Edebiyat Fakültesi’nde hocalarımız İsmail Hâmi Danişmend’den kısaca bahsetmiş, bilhassa onun ortaya çıkardığını iddia ettiği “Râbia Hâtun Şiileri” üzerinde çıkan tartışmalardan özetle söz etmişlerdi. Konu ilgimi çekmiş ancak üzerinde fazla durmamıştım. Bu heyecanlı edebî magazin, okuduğum bazı hatıratta da kısmen ele alınıyordu.
Kaleme aldığı eserlerle muhtasar bir Türk edebiyatı tarihini oluşturan Beşir Ayvazoğlu, yeni eserinde işte bu konuyu enine boyuna, hassas bir kuyumcu titizliği ve dengesiyle ele alıyor. Kapı Yayınları’ndan çıkan Danişmend Sıradışı Bir Tarihçinin Şair Olarak Portresi, muharrimizin mütebessim fotoğrafının süslediği kapakla okuyucunun önüne çıktı. Altta “Ve Rabia Hatun Şiirleri Etrafında Kopan Fırtına” başlığını görüyoruz. Devrinde cevval bir hayat sürmüş bilgili, heyecanlı bir ilim, fikir ve hareket adamının portre kitabı.
Önsöz’de Danişmend’in eserlerinden bahsediliyor. Söz konusu şiirlerin ortaya çıkış hikâyesinden kısaca söz ediliyor. Eserin dehlizine girince uzun bir tünelin içinde dolandığımızı fark ediyoruz. Giriş’te ”Edebiyat Sahtecilikleri” anlatılıyor. Elden ele, dilden dile dolaşan Râbia Hâtun şiirlerini merak ediyoruz. Bu şiirlerin sahici olup olmadığı etrafında dolaşan bir sürü tartışmaya şahit oluyoruz. Renkli kişiliği olan İsmail Hâmi’nin yakın dostlarını, muarızlarını tanıyoruz. Kronoloji, sevimli tarihçimizin kilometre taşlarını tek tek gösteriyor.
Beşi Ayvazoğlu’nun eserlerini okuyanlar iyi bilir. Yazarımız bir şahsiyeti veya konuyu ele aldığında onu devrindeki hadiselerle birlikte değerlendirir. Dönem içindeki ilgili kişiler de sık sık arz-ı endam eder. Tıpkı filmlerde başkahramanın etrafında dolaşan yardımcı oyuncular, figüranlar gibi. Fakat esas hikâyeden, ana mevzudan asla sapılmaz.
Geçmiş asırlarda yaşadığı iddia edilen bir kadın şairin yeni bulunmuş şiirleri söz konusu olunca sadece şair ve yazarlar değil, tarihçiler, edebiyat tarihçileri de devreye girip fikirlerini beyan ediyorlar. Adile Ayda, Nihal Atsız, Nihad Sâmi Banarlı, Peyami Safa, Şevket Rado, Bedii Faik, Yılmaz Öztuna ve daha birçok meşhurumuz bu meçhul meselenin etrafında dönüp dururlar. Adamakıllı bir edebî meydan muharebesi başlar. Tavırlar konur, saflar tutulup sıklaştırılır,
Kitapta üç bölüm var: “Gazeteci”, “Şair” ve “Tarihçi”. Ama bu kısımlara serpiştirilen pek çok konu başlığı mevcut. Her biri de Danişmend’in çevresinde dönüp duruyor. Pergelin bir ayağı İsmail Hâmi’de odaklanırken diğeri edebiyat tarihimizin, matbuat dünyamızın, fikir ve siyaset âlemimizin çeperlerinde gezip duruyor. Hisler, heyecanlar, fikrî yakınlıklar, ezelî husumetler ortaya çıkıyor.
