Son Posta’daki mülâkat

Son Posta gazetesi, bir Sabataî-Mason ekip tarafından neşredilmekteydi: A. Ekrem Uşaklıgil, Selim Ragıp Emeç ve Halil Lûtfü Dördüncü… (Son Posta 1930’da têsîs edildiğinde, Mehmet Zekeriya Sertel de, Gazetenin ortağıydı; 1936 Haziran’ında hâlâ Gazetedeki ortaklığının devâm edip etmediğini tesbît edemedik. O günlerde, Mustafa Kemâl, Ahmet Emin Yalman’a tekrâr teveccüh göstererek gazeteciliğe dönmesine müsâade etmiş, bununla da kalmıyarak, İş Bankası’nın sâhibi olduğu Tan gazetesini, “kelepir fiyatına”, Yalman’ın öncülüğünde teşkîl edilen Şirkete devrettirmişti. Bu şirkette, Yalman, Dördüncü ve Sertel ortaktı. Gazete, bu Sabataî ekipin elinde, kendini yenilemiş olarak, 1 Ağustos 1936’dan îtibâren intişâra başladı. Başmuharriri, Ahmet Emin Yalman’dı…)

Rahmetli, İstanbul’a 19 Haziran 1936’da vâsıl olmuş ve 21 Haziran 1936 târihli Cumhuriyet, bunu, ikinci sayfasında, küçücük bir haber mevzûu yapmıştı:

“Mehmed Akif İstanbula geldi

“İstiklâl marşı şairimiz Mehmed Akif, senelerden beri ikamet ettiği Mısırdan vatana dönmek kararile iki gün evvel İstanbula gelmiştir. Biraz rahatsız olduğu için, Nişantaşında [Teşvikiye] Sağlıkyurdunda tedavi görmektedir. Kendisine âcil şifa temenni ederiz.”

Bu haberin çıktığı gün, Hayri Yazıcı, gazetesi nâmına, Mehmed Âkif’le bir mülâkat yapıyor ve mülâkatı, 22 Haziran 1936 târihli Son Posta’nın 1 ve 5. sayfalarında intişâr ediyor. Bu, o zamân matbûâtta çıkan birinci röportajdır. Yazıcı (veyâ gazetesi), Merhûma, Kemalist İnkılâb hakkında şunları söyletiyor:

1-91

(Son Posta, 22.6.1936, ss. 1 ve 5)

19 Haziran 1936’da gurbetten avdetinde Mehmed Âkif merhûmla mülâkat yapan ilk gazete, (Sabataî-Mason bir ekipin neşrettiği) Son Posta oldu… Mülâkata mêmur edilen muhâbir, Hayri Yazıcı idi. Bütün halkı dehşet ve hîleyle sindirmiş bir Totaliter Rejim ve onun emrindeki çirkef bir matbûât!

***  

“Mısırdaki münevver tabaka bu inkılâbımızı takdir ile yadediyorlar, kendileri boyunduruk altında yaşadıkları için Türkiyenin bugünkü inkılâbını ve muvaffakiyetini alkışlıyorlar, bilhassa ecnebi imtiyazlarının Türkiyeden kaldırılması her münevver Mısırlının bir Türk kadar sevinmesini mucip olmaktadır.”

Mısırlı münevver tabakanın takdîrine mazhar olan “İnkılâbımız”… “İnkılâbın muvaffakiyetini alkışlıyorlar…”

Yazıcı, Mehmed Âkif’e bu sözleri söyletiyor ama, röportajı, Şâir’in pek mânîdâr bir kıt’asıyle nihâyete eriyor:

“Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm, / Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu. / Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum. / Yârab beni evvel getireydin ne olurdu!”

Sâdece bu röportajından dahi, Hayri Yazıcı’nın, Türkiye’deki yaygın gazeteci seciyesinin tipik bir nümûnesi olduğu anlaşılıyor. Tahrîfâtın asıl mes’ûlü olan gazetesi de, Kemalist matbûâtın tipik bir nümûnesi!

Sansasyon, şöhret, para uğrunda ahlâkî kayıd dinlemiyen seciye, mülâkatın şu pasajında tezâhür ediyor:

“Üstadla konuşmamız bir aralık edebiyat vadisine sapmıştı. Kendisine Türk edebiyatı hakkındaki düşüncelerini, kimleri beğendiğini sordum. Ellerini birdenbire havaya kaldırdı:

“- Aman, aman!... dedi. Sakın ha, bana edebiyat hakkında bir şey sormayın… Bir çoklarının isimlerini saymak, bir çoklarının da saymamak herhalde iyi olmaz. Ben dedikodudan korkarım. […]

“Kendisinden isim zikretmeden edebiyatımız hakkındaki düşüncelerini söylemesini rica ettim. […]

“- Bir çok müstaid gençler var, dedi. Yazılarını okudum, kendileri biraz orijinalliğe kaçmakla beraber lisana hâkimiyetleri fena değil. Bunların içinde kudretini takdir ettiğim şâir de Faruk Nafizdir.

