YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’a yazdığım mektuba, basın müşavirliğinden bilgi notu gönderildi.
Resmi dil, kuru cümleler…
Türk Medeni Kanunu’nun 40. Maddesi hatırlatılıyor…
“Sağlık Bakanlığı sorumlu olabilir, YÖK denetimini yapıyor, şikâyetleri inceliyor” deniliyor.
Gerek muhteva, gerek ‘hadiseye yanaşan insan şuuru’ bakımından mektubun maksadına kayıtsız, meselenin vahametinden gayet uzak…
Benim mektup öyle miydi?
Kılcallarına inmiştim işin…
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde yapılan ‘Cinsiyet İptali Operasyonlarına dikkat çekmiş,
OMÜ Tıp Fakültesinin Ruh Sağlığı Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanının ‘cinsiyet hoşnutsuzluğu’ tanısıyla, anatomik yahut genetik zorunluluk olmaksızın hormon tedavileri başlatıldığını; geri dönüşü olmayan cerrahi adımların atıldığını; sürecin cinsiyet değişikliğiyle neticelendirildiğini,
OMÜ Rektörlüğünün mezkur kanunun arkasına saklanarak ameliyatları savunan açıklamalar yaptığını, ailelerle görüşmelerde Rektör’ün; "Nereye isterseniz şikâyet edebilirsiniz…” diye rest çektiğini yazmıştım.
Nihayet;
CİMER’e yaptığım şikâyetin OMÜ Rektörlük tarafından;
"İddialar soruşturma başlatılabilecek nitelikte görülmediğinden talebiniz uygun bulunmamıştır." İfadeleriyle sumen altı yapıldığını yazmıştım.
Niteliksizmiş; niteliksiz sizsiniz…
Hukuka uygun olabilir lakin ahlaka, fıtrata, hakikate uygun mudur?
YÖK’e göre;
Mesele YÖK’ün değil; ‘Bizimle alakası yök…’
YÖK Başkanı mektubu üzerine alınmamış, yanlış adres vehmiyle topa gelişine vurmuş;
“YÖK’ü değil, Sağlık Bakanlığı’nı ilgilendiriyor…”
Bakıyorum herkes topu sağına soluna şutluyor…
Derken…
Sadece YÖK’e değil…
Sadece Sağlık Bakanlığı’na değil; aynı zamanda Adalet, aynı zamanda Aile, Sosyal Politikalar, aynı zamanda YÖK’ün üstü Millî Eğitim Bakanlığı’na Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan cevap geldi.
Cuma günü, Uluslararası Aile Forumu’nda konuştu;
“Aileye yönelik her türlü tehdit ve saldırıya karşı koymak, aile kurumunu yüceltmek ve tahkim etmek hepimizin asli vazifesidir. Aileyi savunmak, insanı savunmaktır. Aileyi korumak toplumu yaşatmaktır, aileyi büyütmek geleceği inşa etmektir” dedi.
Aileyi ifsat eden tehditlere;
“LGBT belasını eleştirdiği için sanatçılar, iş adamları, siyasetçiler, bilim insanları linç edilmekte; âdeta birer ölüye çevrilmektedir. Cinsiyetsizleştirme projeleriyle çocuklarımızın bedenlerine geri dönüşü olmayan müdahaleler yapılmakta, bu istismar asla tesadüf değildir.”
‘Mesele yalnızca kişisel tercihler meselesi değil…’ diyor.
‘Doğrudan insan onurunu, aile kurumunu, hatta milletin geleceğini ilgilendiren varoluş meselesidir…’ diyor.
‘Türkiye’nin dört yanında milletimizin değerleriyle uyuşmayan, Batı merkezli ideolojilerin şekillendirdiği operasyonların üniversiteler eliyle yürütülmesine sessiz kalamazsınız…’ diyor.
Çocuklar açgözlü, ruhsuz, vicdansız, fıtratsız doktorların Dubai tatil masrafları ödenmek üzere neşter altına yatırılıyor.
Gençler küresel ideolojilerin kobayı, üniversiteler, ‘adamsızlaştırma’ laboratuvarı hâline getiriliyor.