İnsanlık var olalı beri hakla batılın mücadelesi devam ediyor ve kıyamete dek de devam edecektir. Çünkü insan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. İmtihan ise iyinin karşısında kötünün, hayrın karşısında şerrin ve iyinin karşısında kötünün olmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla şer ve kötülüğün tarafında olanların bizimle kavgaları bitmeyecek, dünya var oldukça var olacaktır.

Ancak bizim ümmet olarak asıl sorunumuz, düşmanla olan kavgamızdan ziyade kendi içindeki sorunumuzdur. Bizi asıl zaafa uğradan, gücümüzü dağıtan ve mahfeden illet kendi içimizden kaynaklı olan sorunlardır. Zira kendi içimizdeki sorunlar olmasa, dışımızdaki düşmandan kaynaklı sorunlar bize meltem gibi gelir geçer. Derler ya; “Yel kayadan ne aparır?” evet, bizim kendi içimizden kaynaklı sorunlarımız çok. Biz burada özetle ve sadece bir kısmından bahsedeceğiz.

Dâhili Sorunlarımız:

1. Günümüzde İslam iktisadı ilminin önde gelenlerinden olan ve Dünya İslam Âlimleri Birliğinin Başkanı olan eş-Şeyh Yusuf el-Karadağî vb. işin uzmanı olan âlimler hesaplamışlar; Sadece Müslümanların zekâtı, yıllık 500 milyar dolar. Ama ne yazık ki, 650 milyon Müslüman açlık sınırının altında yaşıyor. Sadece Gazze’de Siyonistlerin muhasarası ve Afrika’da batılıların sömürüsü sebebiyle aç kalanlar değil, daha nice aç insanlar var. Eğer Ümmet kendi içinde zekât müessesini gereği gibi işletirse, sadece İslam âlemi değil, tüm dünyanın mazlumlarını ayağa kaldırır. Sadece açlık ve fakirlikten kurtarmakla kalmaz, onları kendi kendilerine yetecek iktisadi güve ulaştırır. Bilindiği üzere yılda bir ve servetten alınır, sadece yıllık cironun karından değil.

2. Dünya enerji kaynaklarının yüzde 70’i İslam âlemindedir. Hatta bazı istatistikler bunun yüzde 85 oranında olduğunu söylemektedir. Petrol, doğalgaz, uranyum, bor, altın, elmas vd. madenler… Ancak biz ümmet olarak hilafeti ilga edeli çobansız sürü misali darmadağın olduk. O gün bu gündür düşman ensemizde boza pişirmeye devam ediyor. Ne ümmete, ne de dünya insanlığına rahat yok. Çara de bellidir. Birlik ve beraberlikle, kardeşlik şuuru ve ümmet ruhuyla gücümüzü toplayıp yeniden ayağa kalkmak.

3. İslam âleminde liderler çok zengin, halk ise çok fakirdir. Bunun birçok sebebi var, ama başat sebep, Hz. Ömer (ra) veya onun torunu Ömer b. Abdulaziz (ra) gibi adalet timsali liderlerden mahrumiyettir. Halkının refahını kendi hanedanının refahından önde tutan liderler çıkaramamak. İşin kökenine inersek, düşman bizi darmadağın ettikten sonra, İslam ülkelerini kendilerinin valileri gibi idare edecek diktatörleri başıma musallat etmiştir. İsimleri “emir” “sultan” “kral” “başkan” veya “cumhurbaşkanı” olsun fark etmez. Önemli olan kendi halklarını batının teba’sı gibi idare edip ülkelerinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını batının emrine vermeleridir.

4. Teknoloji açıdan çok geride olmamız da ümmet olarak elimizi bağlayan diğer bir çıkmazımızdır. Bunun da harici ve dâhili birçok sebebi var elbette. Ama bizim evvel emirde kendimizle ilgili olan sorunları çözmemiş gerekmektedir. Elimizde oku emriyle başlayan dinimiz var ama okumayan bir ümmetiz. Hala günümüzde bazı İslam ülkelerinde yüzde 60 oranında okuma yazma bilmeyen var. Bu sorunun çözümü için; idareciler ve halklar olarak her birimize düşen görevler var. Ayağa kalkmak, ümmetin ve dünyanın mazlumlarını ayağa kaldırmak için her birimizin üstümüze düşen sorumlulukları yerine getirmemiz lazım.

5. Bir diğer sorunumuz, düşmanın uydurması olan ruhbanlık anlayışını, bize aktarmasıdır. Allah (cc) şöyle buyurur: “…(Hristiyanların sonradan bir bid’at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak (güya) Allah’ın rızasını aramak için (dünya nimetlerinden uzaklaşmayı kendileri uydurup türetmişlerdi), ama buna da gerektiği gibi riayet etmemişlerdi. Bununla birlikte onlardan iman edenlere (yine de) ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olan (Hakk yoldan çıkan) kimselerdi.” (Hadid 67/27) Evet, ruhbanlık batı kaynaklıdır. Ancak onlar ruhbanlığın nasıl bir illet olduğunu yaşayarak öğrenince onu bize kakaladılar. İki asırdan fazladır kimi mistik tarikatlar vb. oluşumlarla bizde oluşturdukları ruhbanlık anlayışıyla dünyayı boş veren pejmürde kalabalıklar meydana geldi.

Hicri 4. 5. Asırdan itibaren ruhbanlık içeren birçok hadis uyduruldu. Esbaba tevessül ve tedbiri boş verip yanlış bir tevekkül anlayışıyla ona buna yük olan zavallı güruhlar geliştirildi. Özellikle tasavvuf hareketleri asli rayından çıkarılarak adeta birer ruhbanlık okuluna dönüştürüldü. Bu sebeple ümmetin ilk 3. ASRA kadar hızla devam eden ilerlemesi durduruldu ve geriye gidiş başladı. Hâlbuki Allah cc bu dünyayı imar etmemizi emrediyor. Başkasına yük olan değil, başkalarının yüklerini kaldıran olmamızı istiyor. Bu konudaki ayet ve hadisler, Resûlullah (sav) ve ashabının (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) sa’y ve gayretleri malum… Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...