Bağdat’ın dar sokaklarında, mürekkep kokulu bir odada, Ebû Yûsuf Ya‘kūb ibn İshâk el-Kindî adlı bir bilgin, insanlığın en büyük sorunlarından birine çözüm arıyordu: Gizlilik. 850 yılında kaleme aldığı Risâle fi İstihrâc el-Mu‘ammâ (Şifreli Mesajların Çözümü Üzerine Risale), sadece bir kitap değil, dijital çağın güvenlik duvarlarının temel taşıydı. Bugün WhatsApp’taki uçtan uca şifrelemeBitcoin’in blockchain’i ve hatta yapay zekâ destekli siber güvenlik sistemleri, bu 1200 yıllık metnin izini taşıyor. Peki bir Arap dâhisinin keşfi, nasıl oldu da modern teknolojinin kalbine yerleşti?

Al-Kindi’nin dehası, harf frekans analizini icat etmesinde saklı. Arapçada en çok kullanılan harfleri (elif, lam, mim) tespit ederek, şifreli metinlerde bu harflere denk gelen sembolleri matematiksel bir disiplinle eşleştirdi. Örneğin, bir metinde "𐩂" işareti 20 kez geçiyorsa, bunun “elif” olabileceğini öngördü. Bu yöntem, modern veri madenciliğinin ilkel ama etkili bir versiyonuydu. Nasıl mı? İkinci Dünya Savaşı’nda Alan Turing, Al-Kindi’nin mantığını kullanarak Nazilerin Enigma makinesini kırdı. Bugünse Netflix’in izleyici trend analizleri veya Amazon’un tavsiye algoritmaları, aynı frekans tabanlı mantıkla çalışıyor.

Bu kadar ileri bir düşüncenin 9. yüzyılda filizlenmesi tesadüf değil. Beytül Hikme, İslam’ın Altın Çağı’nın bilim laboratuvarıydı. Hint rakamları, Yunan felsefesi ve Pers mühendisliği burada buluştu. Al-Kindi, bu çok kültürlü ortamda kriptolojiyi rasyonel bir bilim haline getirdi. O dönem Avrupa’da engizisyon mahkemeleri sürerken, Bağdat’ta bilimsel özgürlük hüküm sürüyordu. İronik olan, Batı’nın bu metodolojiyi ancak 15. yüzyılda keşfetmesiydi. Johannes Trithemius’un Polygraphia’sı (1518) bile Al-Kindi’nin sistematik yaklaşımından yoksundu.

Günümüzde Al-Kindi’nin mirası, SSL sertifikalarındaNFT’lerin dijital imzalarında ve kuantum şifreleme tartışmalarında yaşıyor. HTTPS protokolü, tıpkı onun frekans analizi gibi, veri desenlerini izleyerek güvenliği sağlıyor. Hatta Google’ın RankBrain algoritması bile metinlerdeki anahtar kelime sıklığını analiz ederken, Al-Kindi’nin mantığından izler taşıyor. Peki ya yapay zekâDarktrace gibi siber güvenlik şirketleri, makine öğrenmesiyle anormal veri hareketlerini tespit ederken, aslında 9. yüzyılın metodunu dijital bir forma büründürüyor.

Şu an okuduğunuz bu yazı bile Al-Kindi’nin mirasıyla korunuyor. SSL şifrelemesiRisâle fi İstihrâc el-Mu‘ammâ’nın ruhunu taşıyor. Peki ya gelecek? Kuantum bilgisayarlar, mevcut şifreleme sistemlerini tehdit ediyor. IBM’in Q System One gibi cihazlar, bugünün algoritmalarını saniyelerde çözebilir. Ancak Al-Kindi’nin bize öğrettiği gibi, insan zekâsı her daim bir adım önde. Tıpkı post-kuantum kriptografi çalışmalarında olduğu gibi…

Son olarak, Al-Kindi bugün yaşasaydı, dijital dünyaya nasıl bir katkı sunardı? Belki metaverse’deki avatarların kimlik doğrulamasını yeniden tasarlar veya Mars kolonilerinin iletişim ağlarını şifrelerdi. Ama kesin olan bir şey var: Bilgiyi korumak için önce onu anlamak gerekir. Nitekim 1200 yıl önce Bağdat’ta yazılan bir kitap, bugün dijital dünyanın temelini oluşturuyorsa, insan zekâsının sınırları yok demektir…