Yüce dinimiz İslâm’ın ehemmiyetle ve ivedilikle korunmasını istediği beş temel unsur vardır. Bu unsurlar şunlardır: a) Dinin korunması. b) Aklın korunması. c) Canın korunması. d) Malın korunması. e) Neslin korunması. Zarurât-ı hamse olarak da ifade edilen bu hususlar, her insanın eşit şekilde sahip olduğu güvenlik haklarıdır. Bu temel hakların hiçbir zaman ihlal edilmemesi gerekir. Çünkü bu haklar ihlal edildiği zaman, hem ferdin hem de hem de cemiyetin huzuru bozulur.

Yukarıda geçtiği gibi insanın söz konusu temel haklarından biri de neslin güvenliğidir. Neslin güvenliği ve korunması ise, ancak toplumun temel taşı olan aile müessesesinin kurulmasıyla yani sahih ve geçerli bir evlilikle mümkündür. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:

“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin!” (Nur 32) Hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

“Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa, benden değildir. Evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü, diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim…” (İbni Mace)

Nikâh akdine dayanan evlilik kurumu, İslam toplumunun esasını teşkil etmektedir. Evlilik dışı ilişkilerin; zinanın ve fuhuşa yaklaştırıcı şeylerin yasaklanması; neslin sağlıklı bir şekilde korunması içindir. İslâmiyette haremlik-selâmlık uygulaması ve mahrem-namahrem düzenlemesi de bu gayeye matuftur. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zinâ etmezler. Kim bunları yaparsa, ağır bir cezaya çarptırılır.” (Furkan 68)

Zina; geçerli bir nikâh bağı olmayan erkek ve kadın arasındaki ilişkidir. Zina; aile kurumuna yapılan en büyük saldırıdır. Yuvaların dağılmasına sebep olan, gençlerin umutlarını karartan, hayallerini yıkan apaçık bir hayâsızlıktır. Zina; toplumun ahlakî değerlerini kökünden sarsan, maddî ve manevî birçok hastalığın yaygınlaşmasına zemin hazırlayan çirkin bir davranıştır.

Yüce Dinimiz, sadece zinayı değil; zinaya götüren bütün yolları da haram kılmıştır. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkinliği apaçık bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsra 32) Dolayısıyla kişiyi zinaya götüren söz, tutum ve davranışların tamamı haramdır. Evlenmeleri mübah olan bir erkek ile bir kadının baş başa kalmaları ya da aynı evde yaşamaları haramdır. Zira gözü harama baka baka; kulağı haramı dinleye dinleye; dili haramı konuşa konuşa zinaya alışan insanın, bu çirkefliğin içine düşmesi kolaylaşır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “...Hiçbir erkek, mahremi olmayan bir kadınla yalnız başına kalmasın; zira yanlarındaki üçüncü kişi şeytan olur...” (Tirmizi)

Zina gibi, Lut aleyhisselamın kavmini helake sürükleyen eşcinsellik de lanetlenen bir sapkınlık olup büyük bir günahtır.

Kötülüğün işlenmesi kadar onun yaygınlaşmasına zemin hazırlamak da büyük bir günahtır. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “İman edenler arasında hayâsızlığın ve çirkin işlerin yayılmasını isteyenlere dünya ve âhirette can yakıcı bir azap vardır. İşin iç yüzünü Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur 19) Bu sebepledir ki, insan onurunu ayaklar altına alan zinanın ve; bakışma, konuşma, şakalaşma ve birbirine dokunma gibi ona götüren yolların magazin programlarına malzeme olması çok büyük bir vebaldir. Çok nadir görülen çirkin bir hadisenin, çarpık bir ilişkinin, bazı gündüz kuşağı programlarında, sinema ve dizilerde reyting uğruna haftalarca gündemde tutulması, toplumun dinî ve ahlakî değerlerini hiçe sayan büyük bir hatadır. Aile birliğine zarar veren zinayı işleyenlerle, bunların yaptığı kötülükleri ekranlara taşıyan ya da sosyal medyada paylaşanlar aynı günahın ortaklarıdır.

Zinanın panzehiri evlilik kurumudur. Meşru bir evlilik, insanın bütün kötülüklerden sığınabileceği güçlü bir siper ve muhkem bir kaledir. Evlilik; gözü haramdan korur ve iffeti muhafaza eder. O halde, gençlerimizi evliliğe teşvik edelim. Evlilik çağına ulaştıklarında, evlenmelerine yardımcı olalım. Evlilikleri zorlaştırmayalım. Aile kurumumuzu tehdit eden her türlü hayâsızlık ve çirkinliği ortadan kaldırmak için sorumluluklarımızı yerine getirelim…