Bugün yaklaşık 15 milyar dolarlık servetiyle 4 bin küsur düşünce kuruluşunu yönlendiren Tavistock Enstitüsü, 1914-1915 yıllarında Lord Tavistock’un malikânesinde kuruldu.
Burada güya savaşta travma yaşayan askerleri tedavi edeceklerdi. İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı John Rawlings Rees’in de içinde yer aldığı bu enstitünün üstadı Sigmund Freud’tur.
Onun insan davranışlarının kontrolü üzerine yazdığı kitaplar, enstitüyü bambaşka bir amaca yönlendirecektir. Bu ekip daha o yıllarda insanların zihnen ve bedenen yeniden programlanabileceğini savunuyordu.
Zihin kontrolü ile kitleleri uyuşturmak, halkların psikolojik gücünü kırmak ve kendi amaçları doğrultusunda kullanmak artık enstitünün bir numaralı hedefi olacaktır.
Hatırlayınız sahte pandemi döneminde özellikle aşılara ve karantina uygulamalarına eleştirel yaklaşım getirenler dışlanmış, birer bilim düşmanı ilan edilmişti. Bu tür algıların üretim merkezi tam olarak bu enstitüdür.
Geçenlerde yazar ve gazeteci James Corbett, siyaset ve medya dünyasının insan zihnini ne ölçüde manipüle ettiğini sorgulayan bir belgesel yayımladı.
Şimdi biraz geriye gidelim, Sovyetler Birliği’nde 1970’li yıllarda siyasi muhaliflerin psikiyatri kurumlarına yerleştirildiği ve "etkisiz şizofreni" gibi teşhisler bahanesiyle zorla ilaç verildiği söylenir.
Sadece Sovyetler değil birçok batılı ülke ve özellikle de Amerika’da da benzer stratejiler uyguladı. Yani sisteme muhalifsen ruh hastası bir bireysin ve senin acilen tedavi edilmen gerekiyor!
Amerika’da psikiyatrisinin babası olarak kabul edilen Benjamin Rush, otorite tarafından kontrol altına alınamayan aşırı bir özgürlük tutkusu olan kişileri "anarşi" olarak niteleyip bunu da bir hastalık olarak tanımladı. Karşı gelme, karşıt olma bozukluğu yani oppositional defiant disorder…
Anlayacağınız otoriteye karşı eleştirel bir tavır içerisinde olmayı psikolojik bir rahatsızlık olarak görüyordu.
CIA'nın da 1950'lerde yürüttüğü MK Ultra adında bir program vardı. Bu program, insanlara LSD gibi maddelerin bilinç üzerindeki etkilerini incelemek için bilgileri olmadan verildiği deneyleri içeriyordu.
1977 yılında CIA Başkanı Stansfield Turner'in dehşet verici dediği MK ULTRA, aynı zamanda bir zihin kontrol projesiydi. Öyle ki Eski CIA Başkanlarından CFR üyesi Allen Dulles bu projeyi şöyle tanımlıyordu; "Hedef insan zihnindeki savaşı kazanmaktır. Zihin yıkama ile ideolojisini ve inancını değiştirmek ve gerekirse bir Mançurya Kobayı yaratmaktır."
Geçenlerde yazdığım bir paylaşımda şöyle bir cümle kurmuştum. “Küresel sistem, ördüğü ağla bizleri zihinsel engelli bireyler gibi davranıyor.” Açıkçası tüm insanlığı zihinsel engelli bireylere dönüştürmek istiyorlar.
Kurulu nizama karşıt görüş bildiremez, eleştiremez ve muhakeme yetisini kullanarak olayları analiz edemez bir hale getirmek istiyorlar.
James Corbett çalışmasında Martin Seligman'ın "öğrenilmiş çaresizlik" araştırmasına yer veriyor. Seligman, köpeklerle yaptığı deneylerde, elektrik şoklarına defalarca maruz bırakılan hayvanların sonunda pes ettiklerini ve kaçabilseler bile olsalar artık kaçamadıklarını göstermiştir
Bu bulgular daha sonra CIA tarafından "Teröre Karşı Savaşta” işkence yöntemlerini geliştirmek için kullanıldı. Bugün de bilginin manipüle edilmesiyle insan ruhunda derin yaralar açıyorlar. Bu şoklarla artık sistemin dışına çıkmak isteseniz bile çıkamıyorsunuz
1960'larda özellikle John F. Kennedy suikastından sonra, "komplo teorisyeni" terimi, CIA tarafından özellikle eleştirenleri itibarsızlaştırmak ve aşağılamak için kasıtlı olarak ortaya atılmıştı.
Aynı itibarsızlaştırma bugün de yapılmaktadır. CIA tarafından ortaya atılan bu terimi küresel algı ağı sistemi içerisinde hapsolmuş hemen herkes kullanmaktadır. Örneğin karbon ayak izini mi eleştirdiniz, sizin komplocu bir ruh hastası olarak acilen tedavi edilmeniz gerekiyor!
Bugün gözlerimizin önünde mevcut dini ve arkeolojik bilgileri dönüşüme uğratarak insanların tarihleriyle, inançlarıyla olan bağlarını, bağlantılarını koparmak ve onları yeni düzenlerinin itaatkâr kölesi yapmak gibi bir amaçları var. İşte buna itiraz etme gücümüzü kırıyorlar. O yüzden sistemin dışına çıkın. Özgürleşmenin tek yolu budur.