“Ben:

“Faruk Nafiz mi? diye sorunca, üstad dalgınlıkla bir isim saydığını kavradı ve âdeta rica eder gibi:

“- Yazmayın sakın ha yazmayın. Ben kimseyi kırmak istemem, dedi.

“Ben ricasını yerine getireceğimi söyledim. Fakat sırf kendi merakım icabı Faruk Nafizin en kuvvetli tarafının ne olduğunu sordum. Sözlerim üstadı inandırmış olacak ki, ‘yazmamak şartiyle’ diye söze başladı:

“- Faruk Nafiz kudretli bir gençtir. Lisanı tiz ve teşbihleri kuvvetlidir.”

Emânete bu şekilde ihânet eden bir gazeteci ve bir gazete! Üstelik, hiç hayâ etmeden, verdiği söze ihânetini iftihârla anlatıyor! Bu tıynette insanların rivâyetine îtimâd edilebilir mi? Bunlara bakarak, ömrünce, şahsıyetiyle, eserleriyle Kemalizmin antitezi olan “Mehmed Âkif’imizin”, son deminde, Kemalizmin saflarına iltihâk ettiğine inanılabilir mi?

Tan’daki mülâkat

Son Posta’daki muharref mülâkattan üç gün sonra, bu def’a, Tan’da benzeri bir mülâkat neşrediliyor… Röportaj, imzâsız… Mehmed Âkif’e yine Kemalizm lehinde sözler söyletiliyor:

“Türk inkılâbı, diyebilirim ki, dünyanın her tarafından ziyade Mısırda dikkat ve alâka ile takip edilmiştir. Ecnebi bir milletin boyunduruğu altında bulunan Mısırlılar, yabancı emellerini çürüten muvaffakiyetlerimizi istiklâl mücadelesinden kültür ve ekonomi inkılâbına kadar her sahada dikkatle ve alâka ile takib etmektedirler. İnkılâbın her zaferi orada takdirle ve muhabbetle karşılanmıştır. Mısırın münevver tabakasının Türkiyeye ve Atatürke karşı duyduğu hayranlık sonsuzdur.”

Bu mülâkatı neşreden gazete, o esnâda, Mustafa Kemâl’in İş Bankası’na âiddi ve idâresi, (yine Sabataî Cemâatinden) Ali Naci Karacan’a tevdî edilmişti. Son Posta vesîlesiyle yukarıda da belirttiğimiz gibi, Mustafa Kemâl, on senelik bir gazetecilikden men’ cezâsıyle Ahmet Emin Yalman’ı têdîb ettikden sonra, ona tekrâr teveccüh göstererek gazeteciliğe dönmesine müsâade etmişti. Teveccühü bu kadarla da kalmamış, İş Bankası’nın sâhibi olduğu Tan gazetesini, “kelepir fiyatına”, Yalman’ın öncülüğünde teşkîl edilen Şirkete devrettirmişti ve bu şirkette, Yalman, Dördüncü ve Sertel ortaktı. Gazete, bu güzîde Sabataî ekipin elinde, kendini yeniledi ve 1 Ağustos 1936’dan îtibâren, oldukça asrî bir gazete görünüşüyle intişâra başladı. Başmuharriri, Ahmet Emin Yalman’dı… (Bu gazete hakkında, “Ona Her Şey Mübâh” başlıklı 5. Alt Fasl’ın “Prangalı matbûât” ara başlıklı kısmında geniş îzâhatta bulunacak ve bu müşahhas misâlle Kemalist Totaliter Rejimde matbûâtın vazıyetini gözler önüne sereceğiz…)

2-56

(Tan, 25.6.1936, s. 3)

Mustafa Kemâl’in sâhibi olduğu İş Bankası’nın gazetesi Tan’da, Mehmed Âkif’in muharref mülâkatı…

***    

Mithat Cemal Kuntay’ın rivâyetleri

Muharrir, şâir, mütercim ve (maîşet kaynağı olarak) noter Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Âkif; Hayâtı, Seciyesi, Sanatı, Eserleri, Ek: “Kitapta Bahsi Geçen Muharrirlerin Eserleri” ünvânlı pek kıymetli bilgileri, hâtıraları, tahlîlleri muhtevî eserinde kaydettiğine nazaran (İstanbul: Semih Lûtfi Kitabevi, 1939, ss. 5, 13, 19, 21, 267), Rahmetliyle kendisi 18 yaşındayken tanışmış ve 33 sene arkadaşlık etmiş.

Bu kitabının iki yerinde Mehmed Âkif’e Mustafa Kemâl lehinde sözler sarfettiriyor. Birincisi, “İnanan Adam” başlığı altında, 235-236. sayfalarda:

“Ve saadete yalnız kendisinde değil, başkasında da inanmıyordu. […]

“O, ömründe bir tek defa bir tek saadete vukuundan evvel inandı: İstiklâl zaferine.

‘Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın. / Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.’

“- Bu sefer nasıl inandın?

dedim.

“- Başımızdaki adamı kim görse inanırdı!

dedi.”