Ne badireler atlattık bu günlere dek. Sıkıldık, bunaldık, canımız yandı bazı zamanlarda belki. Ama önce Allah’a sığınıp sonra da Devletimize güvenerek, ULVİ BİR DURUŞ gösterdik ceddimize yaraşır biçimde. Sonunda da “imkânsız” denilen şeyleri, Allah’ın yardımıyla inşa etmeye başladığımızı gördük. Yani GEÇMİŞİN TRAVMASINI üzerimizden attıkça, Devleti ve Milletiyle YENİ BİR HİKÂYE yazdık açıkça. Zira bırakın petrol/gaz çıkartmayı, lafı bile edilemediği yıllardan, kendi petrol/gazımızı çıkarttığımız bir iklime ulaşmak bu demekti. Kendi arabamızı üretmek şöyle dursun, parayla alamadığımız İha/Siha’ları Gök Vatan ile buluşturmak da… Hatta KIZILELMA ve KAAN için gün sayarken bir tarafta, Batı hegemonyasından kendi Hava Savunma Sistemlerimizi geliştirerek, kurtulmanın eşiğine gelmek de... Tüm bunlarla beraber uydular, köprüler, yollar, barajlar, Şehir hastaneleri vb adımlarla da, yeni bir döneme kapı araladık kısaca. Fakat bu hiçte KOLAY OLMADI maalesef.

Çünkü kapatma davaları, sokak olayları, illegal yapılanmalar, darbe teşebbüsleri, satılık kalemler ve hepsinden öte vesayet destekçileri derken, önümüze hep ENGELLER getirildi malumunuz üzere. Tam bir şeyler yoluna girecekken, terör eylemlerinin verdiği KRİMİNAL MESAJLARLA yüzleşmek durumunda dahi kaldık. Evet, kan kusup kızılcık şerbeti içtiğimiz de oldu bazı zamanlarda. Ancak geri adım atmadık kati surette. Bunu gören yurtdışı odaklar ise ellerindeki argümanlarla, ekonomik baskı kurmaktan çekinmediler ülkemize. Zira içeride güçlendikçe dışarıda da rüştünü ispatlayan, mazlumlardan yana tavır alan, hakkı savunan ve bu ölçüde PRANGALARINDAN KURTULAN bir Türkiye hiç işlerine gelmiyordu. Keza Adalar Denizinden Akdeniz’e, Kafkaslardan Ortadoğu’ya kadar bizi çevreleyip, planlarını uygulamaya sokmakta gecikmediler. Ekonomimize dadanarak da, bizi mecalsiz bırakmanın peşine düştükleri bir gerçek. Tüm bu atılımları hayata geçiren ve oyunlarını bozan iradeyi devirmek adınaysa, içerideki bir takım figüranlarını sahaya sürdüklerine bile şahitlik ettik.

Nasıl mı? Biden’ın ilk seçildiğinde, Sn. Erdoğan için söylediklerini hatırlayın mesela. Fransa’da, Hollanda’da, Almanya’da, İsrail’deki seçimlerde, Sn. Erdoğan’ın ALEYHİNDEKİ söylemlerle İKTİDAR olanlar da cabası. Batılı düşünce kuruluşları, istihbarat eskileri ve küresel medyanın yazdıklarını ise daha saymıyorum bile. Yani lafa gelince NATO Ortağı dedikleri Türkiye’ye, yapmadıklarını bırakmadılar ne yazık ki? Tek dertleri de ortada. “Verdikleriyle yetinecek, sözlerinden çıkmayacak, iddiası olmayacak bir Devlet, dış politikaymış, manevi değermiş, savunma sanayimiş umursamayıp, kendi hayat mücadelesi içerisinde enerjisini tüketen bir Millet” arzusundan başka bir şey değil. Elbette bunun için ÇIKARTTIĞIMIZ batı boyunduruğunun, TEKRAR TAKILMASINA MÜSAADE EDECEK bir yönetim istedikleri de muhakkak.

Anlayacağınız bu gözle bakarsak şayet günümüze, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını kavramak mümkün. Neticede bir lağım faresi gibi hem içerden hem de dışardan, üfleye üfleye bizi kemirerek TÜKETMEYE çabalayan bir güruh söz konusu. Bu güruh dün vardı, bugün de var, yarınlarda da olacağı net. Zira hiçbir şey yapamasalar bile, bu topraklarda CEPLERİ VİCDANLARINDAN AĞIR GELEN muhterisleri bulmaları çokta zor sayılmaz. İşte bu nedenlerden dolayı YENİ SİVİL BİR ANAYASAYI, oldukça elzem görüyorum ülkemiz adına. Öyle ki genel hatlarıyla özgürlükçü, eşitlikçi, hukuku önceleyen, herkesi kucaklayan ve ön açan normlar yanında, Devletin bölünmez bütünlüğünden, bölücülükten ve hainlikten taviz vermeyecek bir Anayasa’nın, HAYATİ ÖNEME SAHİP olduğu artık aşikâr. Bunun aynı zamanda şimdiye kadar ki kazanımlarımızın, elimizden gitmemesi için “ÇITAYI YUKARILARA MIHLAMAK” manasına geleceğiyse kesin. Peki, fırsatımız var mı? Elbette ki var. Hem de dünden daha fazla. Lakin AYAK SÜRÜYECEK yada bunu SABOTE ETMEYE ÇALIŞACAKLAR da asla yok değil…