0

POSTMODERN darbe, askeri yönetiminsivil yönetime karşı doğrudan doğruya etkide bulunmadan yaptığı darbe şeklidir. Postmodern darbelerde, askeri bir yetkilinin rahatsız olduğu her hangi bir durumu dillendirmesi ve askerin hoşuna gitmediğini bildirerek iktidarı uyarmasıdır. Bu uyarıların neticesinde birkaç askeri unsurun üstü kapalı olarak eyleme geçmesi sonucu oluşmaktadır. Bu darbenin tesiri günümüze kadar sürmüştür ve toplumun en çok mağdur edilen kesimi yeni yeni toparlanabilmektedir. Mesela kamuda baş örtüsünün serbest bırakılması henüz hayata geçirilmiştir. Bu süreçte pek çok insan hayatının en zor günlerini bu dönemde yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Geçen hafta Avukat Muhammet Emin Özkan'ın da konuk olarak Mustafa Karaalioğlu'nun sunduğu Yeni Türkiye isimli programına katıldığı 28 Şubat Davası ve Süreci, Kanal 24 te yayınlandı. Bir hukukçu nazari ile bu darbenin değerlendirilmesi çok çarpıcıydı. Gerçekten yaptığı açıklamalar ve göstermiş olduğu cesur tavrı ile bu davanın avukatı olabilmenin de ötesine geçmektedir. Çünkü kendisi de 28 Şbbat sürecinden itibaren her dem bu mağduriyeti yaşayan biri olmakla beraber her taşın altına elini koymasıyla tanınan biridir. 28 Şubat 1997 tarihinde ben bir lise talebesiydim. O güne kadar her gün okula gider, arkadaşlarımla şakalaşır, komik hikayeler anlatıp güler eğlenirdik. Bunun yanı sıra bizler hedefleri ve idealleri olan gençlerdik. Büyük hayallerimiz vardı. O dönemde, benim ve benim gibi mağdur arkadaşlarımın yaşadıklarını ve hissettiklerini dillendirebilmek her yiğidin harcı değildi. İşte bu dönemde Babam Muhammet Emin Özkan'ın 28 Şubat sürecinde yazmış olduğu savunmalardan bir tanesi de, Özgürlük İçin El Ele Davası veya Ağlatan Savunma olarak da isimlendirilen mahkemeye sunulan savunmadır. Bu savunma büyük ölçüde mükemmel ruh analizi yapan bir şaheserdir. Şaheser dememin nedeni; postmodern darbenin mağdur ettiği kişileri sadece hukuki boyutu ile değil, çok yönlü psikolojik yönü ile de değerlendirerek ele almasıdır.

1998'de bir Avrasya Maratonu günü el ele tutuşarak özgürlükleri için eylem yapan gençlerin öncülüğünü yapan ve dönemin tıp fakültesi öğrenci si olan Nilüfer Pehlivan'ın da savunmasını yazmıştır. Bir darbenin psikolojik tesirini anlatan ve insanın çok derinlerine nüfuz eden ve bir çok insanın kendi ruh halini şüphesiz analiz eden özgürlük savunmasından kesitleri paylaşmak istiyorum. Bakın mahkeme esnasında Avukat Muhammet Emin Özkan tarafından ve yüreğinden kaleme alınan 'Özgürlük Savunması'nda, Nilüfer ne diyordu hepimizin adına yani özgürlük adına;

" Gençlik, her konuda itaati zorlaştıran, bir yaş değilmidir size göre. Umarım sizin de gençliğinizde, itaat etmedikleriniz olmuştur. Kanımca bir gencin itaat etmedikleri de olmalı. Veya şöyle diyelim; makul olanlara itaat etmeli bir genç. Aksi halde, yarınlar nasıl daha umut verici olabilir. Tüm buyruklara itaatli, çok uysal bir adam genç midir sizce. Böyle bir gence güvenebilir miyiz; yarınlara yapması umulan katkılar söz konusu olduğunda. Bugünü, kendine anlamsız gelse de, olduğu gibi benimsemesini mi bekleriz bir gençten. Yarınlar konusunda iddialar taşıyan bir adam, içinde akılcı bir itaatsizliği de barındırmalı değil mi sizce. Şimdi şunu söylemek istiyorum hemen. Evet ben çok başarılı ve uysal bir öğrenci olamadım asla. Ama her zaman bir genç gibi davrandım; bir genç gibi düşündüm. İtaatimi, her zaman savunabileceğim, akılcı temellere dayandırdım.... Sayın Mahkeme, on üç yaşımdan beri benimsediğim giyim tarzı ,doktor olmama iki yıl kala , birileri için sorun oluşturduğundan buradayım bu gün. O birileri Nilüfer Pehlivan'ı tanımayan insanlar . Hangi müzikleri dinlemekten hoşlanır; hangi şairleri sever ;'nun zihin ve duygu dünyasını bilmeyen insanlar. Onlarla, paylaşarak zenginleştirebileceğimiz bir paydamız olabilirdi. Ama onlar, anlayamayacağım bir nedenle, Nilüfer Pehlivan ' ın giyimiyle ilgilendiler. Onlar , insani bir farklılığın içeriğini zorlayarak , ona bambaşka anlamlar verdiler . İnsanlara kendilerini kötü hissettirdiler; birçok insanı umarsızca incittiler ve horlanmışlık duygusu yaşattılar. O birileri, zor şartlar alında okumaya hak kazandığım, ve zorluklarla dördüncü sınıfına kadar geldiğim okuluma, bir sabah giyim tarzım yüzünden alınmamamı sağladılar. İdeallerimin ve umutlarımın olacağını hiç düşünmediler. Derslere girmek istediğimde, kapılardan kovulmama neden oldular. Polislere, beni okuluma sokmamak için barikatlar kurdurdular; anfilerde, beni arkadaşlarımın önünde sürükleyerek, dışarı atılmamı sağladılar."Belki bu kez alınırım" ümidiyle, sabahlara kadar çalıştığım sınavlara beni sokmadılar. Tüm bunların benim için ne demek olduğunu, anlamalısınız Sayın Hakimler.