DEAŞ Terör Örgütü’ne yönelik operasyonda şehit düşen polislerimize Rabbim’den rahmet, yaralı polislerimize ve bekçimize acil şifa diliyorum.

Milletimizin başı sağolsun.

*

Terör örgütleri birbirlerinden farklıymış gibi görünen, kimi zaman birbirleriyle çatışıyormuş gibi görünen gerçekte ise aynı amaçlar için kurgulanan yapılardır.

Hiçbir terör örgütü dış destek olmadan varlığını sürdüremez, gelişip “tehdit” halini alamaz.

İşte görüyorsunuz; Türkiyemiz, Suriye’deki SDG-YPG Terörü tehdidini ortadan kaldırmak için var gücüyle mücadele ederken…

İçeriyi de toparlamaya çalışırken, yine DEAŞ terör örgütü kartı öne çıkartılıyor.

MİT ve diğer güvenlik birimlerimiz Türkiye’deki olası terör eylemlerini engellemek için var güçleriyle çalışarak operasyonlara imza atmaya devam ediyor…

Rabbim muvaffakiyetler versin.

*

DEAŞ terör örgütü üzerinden verilen mesaj belli…

SDG-YPG Terör Örgütü’ne sözde meşruiyet kazandırmak için DAEŞ kartını öne sürmeye devam ediyor Siyonistler.

SDG-YPG Terör Örgütü ile Şam arasındaki 10 Mart anlaşmasının süre bitimine doğru DEAŞ’ın ve Suriye’deki diğer “ güdümlü yapıların” ayaklanmaları, Türkiye’nin “Bölünmez Suriye” ısrarını baskılamayı hedefliyor şüphesiz.

Türkiye, Suriye’nin bölünmesine asla ve kat’a rıza göstermeyeceğini, “bölücülerin” ısrarlı olmaları halinde “Askeri Harekât”ın geleceğini en net şekilde ortaya koydu.

Şu sıralarda gözlenen DEAŞ, SDG-YPG terör örgütleri hareketlenmesi, Türkiye’nin “sert müdahalesini” engelleme amacını taşıyor ve“DEAŞ ile mücadelede başarı için SDG-YPG’nin varlığı şart!” zırvasının iyice dolaşıma sokulması için ortam hazırlanıyor.

On sene kadar geriye gittiğimizde, etki alanını hızla genişletiyor gibi görünen DEAŞ Terör Örgütü’nün, PYD-YPG-SDG Terör Örgütü’ne dış desteğin “bahanesi” olarak öne sürüldüğünü hatırlıyoruz.

Türkiye, “Bir terör örgütü ile mücadele için diğer terör örgütüne sözde meşruiyet kazandırma” oyununu bozmak için çok önemli adımlar attı bugüne kadar…

Bütün terör örgütlerinin üzerine gitti.

DEAŞ Terör Örgütü’ne karşı da tek gerçek mücadeleyi Türkiye verdi.

Sınır ötesindeki ve içerideki operasyonlarıyla kararlılığını ortaya koydu.

İsrail’in Somaliland, Yunanistan-Kıbrıs Rum Yönetimi hamleleri ve Suriye’yi karıştırma çabaları Türkiye’yi hedef alıyor şüphesiz.

“Devlet Aklı” da, tehditleri zamanında görerek “iç cepheyi tahkim etme” adımlarını atmaya çalışıyor, malûm.

Neresinden bakarsanız bakın, son derece kritik bir süreçten geçiyoruz.

Bu süreçte, iktidar ile muhalefetin mümkün olduğunca geniş bir mutabakat çerçevesi oluşturması, “milli meselelerde ortak tavır” için adımlar atması şarttır.

Türkiye, bu birlik ve beraberlik havasının oluşmasını sağlayacak irfana fazlasıyla sahip bir ülkedir.

AMAN DİKKAT!

Bu yolda herkesin üzerine düşen vazifeler vardır.

Eli kalem tutanlar, ekranlardan seslenme imkânı olanlar ellerine dillerine sahip çıkmalıdır.

İster din adına ister ideolojiler adına olsun, her türlü istismara, “bozgunculuğa” kapıları kapatmalı…

Her mesajın, her paylaşımın arka plânını düşünerek hareket etmelidir.

Sosyal medya denilen bataklıktaki her 100 paylaşımın en az 90’ı yanıltıcı, kimileri “art niyetli”

Sosyal medyayı bir “terör örgütü” gibi kullananlara karşı son derece dikkatli olmamız gerekiyor.

Sürekli olarak paylaşım yapmak gibi bir mecburiyet yok!

Çok seçici olmaktan başka da çare yok!

Heyecanla, arka plânı görmeden, hukuki sonuçlarını göz önünde bulundurmadan paylaşım yapanların, paylaşımları yaygınlaştıranların sıkıntı yaşadıklarını görüyoruz bazı örneklerde.

Kritik operasyonların yapıldığı süreçlerde, bir süre sonra yetkili resmi makamlar gerekli açıklamaları yapıyorlar.

“Haberi bir an önce kullanayım” aceleciliğine savrulmamak lâzım.

Çok daha hassas olmamızı gerektiren süreçlerden geçiyoruz…

Dezenformasyon çağının hızına ayak uydurmaya çalışmanın mânâsı yok, tehlikesi çok!