“Bir mermi iki ölü”
Soykırımcı İsrail’in üniformalı teröristlerin giydikleri tişörtlerdeki slogan bu.
Hedeflerinde Filistinli hamileler…
4 No’lu Cenevre Sözleşmesinin kadın ve çocukların özellikle korunmasını öngören hükmü İsrail ve yandaşlarına işlemiyor.
Ebu Hudayra…
17 yaşında…
İsrailliler, zorla benzin içirip yaktılar.
*
30 Nisan’da Türkiye, Uluslararası Adalet Divanında (UAD) Siyonist İsrail’in soykırım suçuyla ilgili sözlü danışma yapacak.
Türkiye’nin Filistin davasına sahip çıkması, Siyonistleri çıldırtıyor.
Siyokemalistler, ne medyalarında ne kürsülerinde Filistin’den bahsediyorlar; kör ve sağırlar.
Siyonist yandaşlarının iktidar umutlarını diri tutabilmek ve de gündemi değiştirmek için 3 yıl sonra yapılacak seçimlerin erkene alınması havasındalar.
Terörsüz Türkiye’den İsrail kadar korkuyorlar.
Rüşvet ve irtikabı övünç kaynağı yapabilecek kadar gözleri dönmüş durumdalar.
“Verdimse ben verdim.” Söyleminden “Aldıysak biz aldık, ne var bunda!” diyorlar.
Nobranlıkta, utanmazlıkta sınır tanımıyorlar.
Fırsatını bulsalar 1943’teki Varlık Vergisini güncelleyecekler.
Kendinden olmayanlara hayat hakkı tanımıyorlar.
Tipik bir Siyonist duruş…
“Algı için her şey mübah…”
6.2’lik depremi de Kanal İstanbul’a bağlayacak kadar algı oluşturmada uzmanlar.
Artık “irtica hortladı, rejim/laiklik tehlikede…” aparatları işlevsiz…
Darbeler ve 27 Nisan 2007’de e muhtırada ileri sürdükleri gerekçeleri savunacak durumda değiller, aksine başörtüsüne özgürlüğü kendilerinin getirdiklerini bile söyleyebiliyorlar.
Sanki Filistin’de soykırımcı İsrail’in “ Hamas 40 Yahudi bebeğin başını kesti.” yalanını kürsülerde dillendirmemişler, Hamas’a terörist dememişler…
Yılmaz bir Filistin savunucusu olma çabasındalar.
Ancak bu ve benzeri çıkışların artık kıymeti harbiyesi yok.
Terör ve darbeler, Siyonist narkozun en elverişli aparatı idi.
Rüşvet çetesini gizlemek için de aynı aparatı kullanmaya yelteniyorlar.
İstanbul merkezli rüşvet çetesinin de Siyonistlerle bağı olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Narkoz, biyolojik hem siyasi…
Türkiye ise bu narkoza karşı teyakkuz halinde; tüm kurum ve kuruluşlarıyla mücadele ediyor.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun (TİHEK) Filistin’de İnsan Hakları İhlalleri ve Gazze Soykırımı Raporu’ndan:
“İsrail, işgal ettiği yerlerde koruması altında bulunan Filistinlileri ve diğer etnik unsurları işgal hukuku uyarınca koruması ve düzeni sağlaması gerekliyken; bunu temin etmek yerine ilave bir dizi ihlalde bulunmuştur. Bunlardan birincisi işgal ettiği topraklara kendi uygun gördüğü ve maddi olarak teşvik ettiği illegal Yahudi yerleşimcileri yerleştirmek; ikincisi kendi oluşturduğu düzenin şemsiyesi altında bu hukuka aykırı yerleşimcilerin Filistinlilere karşı giriştiği şiddet eylemlerini ve suçları engellememek, cezalandırmamak ve etkin soruşturmamak; üçüncüsü işgal edilen bölgelerdeki Filistinlileri askeri mahkemelerde yargılarken aynı nitelikte suçları işleyen İsrailli hukuka aykırı yerleşimcileri sivil mahkemelerde yargılamak suretiyle Apartheid uygulamalarına devam etmek; dördüncüsü Filistinlilere ait özel mülkiyeti yağma ederek hukuka aykırı bir biçimde ele geçirmek suretiyle savaş suçu işlemek; beşincisi duvar inşa ederek Filistinlilerin toprakları arasındaki bağı kopartmak suretiyle Apartheid rejimini güçlendirmektir. Süregiden ve uzayan bir işgalin öznesi olarak İsrail, 1907 Lahey Regülasyonlarını ve Savaş Zamanında Sivillerin Korunmasına dair 4 No’lu Cenevre Sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerini açıkça ihlal etmiştir. (s. 112)
“İnsani yardımların engellendiği Gazze’de çocuklar açlıktan ölüyor.
7 Ekim sonrasında 180 bin dönümlük tarım arazisinin önemli bir kısmı yok edilmiş ve yok edilmeye de devam etmektedir. İsrail, Filistin’de bulunan tarım arazilerinin yaklaşık %45’ini oluşturan 10 milyon zeytin ağacının %8’ini son 20 yılda yok etmiştir. Gazze’de 7 Ekim sonrasında bu yıkım daha da şiddetlenmiştir.”(s.93)
Gazze’de evleri, hastaneleri, okulları, temiz su kaynaklarını yok eden İsrail, çadırları da yakıyor.
İsrail, insanlık için en sinsi ve en büyük tehdittir.
Narkoza karşı vicdan…