“Bugün, dipdiri ayakta olan Mustafa Kemâl, Türkiye’nin diktatörüdür. (Aujourd’hui, Mustafa Kemal, toujours intensément vivant, est le Dictateur de la Turquie.) (18.12.1932 târihli Akşam’daki tercüme: Hayatiyet kudretinin tesirile zinde olan ve yerinde duramayan Mustafa Kemal, Türkiye’nin diktatörüdür.) (Güven’in tercümesi -1996: 238-: Mustafa Kemal hayatiyetle dopdolu ve dipdiri, Türkiye’nin tek adamıydı.)

“O, bu çağın değil, mîadı dolmuş bir devrin insanıdır: Bozkır Tatarlarının bir dirilişi, bir tabîat kuvveti… (Il n’est pas l’homme de son temps, il est un anachronisme, une résurrection des Tartares de la Steppe, une force élémentaire.) (18.12.1932 târihli Akşam’daki tercüme: O, asıl zamanının haricinde doğmuş bir adam, bir anakronizm, Bozkır tatarının evsafı umumiyesini haiz, korkunç, iptidaî kuvvete sahip bir insandır.) (Güven’in tercümesi -1996: 238-: O, steplerde yaşıyan Tatarların bir geri dönüşü, bir anakronizm, ilkel ve vahşi güce sahip biri, dünyaya gelmesi gerektiği çağdan çok geç doğmuş bir liderdir.)

“Büyük Göç devrinde Orta Asya’da doğmuş olsaydı, Süleyman Şâh’ın yanı başında, Bozkurd sancağı altında ve Bozkurdun yüreği, Bozkurdun insiyâklarıyle at süren biri olurdu. (S’il était né dans l’Asie centrale au temps de la grande migration, il aurait cavalcadé aux côtés de Soliman Shah sous l’étendard du Loup Gris, et avec le cœur et les instincts du Loup Gris.) (18.12.1932 târihli Akşam’daki tercüme: Eğer, Mustafa Kemal, bütün Orta Asya harekete geldiği devirlerde doğmuş olsaydı, Süleyman Şah ile birlikte Bozkurt sancağının altında ve tam bir Bozkurt seciye ve cesareti ile atı üzerinde giderdi. (Güven’in tercümesi -1996: 238-: Tüm Orta Asya’nın göçü sırasında doğmuş olsaydı, Bozkurt sancağı altında ve bir Bozkurt’un yüreği ve içgüdüleriyle Süleyman Şah’ın yanında at koşturuyor olurdu.)

“Askerî dehâsı ve -hissiyâtın, dürüstlüğün, ahlâkın aslâ zaafa uğratamadığı- amânsız irâdesi sâyesinde, bir Timurleng, bir Cengiz Han olabilir, büyük vahşî sürülerin başında at koşturarak beldeler fetheder, nice şehirleri yağmalayıp harâbeye çevirir ve iki sefer arasını, iğrenc, vahşiyâne şarab ve kadın âlemleriyle doldururdu. (Par son génie militaire, sa volonté impitoyable que n’affaiblissent jamais les scrupules de sentimantalité, de loyauté ou de moralité, il aurait pu être un Tamerlan ou un Gengis-Khan, chevauchant à la tête des grandes hordes sauvages, aurait conquis des contrées, razzié et détruit des villes, et rempli les intervalles entre deux campagnes de sauvages et hideuses orgies de vin et de femmes.)” (Armstrong / Soulié et Vaney 1933: 285) (18.12.1932 târihli Akşam’daki tercüme: O, malik olduğu askerî deha, ve hissiyat ile, ne sadakat ve ahlâkiyat ile zaafa uğramıyan bîrahmane azmi ile mükemmel bir Timurlenk, yahut bir Cengiz Han olur, yabanî sürülerden mürekkep muazzam orduların başında diyarlar fetheder, şehirler tahrip eder ve harp ile sulh arasında geçen zamanlarını zevk ve sefa âlemlerinde geçirirdi.) (Güven’in tercümesi -1996: 238-: Askerî dehası ile duyguların, bağlılık ve ahlâki değerlerin zayıflatamadığı acımasız kararlılığıyla , ülkeleri feth eden, kentleri yakıp yıkan ve seferleri arasındaki barış dönemlerini zevk ve safa alemleriyle dolduran vahşi akıncıların başında bir Timurlenk veya Cengiz Han olabilirdi.)

Selânikli Mustafa Kemâl’in ne Anadolu, ne de Türkistan Türklüğüyle bir alâkası olmadığını İngiliz Askerî Ataşesi Armstrong tesbît edememiş midir? Onun âilevî menşêini yine Mütâreke devrinde İtalya’nın İstanbul Fevkalâde Büyük Elçisi Kont Sforza isâbetle teşhîs ederken, bu husûsta, Armstrong ve irtibât hâlinde olduğu bütün bir İngiliz İstihbârâtı âciz mi kalmıştır? Şüphesiz ki bu mâkûl̃ bir îzâh olmaz. Öyleyse onu “öz-be-öz Türk” tanıtmak, Türkistan bozkırlarına atıfta bulunarak onun için “Bozkurd” remzini kullanmak, romansı hayât hik̃âyesini câzib kılmanın ötesinde, İngiltere’nin “Kemalist Türkiye” siyâsetinin bir îcâbıdır…

