Dadaşlar ağır ağır bir halka çevirdiler.

Yurda kurban yiğitler, bu halkaya girdiler.”

Saadettin Akatay

 

Bu vatanın çocuklarını birbirine düşürme oyununun geçmişinin ta Anadolu’yu yurt tutmaya başladığımız günlere kadar uzandığı bilinmektedir. Hile ve desise bilmeyen bu millet; güçle, kuvvetle mağlup edilemeyeceğinin anlaşılmasından bu yana; kalleşlikle ya da menfaat karşılığında satın alınmış “maşalar” yardımıyla, onların kendi köküne, kendi insanına ihaneti sonucunda yıkılmış, bölünmüş, parçalanmıştır. Çünkü onları da temiz yüreğe sahip kendisi gibi bilmiş ve inanmıştır. Ancak iş işten geçtikten ve büyük acılar çektikten sonra hakikati anlamıştır.

Ne acıdır ki; böylesi olayların tohumları, “uyanmamızı telkin eden düşüncelere” kıymet vermediğimiz, rehavete kapıldığımız zamanlarda atılmıştır ve sonrasında ise bu “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanetbize çok pahalıya mal olmuştur. Hâlbuki biz; herkesin gözünün olduğu bir coğrafyada yaşamaktayız ve asla böyle bir lüksümüz olamaz. Olmamalı… Her an dikkatli, her an tetikte ve her an çok çalışan konumunda olmalıyız.

Fakat birçok kere bu tür acılar çekmemize rağmen, hakkıyla ibret almadığımız için olsa gerek; “tarih yine tekerrür ediyor” ve "Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal sözündeki güven uğrunda nice canlar gözlerini kırpmadan ateşe koşuyorlar. “Bir gül bahçesine girercesine” ölümün kollarına atılıyorlar. Hikâyeleri yarım kalıyor, sevdikleri onların yerine artık boşluğu kucaklıyor ve bu vatanın gerçek sahiplerinin her biri vatanın bir köşesinde, onlar hakkında yazılanları okudukça gözyaşına gömülüyor, bileniyor; birlik, dirlik ve bütünlük için ant içiyor.                                                                     

Bu yazılanları, gözlerimiz yaşarmadan, yüreğimizden mihnet duyguları taşmadan okuyabiliyor muyuz? Bunlardan birini hepiniz gazetelerde okumuşsunuzdur geçen günlerden birinde…

     

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Dağlıca Peytepe’de sınırdan sızan teröristlerle savaşırken yaralanan Asteğmen Hüseyin Deniz Durduran’la olan konuşmasını… Komutanının dediği gibi; gazinin soyadı bile kararlılığına, cesaretine kanıttı: “-İsmi de enteresan... Denizi bile durduran güç var isminde.

Başbuğ Paşa, gazinin yatak ucunda ayakta sohbet ederken asteğmenin gözleri doluyor ve Paşa soruyor: "Evladım, neden ağlıyorsun?"

Verdiği cevap karşısında milletini ve toprağını seven hangi yürek suskun kalabilir:

-"Komutanım yaralandım. Çatışmanın bir bölümünde arkadaşlarımı yalnız bıraktığım için üzgünüm. En kısa zamanda iyileşip birliğime dönmek istiyorum."

Orgeneral Başbuğ’un, bu cevap sonrasında yüreğine tercüman olarak dilinden dökülenler; yukarıdan beri anlatmaya çalıştıklarımızı en güzel şekliyle özetlemiyor mu?

 "(…)İşte Türk halkının gurur duyduğu Türk askeri budur. Bizde böyle askerlere komuta ettiğimiz için gerçekten büyük bir gurur duyuyoruz. Biz bu askerlerle yapamayacağımız, başaramayacağımız hiçbir şey yok. Bizim mayamız bu. Bizim asıl gücümüz bu."

Aslında kahpe düşman bir yandan ciğerlerimizi dağlasa da böyle yaparak bir yandan da bizi birbirimize bağlıyor ve gönüllerimiz arasındaki köprüleri güçlendiriyor. Ülkemin her yanında “birliğin ve dirliğin” meşalesi yanıyor ve bu kadar yıl “aynı amaca hizmet etmiş, aynı kaynaktan beslenmiş, aynı acıları bölüşmüş, aynı sevinçlerle gülmüş” bir milletin çocukları için, bundan sonra da ayrı gayrı olmayacağını, kimsenin iç içe geçmiş bu yapıyı çözemeyeceğini, bütünlüğümüzü bozamayacağını ve bizleri alt edemeyeceğini haykırıyor.

Zaten bizi tanıdıklarını, zaaflarımızı, zayıf noktalarımızı keşfettiklerini sananlar da buna hayret ediyorlar; tam hedeften vurduk derken, bu millet nasıl bir araya geliyor ve “akl-ı selim” içerisinde, küçük çekişmeleri, normal zamanda büyüttüğü olayları bir kenara atıp, bize karşı birleşiyor.

Hâlbuki bu yapılan yeni değil ki; her düşülen badire de bu ruh, yeni bir heyecanla ortaya çıkmış ve her defasında onu, esaretten, vatansız kalma zilletinden kurtarmıştır.

Bugün ise; çok şükür Yaradan’a, gücümüz de yerinde, kuvvetimiz de… Ve bunun ne demek olduğunu en iyi düşmanlarımız bilmektedir ki; bu kadar üzerimize geliyorlar.

Ama biz bu oyuna düşmeyeceğiz. Yapacaklarımızı sadece heyecanla, duyguyla ve galeyanla değil de, teenniyle, planımızı programımızı yapıp, hedefimizi tespit ederek gerçekleştireceğiz. Ve inşallah; bu oyunun galibi yine biz olacağız.