Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde son yıllarda taziye kültüründe önemli değişimler yaşanıyor. Eskiden taziyesi olan bir aile, acısına rağmen misafirini kendi elleriyle ağırlar, çayını da suyunu da kendisi ikram ederdi. Çocukları, yeğenleri, yakınları dayanışma içinde olurdu.
Ama bugün durum farklı... Artık “çaycı, yemekçi” adı altında hizmetler tutuluyor; herkes âdeta “ağa” kesilmiş. Bu değişim, hem manevi anlamı zedeliyor hem de ekonomik olarak taziye sahiplerini büyük bir yükün altına sokuyor.
Oysa örnek alınabilecek uygulamalar var. Mesela Tarsus Belediyesi bu konuda takdire şayan bir sistem kurmuş. Orada belediyeye ait sosyal tesisler hem taziye evi hem de düğün salonu olarak kullanılıyor. Tarsus’ta, vefat eden kişinin yakınlarına ilk gün yemek belediye tarafından veriliyor. İkinci gün çorba, iki gün boyunca çay ve şeker belediyeden geliyor. Sosyal tesiste bu iş için iki personel görev yapıyor. Üçüncü gün ise geleneksel olarak akrabalar kendi aralarında yemek hazırlayıp taziye sahiplerine destek oluyor. Kısacası acı paylaşılırken kimse maddi yük altında ezilmiyor.
Bazı arkadaşlarım bu düşüncelerimi desteklerken, “Tarsus bize uzak” diyenler de oldu. Onlara hak veriyorum; ancak örnek sadece Tarsus’la sınırlı değil. Nizip ve Batman Belediyeleri de taziye yemekleri, çay ve su ikramı konusunda tam anlamıyla sosyal belediyecilik örneği sergiliyor. Bu uygulamalar, diğer belediyelere de örnek olmalı. Çünkü vatandaşın derdine dokunan hizmet, gerçek hizmettir.
Viranşehir’de Yeni Karar: Yemekler Kaldırıldı
Yazımı kaleme aldığım günlerde, Viranşehir’de kaymakamlık öncülüğünde önemli bir toplantı yapıldı.
Kaymakamlık, sivil toplum kuruluşları ve muhtarların katıldığı bu toplantıda uzun süredir halk arasında tartışılan “taziye yemekleri” konusu masaya yatırıldı. Yapılan değerlendirmeler sonucunda şu karara varıldı:
“Viranşehir Kaymakamlığımıza hemşerilerimizden gelen yoğun talepler, sivil toplum kuruluşları ve muhtarların ortak kararı doğrultusunda yapılan tetkik ve müzakere sonucunda; ekonomik şartlar nedeniyle taziye yemeklerinin vatandaşlarımızı zor durumda bıraktığı, geçmişte bu geleneğin ulaşım ve imkânsızlıklar nedeniyle ortaya çıktığı ancak günümüzde bu şartların ortadan kalktığı tespit edilmiştir.
Bu kapsamda taziyelerin iki günle sınırlanmasına, hiçbir suretle yemek verilmemesine, taziyelerin sabah 09.00’da başlayıp akşam ezanında kapanmasına, ilgili kurumlarca ‘Taziye evlerinde yemekler kaldırılmıştır’ tabelalarının asılmasına ve denetimlerin yapılmasına oy birliğiyle karar verilmiştir.”
Bu karar, şehrin yöneticilerinin yıllardır süregelen bir sosyal yaraya nihayet parmak bastığını gösteriyor. Gerçekten de bu konuda adım atılması önemli bir gelişmedir.
Ancak çözümün kapsayıcı ve kalıcı olabilmesi için bazı eksikliklerin giderilmesi gerekiyor.
Denetim Kimde, Uygulama Nasıl Olacak?
Kararda dikkat çeken bir nokta var: Taziye evi sahiplerine veya taziyeleri fiilen yöneten kişilere dair bir düzenleme yok.
Denetim mekanizması kimde olacak? Bu soru hâlâ cevapsız.
Meseleye bardağın boş tarafını değil, bardağı dolu tarafından görenlerdenim. Bu karar doğru yönde atılmış bir adımdır; ancak bu kararın sahada etkili olabilmesi için uygulama modeli netleştirilmelidir.
Bana göre bu iş ya belediye marifetiyle yapılmalı ya da Kaymakamlığa bağlı Sosyal Yardımlaşma Vakfı üzerinden yürütülmelidir.
Bütün taziye evleri bu kurumlardan birine bağlanmalı, her taziye evine asgari ücretle çalışan bir sorumlu personel atanmalıdır. Bu kişi, çay ve su ikramını organize eder, taziyenin düzenli şekilde işlemesini sağlar. Ancak böylece taziye evi sorunu kökten çözülebilir.
Sonuç: Dayanışma Kültürümüzü Yeniden İnşa Etmek
Taziye, gösterişin ya da toplumsal baskının değil, insanî paylaşımın adıdır.
Viranşehir’de atılan bu adım bir başlangıçtır. Eğer belediyeler ve kaymakamlıklar ortak bir planla bu sistemi sosyal bir hizmete dönüştürürse, hem halkın omzundaki yük hafifler hem de dayanışma kültürümüz asıl anlamına kavuşur.
Unutmayalım: Acı, maddi yükle değil; manevi destekle paylaşılır.