İlk bölüm ‘Danişmendli Prensi”yle başlıyor. İsmail Hâmi’nin İstanbul’daki hayat hikâyesi, renkli, derinlikli ve zengin sosyal çevresi, ilginç evlilikleri, çıkardığı mecmualar, kaleme aldığı makaleler, neşrettiği eserler, kütüphanesi ve terekesi üzerinde özellikle duruluyor. Belgelik nefasetteki fotoğraflar ve aydınlatıcı altyazılarıyla donatılan kitabın dipnotları, bizi yeni keşiflere ulaştırıyor. İkinci Abdülhamid, Ali Suavi, İsmail Saib Sencer, Hüseyin Sadettin Arel, Tahsin Demiray, İsmet Bozdağ, Münevver Ayaşlı, Haşim Nezihi Okay, Ahmet Hamdi Tanpınar ve İsmail Habib Sevük zikredilen zevat arasında. Daha sonra bu şiirleri yazdığı iddia edilen Nâzan Hanım ve İsmail Hâmi’nin diğer eşleri ise zaten başrollerde. Sonra ev sohbetleri.
Râbia Hatun Şiirleri efsanesi neredeyse bir asırdır konuşuluyor, yazılıyor. Kalem ve kelam erbabını cezbeden ve peşinden sürükleyen destansı şiirlerden “Bir Gül” kıtasını okuyalım: “Bir gül olaydı gönlüm cânan koparmağ üzre/Bir bûy olurdu cânum bir ân o parmağ üzre/Bir dâstân içinde âfâk-ı dehli dutmuş/Bir ism olaydı cismim cânâna varmağ üzre” Bunun gibi nice lirik mısralar, derûnî şiirler…
Bazen geçmişte kimi edip ve şairlerimizin malayani işlerle meşgul olduğu zehabına kapılıyorum. Türkiye’miz varlık/yokluk kavgası verirken sakınmamız gereken ‘faydasız ilim’lerle fazlaca haşir neşir olduklarını düşünüyorum. Tarihçiliği iyi ancak okunurken ihtiyatlı davranmamız gerektiği ifade edilen İsmail Hâmi Danişmend diyelim ki böyle bir fantezi ile uyandı ve hayali şiirleri vücuda getirdi. Peki, koca koca ediplerin, bunca şuara, ulema, üdeba ve fuzelanın bu nevzuhur mısraların peşine takılması doğru muydu? Öyle veya değil. Ama hakikat şu ki bu şiirler yıllar boyunca bizi meşgul edegelmiştir.
İsmail Hâmi Danişmend’in sadece bu şiirlerinden bahsedilmiyor kitapta. Onun en iyi eseri kabul edilen dört ciltlik Osmanlı Tarihi Kronolojisi üzerinde de etraflıca duruluyor. Bu eserin Cumhuriyet’ten ve kurucusundan bahsetmediği gerekçesiyle MTTB önünde inkılapçı gençler tarafından yakılması ise hazin bir hadisedir. Behçet Kemal Çağlar’ın fırsatını bulup İsmail Hâmi’ye şiddetli saldırısı ise ibretlik!
Keşke diyorum, İsmail Hâmi Danişmend, söz konusu muhayyel şiirlere harcadığı zamanı, polemik yazılarına ayırdığı mesaiyi, ilk cildini kaleme aldığı İzahlı İslam Tarihi Kronolojisi’ne teksif etseydi de bu hayırlı ve lüzumlu eseri tamamlayabilseydi. Ama insanoğlu böyledir. Her işi doğru, her hareketi isabetli olmayabilir. Ben eserden çok şeyler öğrendim. Okursanız sizler de öğreneceksiniz ve bir devrin aydınlarının nelerle meşgul olduğunu göreceksiniz. Bu emek mahsulü kıymetli eseri dolayısıyla Beşir Ayvazoğlu Beyefendiye yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olsun var olsun. Hayırlı ömrüne bereket... Osmanlı sevdalısı İsmail Hâmi’ye de Allah’tan rahmet diliyorum.