Eksiliyoruz
Zamanın
sarkacında eskiyoruz. Mevsimler dönüyor, yeryüzü sofrası renkten renge giriyor,
dağlar taşlar birer tablo oluyor. Ömrünce yaşıyor her şey, her şey hükmünü
yaşıyor ve eksiliyor, eksiliyoruz birer birer.
Bayramı
uğurladık, bayramla geçici de olsa çoğaldık. Sofralar büyüdü, neşeler evlerden
taştı. Bayramlaşmalar ile hüznümüz azaldı, gönlümüz ferahladı. Uzakların yakın
olduğu buluşmalardı bayramlaşmalar. Aradık, arandık; unutulmadığımızı,
unutmadığımızı bildirmiş olduk. Fani dünyadan göçenlerimizi de andık, dualar
gönderdik, kabirlerden yayılan manevî iklimlerden hissedar olduk. Kabir
ziyaretlerimizde eksildiğimizi, her bayram öteye yolcu ettiklerimizin arttığına
şahit olduk. Eksiliyoruz!
Ardımızdan
gelenlerin bize yabancılaştığını görüyoruz. Bizim gibi duyan, düşünen, gören ve
yaşayanların azaldığını görmek üzücü. Derin muhakemeler içindeyiz, bir yerlerde
buluşma, yeni ile eskiyi tanıştırma ve köprüyü sağlamlaştırma derdindeyiz. Her
geçen gün bu derdi yüreğinde hissedenlerin azaldığını gördükçe eksildiğimizi de
daha iyi idrak etmiş oluyoruz.
Eksilen
sadece bizler değil. İnsanoğlu eksildikçe eksiltiyor da. Önce kendinden
başlıyor eksiltmeye. Sonra elinin değdiği ne varsa eksiltiyor. Tahrip ediyor,
yıkıyor. Onarmak için müdahale ettiğinde bile yıkıcı oluyor. Tarihî binaların
restorasyonlarını gördükçe hayıflanıyoruz. Taşların yerleri değişiyor, renkler
değişiyor, görüntü değişiyor. Hiçbir şey yerli yerinde durmuyor, hiçbir şeyi
koruyamıyoruz. Kâinatın da bir ömrünün olduğunu, onun da öleceğini okumuştum.
Tabii ki zevale yaklaşıyoruz. Ancak dünyaya geldiğimizde bizi karşılayan
güzelliklerin, biz dünyadan ayrılırken ne kadarını muhafaza edebiliyoruz?
Neticeye baktığımızda eksilttiğimizi göreceğiz?
Göllerimizin
suyu eksiliyor. Ormanlar eksiliyor. Yeşil alanları, bahçeleri betonla
dolduruyoruz. Konuşmaya başladığımızda, “Buralar bir zamanlar bağdı, bahçeydi.”
diyerek ne kadar eksildiğimizi, tükendiğimizi, tükettiğimizi itiraf ediyoruz.
Yine de uyanamıyoruz, uyanmıyoruz! Bir değeri, alışkanlık hâline getirmek, onu
sıradanlaştırmaktır ve zamanla farkına varmadan yok etmektir. Değerlerimizi
sıradanlaştırarak yaşıyoruz. Eksilttiklerimizin yerine koyduklarımız,
cilaladığımız ve makyajlara büründürdüğümüz suni şeyler. Dostluklar bile böyle
olmaya başladı. Hasbîlikten ve samimiyetten uzak. Nüfus çoğalıyor ama insan
yalnızlaşıyor, eksiliyor.
“Yalnızlığımda
çoğalıp kalabalığımda eksiliyorum.” diyordu Özdemir Asaf. Sade ve temiz
yalnızlıklar bile yok gibi. Yalnızlıkları da eksilten, yok eden bir gürültü var
şimdi.
Ölüme
koştuğumuzu unuttuk! Ölümlerle çoğalan kabir komşuluklarını da görmek gerek.
Ahir ömrümüze değil de ahiretteki ömrümüze çalışmak. Dünyada eksiltse de
ahirette artıracak işlerin gönüllüsü olmak. Belki o zaman eksilmeyiz!