Armstrong’un “sefâhat” iddiâlarına Mustafa Kemâl’in verdiği cevâblar

Bu mülâhazalar muvâcehesinde, Mustafa Kemâl’i hak̆îk̆î şahsıyet ve faâliyetleriyle tanımak için, Armstrong’un kitabına fazlaca ehemmiyet atfetmek hatâ olur. Buna mukâbil, ondaki bâzı iddiâlara Mustafa Kemâl’in yaptığı îtirâzlar fevkalâde mühimdir. Bu îtirâzlar, tenk̆îd süzgecinden geçirilmek şartıyle, şahâdet kıymetini hâizdir ve bu cihetle onun şahsıyet ve faâliyetlerini tahlîl ederken üzerinde durulması lâzım gelen verilerdir…

Meselâ içkiye ve “boyalı kadınlara” düşkünlüğünü bir zaaf olarak bahis mevzûu eden Armstrong’a, o, şöyle cevâb veriyor:

“Evvelce de yazdığımız gibi, M. Armstrong, Gazinin eserini inkâr etmiyor, çünkü edemiyor. Umum için, kitabında, millî mücadelede Gazinin gösterdiği azme, cesarete, askerî dehaya ait hakikî sahifeler vardır. Eğer, müellif, gün gibi aşikâr olan bu hakikatleri de inkâr etseydi, şüphesiz çok gülünç olur, kitabı kepaze edilirdi.

“Gazinin aleyhinde bulunmak için bulduğu strateji, Mustafa Kemalin eserini itiraf, hattâ takdir etmek, ve İngilizlerin bittabi bilmedikleri ve henüz yazılmamış olan hususî hayatına hücum etmek…

“Bunun misalini (170) inci sahifede tekrar görüyoruz. Müellif, Gaziyi, millî harekâtın mürettip ve nâzımı; milletin büyük kahramanı olarak tasvir ettikten sonra bu iltifatı çok görmüş gibi hemen ilâve ediyor: ‘Fazla içerdi, oyuna dalar, boyalı kadınlar peşinde dolaşırdı…’ (sahife 170). Bu kadar yalan ve iftiraya düşerken bir muharririn utanması lâzımdır!

“Mustafa Kemal zaman zaman içki içer ve içtiği de herkesçe malûmdur. O, bunu asla gizli yapmaz. Binlerce halkın şerefine alenen kadehini kaldırdığı görülmüştür. Zaten O, hususî hayatının hiç bir köşesini gizlemeye, hiçbir zaman lüzum görmemiş ve görmemektedir.

“Fakat, muharririn Mustafa Kemalin hususî hayatını fikirlerde tecessüm ettirmek için söylediği misaller görülüyor ki, bililtizam ‘skandal’lı bir şekle sokulmuştur.

“Mustafa Kemal, Anadolunun ilk buhranlı senelerinde iş başında iken hiç bir nevi içkiyi ağzına götürmemiştir.

“Bir de Mustafa Kemal herkes gibi kadınlardan hoşlanmaz değildir. Fakat dünyada en çok nefret ve istikrah ettiği de muharririn tarif ettiği neviden süflî boyalı kadınlardır. Gazinin bu tarzda eğlencesini hiç kimse görmememiştir.” (“Bozkurt: Mustafa Kemal -Yüzbaşı Armstrong’a Cevap-”, Akşam, 14.12.1932, tefrika 7, ss. 1 ve 2; kezâ: Armstrong'dan Bozkurt Mustafa Kemal ve İftiralara Cevap!, Derleyen: Sadi Borak, Neşreden: Niyazi Ahmet Banoğlu, 1955, ss. 42-43)

Armstrong’un kitabının Fransızca tercümesinde Mustafa Kemâl’in husûsî hayâtı hakkında şok edici iddiâların münderic olduğu sayfa ile bunun (İngilizce aslından) Türkceye sansürlü tercümesi…

***

Husûsî hayâtına dâir şok edici iddiâlarına nîçin infiâl göstermedi?

Mustafa Kemâl, Armstrong’un bu “boyalı kadınlar peşinde koşardı” iddiâsına husûsen alınmış görünüyor; hâlbuki müellif, kitabında, çok daha vahîm iddiâlarda bulunuyor. Bu gibi iddiâların münderic olduğu iki paragraf, Gül Çağalı Güven’in sansürlü tercümesiyle, aşağıdaki gibidir:

“[L̃atîfe Hanım'ı boşadıktan sonra] iyiden iyiye sefahate daldı. Her zamankinden de fazla içki içmeye başladı. Kadınlarla [ve …] açıktan açığa bir dizi ilişkiye girdi. Genç […] onu cezbediyordu. […] eşleri ve kızları ile ilişkilerini ilerletti. Önemli kişiler bile, kadın akrabalarını, ondan uzaklaştırmak amacıyla Ankara'dan gönderdiler.

“[Karısıyle alâkası hakkındaki dedikodulardan şikâyet eden bir paşaya cevâbı:] Evet, doğru! Karına sahip oldum! Aleyhimde çevirdiğin dolaplar yüzünden seni cezalandırmak için onu aldım! [Ve bir muhâfızı çağırarak onu def' ediyor…]” (Bozkurt, Gül Çağalı Güven Tercümesi, İstanbul: Arba Yl., 1996, ss. 179-180)

Onun, bu iddiâlar yerine, hâssaten “boyalı kadınlarla düşüp kalkma” iddiâsına infiâl göstermesi, hayreti mûcibdir…

(Akşam, 14.12.1932, s. 1)

Mustafa Kemâl’in Armstrong’un kitabına “Necmeddin Sadık” imzâsıyle verdiği cevâbların 7. tefrikası… “Boyalı kadınlar peşinde koşardı” iddiâsına şiddetle îtirâz ederken, Armstrong’un aynı mevzûda çok daha vahîm iddiâlarına nîçin infiâl göstermiyor? Dîğer taraftan, işret sofralarının mâsûm sohbetlerle geçmediği, bizzât arkadaşlarının şahâdetiyle sâbittir…

***