8 Aralık’tan bu yana Suriye’ye dört kez ziyarette bulundum. Her defasında içimden aynı cümle geçiyor: “Allah’a hamdolsun, doğru yerde durmuşuz.” Çünkü bugün artık Suriye, halkın yönettiği bir ülke haline geliyor. Toparlanma süreci sancılı, ama bir o kadar da umut verici. Yıllarca süren yıkımın ardından yeniden yükselen her duvar, dikilen her direk, aslında direncin ve yeniden doğuşun bir işareti.

Son ziyaretimde Şam’daki spor tesislerini gezerken yıllardır dostum olan Ahmet Cefal ile de bir araya geldim. 2011 yılında rejime karşı mücadele ettik; 2015’te tehcire uğradık ve Türkiye’de, özellikle Şanlıurfa’da yeni bir hayat kurduk. O yıllarda bizim gibi birçok kişi gibi Ahmet Cefal de Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı. Ahmet’i farklı kılan, spor tutkusuydu. Eski bir Suriye millî futbolcusuydu ve Türkiye’ye geldiğinde de gençler için bir şeyler yapmak istiyordu. O yıllarda Suriyeliler arasında düzenli futbol faaliyetleri neredeyse yoktu. Ahmet, gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutacak, onlara umut verecek bir yapı kurmak istiyordu. Biz de bu hayale inandık. İşte o gün “Fırat Spor” doğdu.

Fırat ismini seçmemizin özel bir anlamı vardı. Fırat, sadece bir nehir değil; Türkiye, Suriye ve Irak topraklarını birbirine bağlayan kadim bir damardır. Sularında tarih, kültür ve kardeşlik taşır. Biz bu ismi seçerken, bir nehrin iki yakasında yaşayan halkların aslında aynı suyla beslendiğini, aynı acıyı ve umudu paylaştığını vurgulamak istedik. Fırat, bölünmüş coğrafyaların değil; birleşmiş kalplerin sembolüdür. Bu yüzden kulübün adı sadece bir isim değil, ortak bir kaderin ifadesi oldu.

Ahmet, sohbetimiz sırasında o günleri hatırlayıp gülümsedi ve şöyle dedi: “Benim tek isteğim, gençlerin sahaya dönmesiydi. Çünkü bir top bazen bir hayat kurtarır.” Bu söz, Fırat Spor’un kuruluş ruhunu özetliyordu. Onun bu inancıyla harekete geçtik. Ben, Ahmet Cefal ve Ahmet Hilal birlikte Karaköprü Gençlik Spor Müdürü Mustafa Kırıkçı’ya başvurduk. Sağ olsun, bize haftada iki gün antrenman yapabileceğimiz bir saha tahsis etti. Bu, Fırat Spor için bir dönüm noktasıydı.

Kulüp kısa sürede Şanlıurfa amatör liginde lisans aldı. Üç yıl boyunca düzenli antrenmanlar yaptık, bölgesel turnuvalarda dereceler kazandık. Ama bizim için asıl zafer, gençlerin sokaktan, bağımlılıktan, umutsuzluktan uzak durmasıydı. Spor burada bir oyun değil; bir iyileşme ve yeniden doğuş aracıydı.

Ben Şanlıurfa’da tam 11 yıl yaşadım. Kendimi hiçbir zaman yabancı hissetmedim. Türkiye halkına ve devletine minnettarım. Çünkü bize sadece barınacak bir yer değil, kendimizi yeniden inşa edeceğimiz bir hayat sundular. Zor zamanlarımızda uzanan o dost eli, bugün geldiğimiz noktayı mümkün kıldı.

Bugün, Şanlıurfa’da doğan o amatör kulüp artık Şam’da gençlik spor müdürlükleri tarafından ilgiyle karşılanıyor. Evet, artık yeniden Suriye’deyiz. Ve savaşın yıktığı gençlik ruhunu yeniden inşa ediyoruz.

Şam’da yürüttüğüm görevimde —Kültürel, Sosyal ve Sportif Etkinlikler Müdürü olarak— Fırat Spor’un hikâyesini anlatmak, sadece bir kulübün değil; iki halkın kalbi arasında kurulan köprünün hikâyesini anlatmak demektir.

Bugün, başkanı olduğum Şam İl Spor Kulübü çatısı altında dokuz farklı branşta 700’den fazla gençle çalışıyoruz. 80 kişilik profesyonel ekibimizle onların yanında duruyor, geleceğe hazırlıyoruz.

Türkiye’de edindiğimiz tecrübeyle şimdi yeniden doğduğumuz topraklardayız. Bu sadece bir dönüş değil; umudu, kardeşliği ve inancı yeniden yeşertme çabasıdır.

Çünkü biz, bir nehirden doğan kardeşliğe inanıyoruz. Ve o kardeşlik, bugün her zamankinden daha güçlü akıyor.