Halk arasında kullanılan bir deyim vardır ‘’ At gözlüğü ile bakmak’’ bu deyim insanın hayata bakış açısının bir pencereden ibaret olmadığını göstermesi açısından iyi bir örnektir. Atlara takılan bu gözlük yapı itibariyle tam olarak bir gözlüğe benzemez.
"At gözlüğü" denen bu düzenek, araba atının önünü dar bir açıdan görmesine neden olur. Böylece araba atı, sağını solunu görme lüksünden mahrum kalır, sadece önüne bakarak, yolda ilerler. Arabaya bağlanan atlar, hem yüklü, hem karmaşık bir iş üstlenmiş, dahası çok acımasız bir dünyanın içine hapsedilmişlerdir, Ancak binek atlarının, araba atlarından birçok farkı vardır. İnsan arzu ettiği takdirde, bu atları bir yerden başka bir yere doğru yönlendirebilir. İşte o zaman binek atları özgür olarak dört nala koşarlar. Peki ya insanın gözlerine takılan bu görünmez at gözlükleri nelerdir?
İnsan yaşamı tarih boyunca, yaptığı her işte ihtisaslaşmıştır. İlk topluluklarda kadın ve erkek arasındaki bu vazife taksimi, zamanla karmaşık bir uzmanlaşma ağına dönüştü. Tarım devrimiyle birlikte insan, toprağa bağlı yaşamın gerektirdiği becerileri elde etti. Sanayi devrimi ise insanları fabrikalara mahkûm etti.
İnsanın ihtisaslaşması, onu bir makinenin dişlisi yaparken, aynı zamanda insanın varoluşsal gelişimine mâni oldu. Sanayi toplumunda insan, tıpkı bir araba atı gibi, yalnızca önüne bakmaya zorlandı. Kendi alanı dışındaki her şey onun için "gürültüydü. Tekstil işçisi, inşaat işçisi, motor ustası… hepsi kendi dar dünyasına mahkûm oldu.
Sanayi sonrası dönemde ise insan bu at gözlüklerini çıkardı, toplum bu paradigmayı yıktı. Artık birey, kendi ilgi alanlarını keşfetme, bilgiyi özgürce edinme ve çok yönlü bir gelişme imkanına sahip oldu. Hızla ilerleyen teknoloji, insanı tek bir işe hapsolmaktan kurtardı. Buna bir örnek verecek olursak bugün bir yönetici aynı zamanda bir müzisyen, bir hekim bir futbolcu, bir öğretmen veya gezgin olabiliyor.
At gözlüklerini çıkaran insan, artık sadece önündeki yolu değil, geleceği görüyor. Ancak bu özgürleşme, insan için bir bedel getiriyor.
İnsan, doğası gereği çok boyutludur. Onu diğer canlılardan ayıran en temel özellik akıl ve sınırları zorlama, kendini sürekli yeniden tasvir yeteneğidir. Uzmanlaşma, bir araç olarak kaldığı sürece faydalıdır, ama amaç haline geldiğinde, insanı köreltir.
Bugünün dünyasında başarılı olmak, tek bir alanda derinleşmekten ziyade, insanın her alanda kendini yetiştirmesinden geçiyor. Artık dar kalıplar içinde sıkışıp kalan insanlar, zihinsel prangalarını kırmalı, at gözlüklerini çıkartarak özgür düşüncenin kapılarını aralamalıdırlar. Çünkü insan için gerçek özgürlük, ufku görebilmektir. Böyle yaptığımızda insan hayatta, dar bir bakış açısına hapsolmaz, sadece tek bir doğrultuda ilerlemek yerine, farklı açıları görebilir hale gelir. Tıpkı gözlüğü çıkarılmış bir atın, yalnızca önünü değil, çevresini de algılaması gibi…
Modernizmin insana empoze ettiği teknoloji ve iletişim araçları aracılığıyla, “benim gibi düşün, benim gibi giyin, benim gibi yaşa” dayatmasıyla zihinleri kuşattığı bir çağda yaşıyoruz. Bu dar bakış açısını artık geride bırakmanın vakti geldi. Daha fazla zaman kaybetmeden, kendi öz benliğimize, köklerimize milli ve manevi değerlerimize dönmeli; yeni bir dünya tasavvuruyla, çok daha geniş ve özgür bir geleceğe millet olarak yelken açmalıyız.