş yıllarında Adli Tıp Profesörlüğü yaptı. İsmet İnönü'nün güvenini kazandı. Tek partinin son yıllarında milletvekilliği yaptı. Annesi ünlü ve başarılı bir ressam olan Nazlı Ecevit'ti. Gelini ile geçinemediği için oğlunun iki kez başbakan olduğu 1970'li yıllarda oğluyla ilişkisi yok gibiydi.
“Hâfızasını kaybetmiş, sonradan inşâ edilmiş uydurma masal tasarımlarla yaşayan hasta bir toplululuklar mozaiğiyiz”
“Bunları benim -cenazenin devlet töreni ile kaldırıldığı bu gün bunları- yazmamın, zaten sayısı bir hayli kabarık olan Yahya Tezel'i sevmeyenler kulübüne birçok yeni üyenin katılmasına yol açacağını bilerek yazıyorum.
“Niye mi yazıyorum? Yazmam lazım. Başından geçenleri, olan biteni "hattur huttur Arnavuttur ağzı yoktu adam kapar" tekerlemeleri ile masallaştıran zavallı bir "millet" adayı içinde doğdum. Bunun içinde gömüleceğim. Biri Amerika denilen ücra ve garip bir yerde, öteki Hollanda denilen dağsız bir süslü bağda sisler ve soğuk okyanus rüzgarları altında yaşayan iki evladım ve beş torunum var. Önümüzdeki günler, aylar, umarım yıllardan birinde benim de cenazem kaldırılacak. Bozburun'da. Kaç kişi olur bilemem. Cenazemin ve gömülmemin kızıma ve oğluma zahmet vermemesi için Bozburun'a döner dönmez bir mermerciye sipariş verip mezarımı yaptıracağım. Babam vefatından belki otuz, belki kırk yıl önce aile mezarlığı hazırlatmıştı.
“Ama yaşamayı çok seviyorum ve zihnim açık ve ayakta hareket edebilir oldukça yaşamaya devam etmek istiyorum. Temel sebebi, o kadar çok korkakla birlikte yaşıyoruz ki kimse olan biteni bırakınız olduğu bittiği gibi anlatmayı, bilinçlendirip kağıda dökmeyi göze almıyor. Hafızasını kaybetmiş, sonradan inşa edilmiş uydurma masal tasarımlarla yaşayan hasta bir toplululuklar mozaiğiyiz.
“Ben korkmuyor muyum? Korkuyorum elbette ama korkuma teslim olmadım. 1976'dan beri hem CHP'de, hem mutlaka perde arkasındaki siyasi projelerde oynadığı rol üstünde monografi yazılması gereken SBF'de, sonra dergilerde, üç beş TV panelinde, konuşma yazma fırsatı verilen her platformda, olanı biteni, realist bir felsefi bakış açısından, kendimi Andromeda Galaksisinden gelmişim gibi olan bitenlerdeki taraflardan hiç birine mensup olmayan gözlemci rolünde tutarak bakarak anlatmaya çalışıyorum.
***
“Sevgili cici beyler, cici hanımlar, kolektif şizofreniler kolajının perdesini sıyırın. Hepinizin çoluk çocuk oraya buraya göçmeye imkanınız olmayacak. Baksanıza, Avustralya'dan başka ülkelere göçler başlamış. Nereye gideceksiniz ve kim sizi alacak ki? En iyisi kendi tımarhanemiz. Gelin elmaya armut demeden, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz tecrübelerin en önemli enerji kaynağının masallara dayanan binlerce yıllık ümmi ve ala bir kültür olduğunu görelim.
“Rahşan Ecevit'i sevenlere baş sağlığı diler, sürç-i lisan eylediysem bağışlamanızı istirham ederim. Tımarhanedeki arkadaşlarınızdan biri… (Yahya Sezai Tezel, “Rahşan Ecevit Bir Azize Değildi!”, 23.1.2020; http://www.kuzeyekspres.com.tr/rahsan-ecevit-bir-azize-degildi-18993yy.htm; 3.5.2020)
Ilgaz Zorlu: “Rahşan Hanım, Golda Meir’e benzer”
Şemsî Efendi’nin küçük torunu Ilgaz Zorlu da, büyük ifşâât kıymetini hâiz bir mülâkatında Rahşan Ecevit hakkında şu tesbîtte bulunuyor:
“Hep söylerim, Rahşan hanım, Golda Meir’e benzer. Yapısı, karakteri, fikriyatı onun aynısıdır. Golda Meir nasıl baskıcı, hiçbir şekilde demokrasi tanımayan, İsrail’in kurtuluşu için bütün Arap dünyasının yok edilmesini savunan biriyse, Rahşan hanım da aynı şeyi İslamcılar için düşünen biridir. İsrail’de de bazı kişisel konuşmalarında bunu söylemiş. 81 yaşında olduğu için de Rahşan hanımı küçümsemeyin, 70 yaşının altında olup da onun çiklet gibi çiğnediği insanlar var. 1972’de İnönü’yü devirdiği zaman söylediği meşhur bir sözü var, “Ben, Varlık Vergisi’nin intikamını aldım” dedi. Atatürk’ün yakın silah arkadaşını CHP’den atabilmiş olan bir insandan bahsediyoruz…” (Murat Menteş, “Ilgaz Zorlu Sabetaycıları Anlattı”, Netpano.com, 03.2005; http://www.arastiralim.com/ilgaz-zorlu-sabetaycilari-anlatti.html; 8.8.2011)
“Ataput”a tapınış metinlerine iki misâl daha: “Sen Türkün Tanrısısın!”, “Geçeceği yollarda secdeye varın!”
Buraya kadar, Mustafa Kemâl’in, Mütehakkim Zümre ve Fanatik Kemalistler tarafından tam bir tapınış mevzûu, dîğer tâbirle bir put hâline getirilmiş olduğunu gördük. Bu bakımdan, onların tapmakla iftihâr ettikleri bu muhayyel şahsıyeti “Ataput” tâbir etmek, herhâlde yanlış olmıyacaktır. Aşağıda, bir asırdır sayısız nümûnesi mevcûd olan tapınış metinlerinden ikisini daha ibret nazarlarına arzediyoruz. Bu vesîleyle de müşâhede ediliyor ki Sabataî Cemâati, 20. asırda, Sabatay Sevi’nin yerine Mustafa Kemâl’i ikâme etmiştir. Mâmâfih, bu def’a farklı bir tavırları var: Eskiden, “İlâh”larına sâdece kendileri tapardı, şimdi bizi de yeni “İlâh”larına tapmıya icbâr ediyorlar...
Birinci metin, tamâmı, “Ataput”a tapınış fevkalâde nüshası olarak hazırlanmış olan -Sertel’lere âid- Yarım Ay mecmûasının 15 Kasım 1938 târihli 91. sayısının 3. sayfasına dercedilmiş “Sen Giderken” başlıklı kısa yazının son cümleleridir:
“Atatürk! Senin için ölüm yoktur. Olamaz! Sen Türkün Tanrısısın!.. Tanrı hiç ölür mü?”
“Atatürk! Senin için ölüm yoktur. Olamaz! Sen Türkün Tanrısısın!.. Tanrı hiç ölür mü?” (Sertel’lerin Yarım Ay mecmûası, 15.11.1938, sayı 91, s. 3)
***